Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye tarihi eserlerimizin iadesi ve tarihi eser kaçakçılığına karşı mücadelede büyük başarılara imza atıyor. Dünya müzeleri de çeşitli yollarla aldıkları eserleri hukuk zoruyla değil etik değerler nedeniyle geri vermeli.

Türkiye’den yasa dışı yollarla çıkarılmış 42 eserimizin daha iadesini sağlayan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, getirilen eser sayısının 3 bin 59’a ulaştığını açıkladı. Sorun şu ki bütün bu olumlu gelişmelere rağmen ülkemizde hâlâ kaçak kazıların, tarihi eser kaçakçılığının önüne geçemiyoruz. Son altı yılda 1 milyonun üzerinde esere el konuldu. Öyle ki; sadece geçen hafta gerçekleşen operasyonlarda binlerce tarihi eser ve arkeolojik obje ele geçirildi. 

Haberin Devamı

British Museum, Berlin, Louvre, Metropolitan müzelerine gittiğinizde eski medeniyetlerin çalınmış, kaçırılmış eserlerinin izine rastlayacaksınız. Başkalarının topraklarından, o topraklara ait tarihin, o tarihten geriye kalan kültürel mirasın gözünüzün önünde nasıl yağmalandığını göreceksiniz. 

Çalınan eser mi kültürel kimliğiniz mi

Ama geçmişe ait değerleri, insanlığın var oluş hikâyelerini toplumsal bir bilince, ortak bir hafızaya dönüştürme çabanız yoksa Puşkin Müzesi’nde Troya hazinelerinin ya da British Museum’da gördüğünüz Payava Lahdi’nin önünden, size ait olduğunu bilmeden geçip gidersiniz. 

Oysa kültürel geçmiş dediğimiz şey; çoğu kez toprağın altından çıkan bir broşta, bir kolyede, bir heykelde, bir lahitte, bir büstte, bir mozaikte; som altından, bakırdan, gümüşten yapılmış küçücük bir objede, el yazmalarında saklıdır… Bugün dünya ülkeleri bu bilinçle, bir dönem yağmalanmış, kaçırılmış kültürel mirasının peşine düşmüş görünüyor. Çünkü insanlık tarihinin ülkelere bahşettiği miras, bir yapbozun parçaları gibi her yerde… Yüzyıllar boyu başkalarına ait kültürel varlıkları biri diğerinden, diğeri ötekinden yağmalamış, el koymuş, çalmış, ülke dışına kaçırmış… Mesela bir eserin parçalamış bedeni sizdeyse kafası İngiltere’de. Bir caminin kapısı sizdeyse tokmağı Danimarka’da. Biri Türkiye’den çaldığını Almanya’ya götürmüş, Rusya gidip Almanya’dan kaçırmış… 

Haberin Devamı

Sizin topraklarınızdan çalınan şey size aittir. Kültürel bir soykırıma uğramamak, tarihinizi silmelerine izin vermemek için, sadece sizden çalınanları geri almanız yetmiyor. Toplumsal bir bilince de ulaşmak gerekiyor. Sömürgecilik dönemlerinde, savaşlarda ele geçirilmiş eserleri o görkemli binalarının içinde tutan Avrupa’nın “toplama” müzelerini, bizim müzelerimizden farklı kılan ne? Üstelik Türkiye’deki müzelerinin bazıları dünya standartlarının üstünde bir koleksiyona, eşsiz güzellikte mozaiklere sahipken… Bazı müzelerin her türlü delile rağmen eserleri geri vermemek için gösterdikleri direnç, acaba sömürgecilik dönemlerinden kalma bilinçaltı “kültürel üstünlük” kibrinin bir sonucu olabilir mi? Yoksa bütün bunlar sanatın ticari bir meta olarak nasıl dağıtıldığı ve bu ticaretin yasa dışı olarak nasıl sürdürüldüğünün bir göstergesi mi? 

Çalınan eser mi kültürel kimliğiniz mi

Ortaylı: “Her şey yerinde ağırdır!” 

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Avrupa müzelerine kaçırılan eserlerin bir bütünlük göstermediği gibi bir uygarlığı anlamak bakımından da pek bir şey ifade etmediği düşüncesinde. “Avrupa müzelerindeki antik eserler, toplu temsil yeteneğine sahip değildir. Parthenon Mabedi’nin ne olduğu ve klasik Yunan medeniyeti British Museum’da değil, Yunanistan’ın kendinde anlaşılır. Pergamon Altarı Bergama’nın üstünde, Mısır piramitlerinden çalınanlar da Mısır’ın ortasında… Her şey yerinde ağırdır. Eski eseri dünyada en iyi kimse koruyamaz. Ona da ölümüne sahip olmak gerekir ve bu da değeri sahip olan tarafından iyi anlaşılırsa mümkündür,” diyor. Ortaylı’ya göre, Türkiye’yi tehdit eden en büyük tehlikelerden biri de kaçak kazılar. Bu kazılarla tarihi malzemenin tahrip edildiğini söyleyen Ortaylı, “Maalesef vatandaşın ilgisizliği sadece Yunan ve Roma eserlerine değil, ön plandaki Osmanlı eserlerine de karşıdır. En değerli şahideler (kabir taşları) müzelerde değil, Los Angeles, New York gibi yerlerde ve hatta Türkiye’deki bilinçsiz zenginlerin bahçelerini süslüyor. Mahalle halkının, tarihsever toplum kuruluşlarının katkısı olmadan hiçbir hırsızlık önlenemez” görüşünde. 

Haberin Devamı

1 milyondan fazla eser ele geçirildi 

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Müzeler Dairesi Başkanı, Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM) Türkiye Millî Komitesi Başkan Vekili Bülent Gönültaş’tan aldığımız bilgiye göre, Ocak 2018 ile Ağustos 2023 tarihleri arasında kolluk kuvvetleri tarafından yapılan operasyonlarda 1 milyon 245 bin 245 adet eser ve objeye el konuldu. Bu suçlarla mücadelede uluslararası iş birliği yapılıyor, ülke geneline yayılan çok yönlü çalışmalar yürütülüyor. Örneğin önceki haftalarda ülkemizden yasa dışı yollarla çıkarılan 10 pişmiş toprak eserimiz, İtalyan Kültür Polisi tarafından Floransa’da yakalanarak ülkemize teslim edildi. Kültür varlıklarımızın öneminin; tüm vatandaşlarımız tarafından anlaşılarak korunmasının sağlanması, sahiplenme bilincinin aşılanması ve suç işlenmesinin önlenmesi noktasında, belirlenen hedef kitlelere özel eğitim içerikleri hazırlanmakta. 

Getirilmesi beklenen 2 bin 500 eser var 

Hâlâ tespit edilen ve getirilecek olan 2 bin 500’ün üzerinde eser var. Mesela Fransa’daki Louvre Müzesi başta olmak üzere birçok müzesinde Karkamış Antik Kenti’nden gitmiş eserlerle, II. Selim ve III. Murat türbeleriyle I. Mahmut Kütüphanesi’nden kaçırılmış çinilerin bulunduğunu biliyoruz. İngiltere’de antik dünyanın yedinci harikası Halikarnas Mozolesi, Knidos Aslan’ı, Nereidler Anıtı, Adıyaman Samsat Steli British Museum’a satılan 3 gümüş kap. Almanya’da Bergama Zeus Sunağı, Konya Beyhekim Camisi’nin mihrabı ve pencere kanatları, İhtiyar Balıkçı Heykeli’nin gövdesiyle Piyale Paşa Camii’sinin çinileri. Rusya’da, İngiltere’de, Almanya’da bulunan Troya kökenli eserlerimiz bunlardan bazıları. İadesi istenen eserlerle ilgili her ülkenin kanunlarının ‘uygulanış şekli’ farklılıklar gösterebiliyor. Bu nedenle sorunun mümkün olduğunca diplomatik kanallarla çözülmesi yoluna gidiliyor. Peki, Türkiye’nin öncelikli sorunu ne? Arkeologlar mı? Eserlerimizi nasıl çaldırdığımız mı? Müzelerin gerçek anlamını, içini kendi tarihsel gerçekliği içinde doldurup dolduramadığımız mı? 

Alıcılar da yağmacılar kadar suçlu

Orta Doğu’daki savaş bölgelerinden antika eser ticaretinin son 20 yılda istikrarlı bir şekilde arttığını söyleyen arkeologlara göre; bu yasa dışı ticareti kınama konusunda uluslararası bir fikir birliği olsa da pratikte bununla mücadele etmek hâlâ zor. Amerika Birleşik Devletleri Ohio’daki Shawnee State Üniversitesi’nde arkeolog ve Orta Doğu tarihi ve antropoloji profesörü Amr Al-Azm, bunu durdurmanın bir yolunun alıcılara yönelik yaptırımları artırmak olduğunu söylüyor. İlber Ortaylı’nın durum tespiti ise hayli sert. Ortaylı’ya göre de hazin olan nokta, kimlerin Palmira yağmasını protesto ettiğidir: “Yeryüzünün en seçkin tarih ve arkeoloji bilim merkezi geçinen, eski Mezopotamya dillerinin mukayeseli lügatini hazırlayan Chicago Üniversitesi’nde en büyük rezaletlerden biri, ABD’nin ordusu Saddam Irak’ını işgal ettiğinde Bağdat Müzesi’nin haydutça yağmasına göz yummaktı. Samara şehrinin bombalanmasına ses çıkarmamaktı. Koca ordunun içinde yarım düzine olsun Mezopotamya uzmanı ve arkeolog istihdam edilmemişti. Demek ki Batı medeniyeti denen camia, Napolyon’un Mısır Seferi’ndeki tavrının çok gerisine düşmüş, dünyadan bihaber hâle gelmiştir. IŞİD’lilerin sattıklarını bulmak için de aramaya kaçak mal almakla ünlü Metropolitan Müzesi’nin bodrumlarından başlamak lazım. İşin bu tarafına pek dokunulmuyor.”

Başgelen: “Çok iyi arkeologlarımız var”

Arkeolog Nezih Başgelen, Türkiye’nin kendi yetiştirdiği arkeoloji kuşağının şu anda 600’e yakın çalışmanın yüzde yetmişini yürüttüğünü söylüyor: “Yabancılar da var, olmaları da gerekir. Çünkü bilim evrenseldir. Sonuçları tüm dünyayı etkileyen arkeoloji gibi sahalarda kendinizi dış dünyaya kapatamazsınız. Bugün dünyanın her yerinde, en önemli müzelerinde, Türkiye’den eserler var. Bölümler kurmuşlar, bu dönemleri ve eserleri araştırıyorlar. Tüm dünyayla her boyutta ilişki kurmamız için birer köprü bu eserler. Zamanında götürülenlerin önemli bir kısmını gerek hukuki gerekse ikili ilişkiler açısından iyi değerlendirebilirsek bu eserlerimizi de geri alma imkânımız her zaman olacaktır. Türkiye öncelikle akademik ve bilimsel bilgi üretmek için önemli bir saha. Helenistik çağı araştırmak için en iyi alan Anadolu. En güzel Roma eserleri hâlâ Anadolu’daki ören yerlerinde. En iyi odeonların, tiyatroların sağlam kalan örnekleri bizde. Bugün arkeologlarımız şu anda dünyadaki pek çok üniversiteden ilerideler.”

Aksoy: “Müzeler eserleri etik nedenlerle geri vermeli”

Bir dönem Uluslararası Müzeler Konseyi başkanlığını da yapan Suay Aksoy müzelerin ellerindeki yağma ve çalıntı eserleri menşei ülkelere geri verme konusunda yıllardır ayak sürdüklerini söylüyor: “Bugün durum yavaş yavaş değişmekte. British Museum, Louvre, Metropolitan gibi müzeler, talanla aldıklarını bugün hukuk zoruyla değil etik değerler nedeniyle geri vermek durumundalar. Gönülsüzce bile olsa iade etme isteğini kendileri dile getiriyorlar. Her talancı kendine göre bir kılıf uydurmaya çalışıyor. Ya çalıntı parçalar hediye edilmiş gibi tanımlanıyor ya ‘menşei ülke bizim koruduğumuz, baktığımız gibi koruyamaz’ deniliyor ya da ‘Biz bilmeden kabul etmişiz ama zaten bunlar bütün insanlığa ait kültür varlıkları, ha sizin müzelerinizde sergilenmiş ha bizimkilerde’ gibi laflar edebiliyorlar. Müzelerin çeşitli belgelerinde, etik kurallarında, bildirilerinde tabii ki ilk kural, ‘Müzeler menşei belli olmayan parçaları kabul etmez, edinmez’ şeklinde oluyor. Menşei belli olsa bile nasıl elde edildiğini bilmeden de almaz, hele çalıntıysa kapıdan içeri bile sokmaz deniliyor ama… İşte her zaman buna uyduklarını da görmüyoruz.”