Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Anadolu’da gittiğim okullarda kapıda başörtüsünü çıkartıp sınıfa öyle giren öğrenciler olurdu. Hiç unutmam bir sıra arkadaşım vardı mesela, K., belki aralarında en aklı karışık olandı. Benim tanıklık ettiğim iki yıl içerisinde defalarca bir dine döndü bir modern çağın alışkanlıklarına. Bazen sınıfta, yanımda oturduğu yerde öne arkaya sallanarak dualar ederdi, bazen de etek boyunu kısaltırdı.
Ancak başörtüsünü çıkartıyor olmaktan hiç şikayet etmezdi, hatta sevinerek çantasına tıkıştırırdı, çünkü zaten dışarıda başını kendi isteğiyle kapamıyordu. Ailesi, bilhassa da abilerinin arzusunu yerine getiriyordu. Zaten benim o ortaokul ve lise yıllarında tanıdığım, başörtüsü takan hiçbir arkadaşım kendi iradesini yerine getirmiyordu. O zaman da şimdiki gibi başı kapalılarla bir alıp veremediğim yoktu, ancak ben de kendimden büyük bir erkek kardeş sahibi olarak insanın yaşamına abilerinin nasıl karar verebildiğine bir türlü akıl erdiremiyordum.

Çift taraflı mağduriyet
Şimdi başörtüsü mevzuu bu kadar konuşulurken ve bir özgürlük simgesi olarak ele alınırken insan ister istemez bunun gerçekten ne kadar özgürlüğü yansıttığını düşünüyor. Evet Meclis üyelerinin hacdan döndükten sonra başlarını kapamaya karar vermiş olmaları kendi kararları belli; eninde sonunda yaşlarını başlarını almış kadınlar, üstelik milletvekili olacak kadar da kendilerini ispat etmişler, ancak Türkiye’de her başını kapayanın da bunu kendi isteği ve mantığıyla yaptığını düşünmek saflık olur. Başını kapadığı için üniversitede okuyamayan kızlar olduğu gibi, başını kapaması ailesi tarafından şart koşulduğu için kazandığı halde üniversitelerde okutulmayan kızlar da mevcut.
Demek istediğim başörtüsünün çift taraflı bir mağduriyete sebep olduğu ve hükümetin gördüğümüz kadarıyla bunun sadece kendini ilgilendiren tarafına sahip çıktığı. Başörtülü kadınları hayatın içerisinde daha aktif yapmaya adanmış gibi görünen bu girişimlerin yanı sıra, aynı şekilde ailelere kızlarının yaşam tarzlarına karışılmaması konusunda bir telkinde bulunuluyor mu? Üst düzey yetkililer sürekli başörtüsü bizim dinimizin gereklerinden bir tanesidir, bunu da bilmeyen cahildir cümlesini gönül rahatlığıyla sarf ederken bu lafın, evin kızının yaşamına kendi düşüncesine göre yön vermek isteyene, dayanak olacak sert bir mesaj olduğunu görebiliyor mu?
Bildiğimiz kadarıyla Emine Erdoğan da zamanında en büyük abisinin baskısıyla ağlayarak başını kapatmış. Başbakan eşlerinin toplum içerisindeki rolleri mühim, biliyoruz ki devlet işlerine karışmamakla birlikte sosyal sorumluluk projelerinde rol alıyorlar. Acaba Emine Hanım katıldığı toplantılarda genç bir kıza ve hatta küçük kız çocuklarına kendi istekleri dışında dayatmalarda bulunmanın aile içi şiddete girdiğini anlatıyor mu? Yoksa onlar da biraz ağlar, sonra alışırlar felsefesinden mi yola çıkıyorlar? Madem bu kadar özgürlükçü demokrat bir ülke olduk, takdirle seyrettiğimiz ve desteklediğimiz kamu spotlarında acaba bu konuya da yer vermeyi düşünürler mi? Zira ben ancak o zaman samimiyetlerine ikna olacağım.