Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Akademisyenliğin ve üniversitelerin, yeniden tarifinin yapılması gerekir mi, gerekmez mi? Ya da bugünün koşullarında yeni misyonlar yüklenmeli veya tek tip bakış açısı yerine, farklı bakış açıları getirilmeli mi?..

Örneğin, ülkemizde yapılan bilimsel araştırmaların, daha doğrusu, akademik yükseltmelerin olmazsa olmazı haline gelen tezlerin kime ne yararı var?

Kaç, ülkemize katma değer yarattı, hangi sorunumuzu çözdü, hangi ödülü aldı?

Ya da kişiye ve üniversiteye katkısı ne oldu?

Uluslararası yayın ve refere şartı arandığı için tüm araştırmalar, yurtdışında kabul görecek çalışmalara yöneldi. Yani ülkemizin temel sorunları kimsenin umurunda olmadı...

Haberin Devamı

Yabancı dil konusu da bunlardan biri, ne kadar donanımlı olursanız olun, eğer yabancı dil barajını aşamıyorsanız, kariyer yapmanız mümkün değil!

Peki, dil bilmeden de bilim üretilebilir mi ya da unvan verilmeli mi?

Düşünülmeli!

Çünkü yabancı dil, elbette çok önemli ama her şey değil!

Yine aynı şekilde tüm üniversitelere aynı misyonu yüklemek ne kadar doğru?

Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizde de, her üniversiteye farklı bir misyon yüklenemez mi?

Örneğin, kimi araştırmaya, kimi meslek adamı yetiştirmeye, kimi de eğitim öğretime yönelse daha iyi olmaz mı?

80 bin öğrencisi olan bir üniversite ile 3 bin öğrencisi olanı aynı kefeye koymak ne kadar doğru?

Yine aynı şekilde, haftada 25-30 dersi olan hoca ile 3-5 saat derse girenden aynı bilimsel performansı beklemek ne kadar adil?

YÖK, son dönemlerde ciddi arayışlar içerisinde.

Keşke biraz da bu konulara kafa yorsa!..

Dil barajı

Üniversitelerde dil barajı çok can yaktı.

LYS’de ilk 100’e girip de hazırlık sınıfını aşamadığı için birçok öğrencinin öğretim hayatı altüst oldu.

Hatta bazıları üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı. Yıllarca süren bu “dayatma”, YÖK’ün Türkçe eğitim yapan üniversitelere geçiş hakkı tanımasıyla sona erdi.

Benzer “dayatma” akademik yükseltmelerde de aynen devam ediyor. Yabancı dil sınavını aşamadığı için belki de çok iyi bir bilim insanı olabilecek pek çok isim yok olup gitti.

Haberin Devamı

YÖK bu konuya mutlaka bir çözüm ararken, bir yandan da dil barajını aşanların ve yabancı dille eğitim yapanların ne oranda yabancı dil öğrendiklerini ve bunun ne işe yaradığını da araştırırsa çok iyi olur.

Örneğin, birkaç YÖK üyesi dışında, diğer YÖK üyelerinin, rektörlerin, dekanların, profesörlerin tezleri dışında, yabancı dille yazılmış kaç uluslararası yayınları, refereleri, kitapları ve ürüne dönüşmüş patentleri var?..

Şart mı, dayatma mı?

Kimilerine çok garip gelse de işte farklı bir bakış açısı ve farklı bir öneri:

“X Üniver- sitesi’nde öğretim görevlisiyim.

Yabancı dil sınavına takıldığım için doktora yapamadım.

Buna rağmen bilimsel çalışma yapmaktan kopmadım ve yapmaya devam ediyorum.

Fakat yabancı dilim yeterli olmadığı için doktora programına kabul edilmem mümkün değil.

Oysa yüksek lisans programında dil engeli kaldırılarak, adaylara yüksek lisans yapma olanağı tanındı ve birçok aday yüksek lisans yaptı.

Yapmaya da devam ediyor.

YÖK’ten isteğimiz, doktora yapmak isteyen, üniversitelerde öğretim elamanı olarak görev yapan ve belirli bir yıl yapmış olan kişilere de dil puanı istemeden doktora programına kabul edilme hakkı verilmesidir.

Haberin Devamı

Bu kabul işlemi de şöyle yapılmalıdır:

1) Adayların yazdığı ve hakemli dergilerde yayımlanan her makalesi 5 puan (birinci yazar olma durumunda 5, ikinci yazar olma durumunda 4, üçüncü yazar olma durumunda 3, dördüncü yazar olma durumunda 2 ve beşinci yazar olma durumunda 1 puan) ile değerlendirilmelidir.

2) Alanıyla ilgili her ders kitabı 15, yardımcı kitaplar ile kitaplardan bir bölüm 10 puanla değerlendirilmelidir.

3) Katıldığı her bilimsel toplantı, bildiri sunma durumunda 5 puan; sadece katılma durumunda 2 puanla değerlendirilmelidir.

4) Yayımlanan makalelerine yapılan atıflar da 0.5 puan olarak değerlendirilebilir.

Böyle bir değerlendirme yapılarak, 70/100 puan veya üstü alan kişiler, doktora programına Dil ve ALES puansız kabul edilmelidir.

Böyle bir hak vermek, bir lütuf olarak görülmemelidir.

Çünkü doktora yapmış birçok elamanın bilimsel çalışması yok denecek kadar az!

Ayrıca böyle bir hak vermek, doktora diploması vermek değil, sadece sınav yerine geçecek bir sistem önermektir.

Böyle bir çalışmanın yapılması durumunda, üniversiteler birçok doktoralı eleman kazanmış olacaklardır.

Bu isteğimizi YÖK’e ulaştırırsanız, size minnettar oluruz...”

Öneri öneridir.

Hatta bir adım ötesine geçilip, doktoraya kabulde istenen yabancı dil şartı, bitirme aşamasında istenebilir ya da dil bilmeyen doktoralar için farklı bir unvan geliştirilebilir.

Sonuç olarak, bilime katkı istiyorsak ve bu da gerçekleşiyorsa, detaylarda neden boğuluyoruz?

Bu hak elbette akademik çıtayı aşağıya çekme olarak yorumlanmamalı ve sadece fark yaratan kişilere tanınmalıdır.

Yanılıyor da olabiliriz ama demokraside çareler de tükenmemelidir...

Ha bu arada, bu öneriye karşı çıkanlara, son 30 yıla bir göz atıp, kaç çeşit profesörlük var, kaç Nobel ödülü aldık ve kaç patent ürettik onu da araştırmalarını öneririm!..

Özetin özeti: Yeni bir dünya düzeni kuruluyor ve her şey değişiyor! Olaya biraz da bu çerçeveden bakmak gerekiyor...