Aziz Kedi

Aziz Kedi

azizkedi@gmail.com

Tüm Yazıları

Siz hiç “Tayyare ne kadar kaba bir kelime ya ıyy, şuna daha güzel, Türkçe bir isim bulsak” diyen birini gördünüz mü? Büyüklerimin ellerinden, Türkçe’nin gözlerinden öperim

Yazıya girmeden önce aşağıdaki soruları yanıtlayınız. Google kullanılmayacaktır. - 50 yaşının altında olan üç Türk Sanat Müziği bestecisi sayabilir misiniz?
- Şu an hayatta olan üç Türk ressam sayabilir misiniz?
- 1950’den sonra yazılmış üç tane Türkçe opera sayabilir misiniz?
- 1975’ten sonra doğmuş üç Türk öykücü sayabilir misiniz? (Romancı değil)
- 'Entel' sözcüğünü, birini aşağılamak ya da küçümsemek için kullandığınız olur mu?

Haberin Devamı

Dil polemiğine varım!
Geçen hafta, Türk Dil Kurumu’nun önerdiği sözcüklerle alakalı hatırı sayılır bir tartışma yaşandı. Rahşan makara yaptı, Hıncal Uluç ona sert çıktı, Tuna Kiremitçi de “Uçak, gökdelen, sözcük gibi sözcükleri TDK tedavüle soktu, fena mı etti?” dedi. Bu ezeli çekişmenin kendisinden ziyade sonuçlarına itirazım var: Neden yabancı kaynaklı sözcüklere Türkçe karşılık arıyoruz? Türkçe’yi korumak için!
İşte meselenin can alıcı noktası burası. Hıncal Uluç TDK ile dalga geçenlere kızarken “Onlar sayesinde şura-yı devlet gitti, danıştay geldi. Ne hoş. İtirazı olan var mı?” diyor. Benim var. Danıştay gerçekten çok hoş, fakat 'şura-yı devlet' ya da 'devlet şurası'nı oldukça latif buluyorum. Uluç, böyle eski ve kaka sözcükler için “söylenmesi zor” diyor sadece.
Bu konuda üç temel argüman var; teknoloji üretmeyen ülkenin, üreten ülkeden sözcük ve kavram ithal etmesi olağandır, siyasal olarak güçlü ülkelerin dilleri, merkezden çevreye doğru akar ve 'Türkçe' sözcüklerin neredeyse yüzde 90’ı yabancı kökenlidir. Bunlar 'dili korumak' meselesinin teknik tarafları. İşin bir de sosyal yönü var ki, dikkati oraya çekmek isterim.
TDK’nın senelerdir yılmadan sözcük önermesini dış mihraklara karşı verdiği 'asil' bir savaş olarak yorumlamanın, Türkçe kullanan insanlar bakımından hedef saptırıcı olduğunu düşünüyorum. Çünkü dil, ışıl ışıl parlayan bir elmas değil. Biz ona bir mübadele değeri biçtiğimiz için kıymetli de değil. Dil, iletişim aracı. İşe yaramak için var. Ve konuştuğumuz dili korumak gerektiğine ikna edildiğimiz sürece, dilin varlık amacıyla insan arasına set çekiyoruz.

Haberin Devamı

İnsanın dili kuduzdur
İnsanları dilin; kirli, arsız, paslı, kıvrak, kaygan, edepsiz, yüksek, çamurlu, adil, oynak, vakur, pis, kuduz, merhametli ve kalleş bir olgu olduğunu anlamaya teşvik etmek lazım. Çünkü insanoğlunun varlığının yegane izi olan kültürü inşa etmek için en kuvvetli araç, dil. TDK’nın sözcük önermesi, kelime dağarcığına sayısal bir katkı yaptığı için faydalı olabilir. Bir eyleme canı istediğinde 'zapping', canı istediğinde ise 'geç geç' diyen insan pek şanslıdır. İşte bu nedenle TDK’nın ya da başka bir otoritenin neye göre “kötü” olduğu belli olmayan kelimeleri öldüren bir cellat gibi belletilmemesi gerekiyor.
Milli kültür, milli dille yaratılamaz. Müziği milli notalarla, resmi milli renklerle yeniden yaratmayı deneyelim mi? Aynı biçimde dilin evrenselliğini ve zenginliğini de kabul etmek, kucaklamak ve kültürle kurabileceği sonsuz bağı kavramak gerekiyor.
Muhafazakar kesim yıllardır yabancı sözcük işgalinin 'milli şuur'u sakatlayacağını savunur. Ancak bunun nasıl olacağı bir türlü tarif edilmez. Ben size söyleyeyim, aynı anda beş-altı dilin sözcükleri, kavramları ve metaforlarıyla iletişim kuran bir insanın milli şuuru; sopayla hizayla getirilmeye çalışılan, kısır, güdük ve 'tek' bir dili, yarım yamalak kullanan birinin milli şuuruna beş basar. I am şuur of that.
En baştaki soruları da şu amaçla sordum. Yanıt verirken zorlandıysanız, dili 'korumak'tan derhal vazgeçip, onu olabildiğince genişletmeyi düşünmelisiniz. Böyle 'entel' şeyleri merak etmenin tek yolu o. Ha “Etmiyorum, bana ne ya?” diyorsanız da milli kültürden size ne zaten, önemli olan bütün sözcüklerin yerli olması...


ÇIPLAK BÜLENT ERSOY GÖRMEK

DiLiMiZi KiMDEN KORUYORUZ


“Tatil için Bodrum'da bir arkadaşının villasına giden Bülent Ersoy, yan komşunun yüreğine indirdi. Bahçede çırılçıplak güneşlenen Ersoy, helva getiren komşuya yakalandı. Ersoy'u çıplak gören kadın, çığlıklar atarak kaçtı. İstifini bozmayan şarkıcı ise, ‘Helvanın tadına baksaydım’ diye seslendi”
İşte bir gün, bir tatil beldesinde Bülent Ersoy’la bu şekilde karşılaştığınızda yapmanız gereken şeyler:
- Olduğunuz yerde kalın ve sakin olun.
- Beden diliniz saldırgan olmasın.
- Bülent Ersoy’un kulakları çok hassastır, 100 metreden ‘onör’ duyabilir. Bu nedenle dua edecekseniz bunu içinizden yapın.
- Elinizdeki helva tabağını yavaşça yere koyun
- Geri geri, küçük adımlarla uzaklaşın.