Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önümüz- deki 20 yıllık süreçte en önemli stratejik alanlardan biri de tarım olacak!
Peki, buna ne kadar hazırız?
Tarım alanlarımız adeta yağmalanıyor, hemen her yer beton tarlasına dönüştü!
Hadi bu müteahhitlerin umurunda değil, ya satanlara ve çok daha önemlisi aklın, bilimin Kâbe’si olması gereken üniversitelere ne demeli!
Erzurum Teknik Üniversitesi, Erzurum Ovası’nın tam göbeğine yapıldı!
Bu kararı alan TBMM’ye, YÖK’e, rektörüne, valisine, belediye başkanına, hocalarına ve öğrencilerine sadece şunu soruyorum:
İçinize siniyor mu?..
Karadeniz fındığı tümüyle İtalyanlara pazarlanmış, fındık fiyatı dibe vurmuş!
O yetmemiş, çay da ithal edilmeye başlanmış!
Tıpkı saman, mısır, buğday, mercimek, kuru fasulye, karpuz ve domates gibi!
Daha nereye kadar?..
İşsizlik fonundan işsizliğe çare için ayırılan miktar yüzde 30’dan yüzde 50’ye yükseltildi. Bu da on milyarlarca lira demek. Bakalım bu kaynağın ne kadarı tarım ve hayvancılığa aktarılacak?..
Tehlike çanları
Tarım ve hayvancılığı yok etmekle kalmadık, bu işi sürdürecek insan gücü de kalmadı.
İşte asıl tehlike burada!
Atatürk, “Köylü milletin efendisidir” derken, ondan sonra gelenler köylülüğü küçümsedi, aşağıladı, onunla da yetinmedi, üretimden koparttı.
Bu yüzden de şimdiki köylerde ne tarım yapılıyor ne de hayvancılık.
Eti, sütü, yumurtası, ekmeği, sebzesi hep dışarıdan geliyor.
Çocukluğumun pazarında dışarıdan gelen ürün yok gibiydi. Şimdiki pazarlarda yerel olan neredeyse hiçbir şey yok!
Üç beş kuşaktır tarım ve hayvancılık yapanlar, müthiş bir karamsarlık içerisindeler, çünkü çocukları, torunları bu işi yapmak istemiyor!
Köyünde ağa gibi yaşayanlar, büyük kentlerin köleleri oldular, farkında değiller.
Arazilerini turizmcilere pazarlayanların torunları, şimdi dede yadigârı arazilerine yapılan otellerde ayak işlerine bakıyor!
Daha önce bir sülaleyi besleyen topraklar, şimdi bir aileyi geçindiremiyorsa oturup düşünmek gerek!
Bütün insanlarımızı büyük kentlere yığarsak, peki o topraklar nasıl korunacak, nasıl işlenecek, nasıl aidiyet hissi yaratılacak!
En uzak yerler ve kırsal bölgeler sürgün yeri değil, nitelikli işgücünün de ilgisini çekecek cazibe merkezleri haline gelmeli, yoksa 20 yıl sonrayı düşünmek bile istemiyorum!..
Hata Merkezi ÖSYM!
Öğrenciler en ufak bir hata yaptığında canına okuyan ÖSYM, Yabancı Dil Sınavı YDS’de iki soruyu iptal etti, bir sorunun da doğru cevap seçeneğini değiştirdi.
Her zaman olduğu gibi, bir özür bile dilemediler. Çünkü onlar dokunulmazlar!..
Hata olmaz mı, elbette olur ama bu kadarı da fazla!
Bu arada, LYS başvuruları bitti, sınav için gün sayılıyor ama 9.45 mağdurlarına yönelik hiçbir gelişme yok.
Gözetmenlerin inisiyatifiyle sınava girenlerin iptal edilen sınavları kabul edildi, sınava alınmayanlar hâlâ mağdur.
Bu, çifte standart değil de ne?
Bu arada Kamu Denetçiliği Kurumu’ndan da hâlâ çıt yok!
Yoksa onların gücü de mi ÖSYM’ye yetemedi!..
Eğitim, eğitim, eğitim!
Napolyon, para, para, para demiş.
Biz de ille de eğitim diyoruz. Çünkü A’dan Z’ye hangi sorunumuz varsa, hepsi eğitim eksikliğinden kaynaklanıyor.
Sınav odaklı eğitim sistemi yüzünden ne iyi bir yurttaş yetiştirebiliyoruz ne de iyi bir meslek adamı.
İşte bu yüzden de tarım toprakları yağmalanırken yüreği yanmayan, çalışmaktan, üretmekten, köylülükten, yaptığı işten utanan nesiller yetiştirdik.
Oysa her meslek kutsaldır ve asıl utanılması gereken, üretmeden, tüketmektir!..
Özetin özeti: Ne olur artık şu kısır siyaseti ve at gözlüklerimizi bir yana bırakıp, üretime ve geleceğe odaklanalım!