Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Toplumu ilgilendiren bir konuda halkın bilgilendirilmesindeki çıkarın, kişilik haklarının korunmasından daha önemli olduğu sonucuna varan uluslararası hukuk, buradaki dengeyi basın özgürlüğü üzerinden kuruyor. Ancak habere konu olan olaylar eğer özel hayatın gizliğini ihlal ediyorsa bu kez ‘resmi görev’ ve ‘mekân’ dikkate alınıyor.
Örneğin siyasetçinin özel yaşamı ile resmi görevi bulunmayan bir bireyin özel yaşamı arasında ayrım yapıyor.
Bir siyasetçinin bazı durumlarda özel yaşamı hakkında da siyasal, toplumsal tartışmaya katkıda bulunabileceği gerekçesiyle haber yapılabileceğini, halkın bilgi edinme hakkı olduğunu söylüyor.
Oysa resmi bir görevi olmayan bir bireyin özel yaşamı kamu çıkarını ilgilendirmez.
Kamunun tanıdığı halkın bilgi alma hakkına sahip olduğu tanınmış bir kişi mi değil mi? Kamu yararı var mı yok mu? Basın özgürlüğü ile özel hayat arasındaki denge nerede kırılıyor?
İşadamına şantaj!
Kendisini eski istihbaratçı “Irmak Berkman” diye tanıtan Seher T. adlı kadın, işadamı Nadir Güllü’ye eşinin kendisini aldattığı iddiasıyla şantaj yaptı. Güllü ailesi, ellerindeki ses kayıtlarıyla polise şikâyette bulundu. Mahkeme Seher T.’ye 10 ay hapis cezası verdi. Ceza, 9 bin 120 TL adli para cezasına çevrildi.
Olay basına yansıyınca Milliyet internet sitesi bir başka gazeteyi kaynak göstererek haberi kullandı.
Ancak söz konusu haberlerin ailesini incittiğini belirten Nadir Güllü, şantaj haberiyle ilgili bir açıklama gönderdi.
“Ailemizin yaşamış olduğu sıkıntıya ithafen açıklamada bulunma zarureti hâsıl olmuştur. Gazetede yer alan haberde de belirtildiği üzere ailemize atılmak istenen çirkin iftiraya mahkeme gerekli cezayı vermiştir.
Ailemizin yaşamış olduğu sıkıntı, en başından itibaren tüm aile bireyleriyle birlikte, emniyet güçlerinin bilgi ve yönlendirmesi doğrultusunda aşılmış ve Yargıya intikal ettirilip suçlular cezalandırılmıştır. Söz konusu durum gerçeğe aykırı olduğu gibi kişilik haklarını da zedeler niteliktedir.
Bu nedenle söz konusu yazı içeriğinin değiştirilerek ekte belirttiğimiz basın açıklamasının yayınlanması hususunu bilgilerinize sunar, ilgili değişikliği, hukuki ve cezai haklarımız saklı kalmak kaydı ile yakinen takip ettiğimizi bilgilerinize sunarız.”
Mağdur yine mağdur
Devletin istihbarat örgütünün adını kullanarak, insanlara şantaj yapmak, dolandırmaya çalışmak, tehdit etmek, ünlü olsun olmasın bir haberdir.
Bir dönem Türkiye’de devletin istihbarat örgütünün kullandığı bazı kişilerin, daha sonra çok sayıda iş adamını tehdit ederek kurumun adını kötüye kullandıklarını da biliyoruz... Dolayısıyla insanların bu şekilde mağdur edildiğinin bilinmesi kamuoyu açısından önemlidir.
Sorun bu tür haberleri verirken mağdur olan insanları daha fazla mağdur edecek ayrıntılara girmektir. Bu haberde teşhir edilmesi gereken işadamı ya da eşi değildir.
Aksine onların isimlerini saklayıp şantajı yapan kişinin teşhir edilmesi daha yerinde olurdu.
MİT’in ya da İçişleri Bakanlığı’nın bünyesinde böyle bir şahsın olup olmadığı, resmi kurumların adını kullanarak bir iş adamını dolandırmaya çalışan bu şahıstan ailenin dışında davacı olup olmadıkları sorgulanabilirdi.
Davaya konu olan şantaj olayını ayrıntılarıyla yazmak ise özel hayatın ihlalidir. İnsanların özel hayatını haber yapmadan önce iyi düşünmek gerekir.
Türkiye medyası genellikle dolandırıcıyı değil dolandırılanı, tecavüz edeni değil tecavüze uğrayanı, tehdit edeni değil tehdit edileni yazıyor.
Birini teşhir edecekseniz bu mağdur olan değil, mağdur eden olmalıdır. Haberde işadamının fotoğrafının yayınlanması, karısının adının kullanılması buna karşın şantaj yapanın kimliğinin saklanması masa başı haberciliğidir.