Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bazı konular var ki zerre kadar ilgimizi çekmez ama çok önemlidir. Örneğin tarım.
Hangi birimizin umurunda?
Ne siyasetin ve halkın gündeminde ne de medyanın.
Peki, bu vurdum- duymazlık, daha nereye tadar devam edecek?
İlle de aç mı kalmak gerekiyor?
Hani bir özdeyiş var “Allah açlıkla ıslah etmesin” diye!
Boş yere söylenmiş bir söz değil.
Kişileri olduğu gibi, toplumları da derinden etkiler.
Tarih böylesi örneklerle dolu ama nedense hiç ders almıyoruz.
Dün, “Tarım yoksa gelecek de yok” diye yazmıştım.
Tarıma gönül vermiş hocalarımızdan geri dönüşler oldu.
Hayal kırıklığı içindelerdi.
En çok da kendi arkadaşlarına yönelik.
İsimlerini yazmıyorum, çünkü tarımı bırakıp, yine onlarla didişecekler...
Oysa zaman, didişme ve suçlu arama zamanı değil, çözüm zamanı!..
Bu böyle gitmez!
“Yazınız için teşekkür ederim. Tarım arazilerinin amacına uygun korunmasını yıllarca bilimsel gerekçelerle anlattık.
Ancak öyle bir güne geldik ki hiçbir değerin önemi kalmadı.
Kavramların içi boşaltıldı.
Herkes gerçeğin anlaşılmasına değil, günün kendisine ne katacağına yöneldi.
Eskiden, bir şeye yanlış deme durumu vardı.
En azından insani bir duruştu.
Üniversitemiz tarım arazilerinin amaç dışına kullanımına karşı çıkarken gördüm ki benimle aynı eğitimi almış ve tarım toprağının önemini, benden daha iyi bilen arkadaşlarım, küçük çıkar beklentileri nedeniyle karşımıza çıktılar.
Kendileri yanlışa karşı çıkmadıkları gibi, bizlerin neden bu işlere karıştığımızı belirterek bizi suçlamaya kalktıklarını gördük.
Toplumumuzun güce yönelmesi ve küçük çıkarlarına düşkün pragmatist yaklaşımı, yanlışa yanlış demekten ve bizleri, insani sorumluklarımızı yerine getirmekten alıkoyuyor.
Erzurum’da bahsedilen ikinci üniversite arazisi için bazı arkadaşlarımız doğal olarak üniversitenin tarım arazileri üzerine yapılmamasını istemişlerdi.
Bizleri de arayarak Çukurova Üniversitesi arazileri için verilen hukuki mücadelenin yöntemini sormuşlardı.
Bilgileri aktardık.
Ancak sonra gördük ki orada da maalesef akademik olarak belirli yerlere gelmiş arkadaşlarımız, bilimin gerektirdiği, ‘Her ne koşul altında olursa olsun, doğruyu savunma’ ilkesi yerine, yönetimlerin taleplerinin yanında çadır kurduğunu gördük.
Bu gerçeği birçok yerde ve alanda görüyoruz.
Sistemsel bir yanlışa karşı çıkıyorsunuz ama aynı konuda zarar gören kişilerin, sistemi eleştirmek yerine, karşınıza çıkmasını anlamak mümkün değil.
Bir de ilgisiz alakasız kişilerin her olayda karşıtlılığı türemeye başladı.
Her olay ve olgu, çıkar ilişkileri ve karşıtlılık eksenine indirgenmiştir.
Yani anlayacağınız, önce biz tarımcılar topraklarımızın amacı dışında kullanımına karşı çıkamadık!
Evet, geçmişte sık sık aklımın erdiği, olması gerekenin gün gibi gözüme görülen yanlışlara karşı sorumluluk bilinciyle yazdığım kendi gerçekliğimde yazamaz oldum.
Çünkü önce bizler kendi gerçekçiliğimizi savunamadık.
Fuzuli’nin ‘Söylesem kâr etmiyor, söylemesem içim rahat etmiyor’ ifadesiyle...
Yine de her şeyin içinin boşaltıldığı değerler dünyasında, onurlu yaşamın gereği olarak, tarım yoksa gelecek yok ifadenize aynen katılıyorum. Hatta insanlık yok olacaktır.
Bilgisayarsız ve siyasetsiz yaşanılabilir ancak ekmeksiz asla.
Doğanın ve insan dâhil tüm canlıların yaşam alanını savunmak zorundayız...”
Doğru olan ne?
Bilim, sanat, siyaset, teknoloji, özgür basın, hukuk ve demokrasi, yani çağdaş bir toplum için elzem olan hemen her şey, olmazsa, olmazların başında geliyor.
Birini diğerine tercih etmek mümkün değil.
Ama biri var ki hepsinin ötesinde.
O da yaşam hakkı!
Eğer o yoksa gerisi teferruattır.
Tarım işte bu yüzden çok önemli.
Refahın sembolü, göğü delen beton yığınları değil, ürettiğiniz ürünlerin ve yaşam kalitesinin devamlılığıdır...
Özetin özeti: Tarım gibi, kimilerine göre çok önemsiz konuları yazmaya devam edeceğiz. Çünkü önce yaşamak gerekiyor!..