Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bakanlardan birisi eğitimi göklere çıkarıyor, diğeri zafiyetlerinden söz ediyor.
Sonuçta, artılarımız da çok, eksilerimiz de.
Ve en önemlisi de, kabahatli aramaktan çok, nasıl şaha kalkarız, onu konuşmalıyız.
Ama bunun için önce, sağlıklı bir durum tespiti gerekiyor!
İşte size, çok doğru tespitler, çok doğru analizler ve çok doğru öneriler...
17 yıllık gözlem
“İzmir’den yazıyorum. Bir Anadolu lisesinde edebiyat öğretmeniyim.
‘YGS Mağdurlarının Ruh Hali’ adlı yazınızdaki, üniversiteye hazırlanan ve doktor olma hayali kuran adayın ifadelerinden çok etkilendim.
Bu yazıyı kaleme aldım, çünkü mevcut eğitim-sınav sistemi hakkında, tespit, görüş ve önerilerimi sizin aracılığınızla herkese aktarmak istedim.
Yazımda, 17 yıllık meslek hayatım boyunca karşılaştığım, yaşadığım ve tespit ettiğim bazı sorunlara yer vereceğim.
İşe önce bizden, öğretmenlerden başlamak daha doğru olur kanaatimce.
Anadolu’nun en ücra şehir, kasaba, köy ve mezralarında, fedakârca çalışan; mesleğinin hakkını fazlasıyla veren ve maaşını fazlasıyla hak eden öğretmenlerimiz var.
Bu meslektaşlarıma büyük saygı duyuyor ve hepsine görevlerinde sabır ve kolaylıklar diliyorum.
Bunun yanında, mesleki donanımdan yoksun öğretmen de çok.
Bu tip öğretmenlerin sayısı, hiç de azımsanacak kadar değil.
Bu öğretmenler için hiçbir şey yapılmıyor, yapılamıyor.
Çünkü sırtlarını, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na dayamış durumdalar.
Soruşturma da açsanız, müfettiş de gelse, bir şey değişmiyor.
En fazla görev yeri değiştiriliyor.
Peki, öğretmenlerimizi gerekli donanımlarla donatmak, verimliliği ve mesleğin saygınlığını artırmak için ne yapılmalı?
Bence, MEB, her iki yılda bir, tüm öğretmenleri, eğitim bilimleri, genel kültür ve kendi alanında sınava almalıdır.
70 puanın altındakileri de, hizmet içi eğitime zorunlu kılmalıdır.
Tekrar başarısız olma durumunda, kademe ya da derece düşürme cezası vermelidir.
Ders kitapları?
“Beni en çok üzen konulardan biri de ders kitapları.
MEB, her sınıf ve yaş düzeyinde nasıl bir eğitim-öğretim yapılacağını, öğrencilerin hangi temel davranış, bilgi ve değerleri kazanacağını belirler. Ders kitaplarını da, bu program dahilinde hazırlar ve okullara ücretsiz olarak gönderir.
Biz öğretmenler de, yıllık ve günlük planlarımızı, bu programa göre hazırlar ve idareye veririz.
Bu planlar, aslında okul idaresi ile öğretmen arasında bir sözleşmedir. Fakat bu programın felsefesini anlayamamış birçok öğretmen -MEB’in tüm uyarılarına rağmen- öğrenci ve velileri yardımcı kaynaklara yönlendirmektedir.
Ders kitaplarının çoğu, kapağı bile açılmadan dolaplarda, sıra altlarında ömrünü tamamlamaktadır.
17 milyon öğrenciye kitap gönderen MEB, kitapların kullanımı konusunda yeterli önlem almamaktadır.
MEB’in gönderdiği ders kitaplarında bazı eksiklikler, kusurlar yok değil fakat bunlar öğretmenin küçük bir dokunuşuyla çözümlenmeyecek eksiklikler değildir.
Öğretmenlerimizin öğrenciye ya da velilere dayattığı yardımcı kaynaklar ise öğrenciye bir konuyu derinlemesine öğretmekten, bilgi, beceri ve değerleri kazandırmaktan oldukça uzaktır.
Ders saatleri!
“Diğer bir husus da, ortaöğretimde ders saatlerinin fazlalığı ve çeşitliliğidir.
Geçen günlerde, eski eşyalarımı karıştırırken lise son sınıftaki karneme rastladım.
Karnede dikkatimi çeken şey, notlardan ziyade ders sayısının ve çeşitlerinin azlığı oldu.
Şu anda, liselerde hem ders sayısı hem de çeşitliliği çok fazla.
Lisedeki bir öğrencinin 16-17 farklı dersi var ve haftalık ders saati yaklaşık 40 saat.
Hemen hemen her dersin de seçmelisi var.
Beden Eğitimi dersinin bile seçmeli dersi var.
Öğrenciler, seçmeli olan bu derslerin çoğundan ayrı ayrı sınav oluyor.
Mesela Türk Edebiyatı’ndan sınava giren öğrenci, kitabı, öğretmeni, konusu aynı olduğu halde Seçmeli Türk Edebiyatı’ndan da sınava giriyor!
Öğrenciler yorgun!
“Öğrenciler, sabahın köründe kahvaltı yapmadan, uykusunu almadan, bir önceki günün yorgunluğunu atmadan okula geliyor.
Çoğu öğretmenimiz de aynı durumda.
Okulda derse giren, okul çıkışında kursa ya da egzersize kalan öğretmenlerimiz hep yorgun.
12. sınıf öğrencilerinin durumu ise hepten kötü.
YGS-LYS hazırlıkları ile okul dersleri ve sınavları arasında sıkışıp kaldılar.
Yorgun, bitkin ve ümitsizler.
Ne söylesek, ne anlatsak tepkisizler.
Bence Bakanlığımız, tüm sınıflar düzeyinde seçmeli derslerin bir kısmını kaldırarak -bence haftalık 30 saat kâfidir- öğrencinin üzerindeki yükü azaltacak ve başarısını artacaktır.
Bir başka önerim de şu:
Bakanlığımız 12. sınıfı üniversiteye hazırlığa çevirebilir. Temel dersler dışında kalan zaman, üniversiteye hazırlık şeklinde olur. Böylece son sınıf öğrencilerimiz, rahat rahat sınavlara hazırlanırlar. Veliler de çocuklarını temel liselere göndermeye, özel ders aldırmaya gerek kalmadan okuturlar...”
Özetin özeti: MEB, öğretmenlerin sesine daha fazla kulak vermelidir!..