Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

5 Mart 2023... 

Gerek siyaset gerekse medyanın önemli bir bölümü depreme, seçime, seçilecek olana, seçimin olası sonuçlarına ya da günlük siyaset üzerinden yapılan söylemlere o kadar çok odaklandı ki, bir yerlerde hâlâ ve ısrarla çatışmacı bir ortam yaratarak, ülkeyi felakete sürüklemek isteyen “karanlık elleri” fark etmemiş olabilirler mi? Oysa tarihimizde, demokrasimizi sekteye uğratan, ülkeyi kaosa sürükleyen “görünmez eller” daima oldu. 

Bursaspor-Amedspor maçında yaşananlar bunun bir kanıtı. Medyanın depremi ve siyaseti konuştuğu saatlerde, Bursasporlu bazı taraftarlar, rakip takımın oyuncularının konakladığı otelin önünde toplanıp ırkçı sloganlar attı. Maç sırasında tribünlerde, terör örgütü PKK ile mücadele görüntüsü altında uyuşturucu, silah ticareti, yasadışı işler ve faili meçhul cinayetlerle anılan Susurluk çetesinin sanığı “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın ve JİTEM’in sembolü Beyaz Toros’un posterini açtılar. Kurşun ve bıçak gibi nesneler fırlatıp, karşı takıma linç girişiminde bulundular. Eminim Bursaspor taraftarlarının çoğu Yeşil’in ya da beyaz Toros’un ne anlama geldiğini bilmiyordu bile! Nitekim MHP İstanbul Milletvekili Celal Adan bile geçmiş siyasi tecrübelerine dayanarak dedi ki: “Bu iş sanıldığı gibi bir avuç holigan işi değildir. Amaç çatışma ortamı yaratmak.” 

Haberin Devamı

*** 

Bursa’ya uzanan karanlık el, daha önce de yine bu iki takımın bir araya geldiği Diyarbakır’a uzanmıştı. Yaklaşık 6 ay önce benzer kışkırtıcı davranışlar bu kez Diyarbakırlı bazı taraftarlarca sahneye konulmuştu. Tribünlerde Irak Anayasa’sıyla tanınmış Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin resmî bayrağını açarak... Son derece kışkırtıcı bu eylemde “Irak Anayasa’sının resmî bayrağı ne zamandan beri Türkiye Kürtlerinin ‘sembolü’ oldu?” sorusunun ise yanıtı yok! Tarafların birbirlerine “gözdağı” verdiğini sanmak ya da “Türk milliyetçisi” ve “Kürt milliyetçisi” kılıfı altında tezgâhlanan bu olayları hafife almak, görmemezliğe gelmek, tarihten hiç ders almadığımızın da önemli bir göstergesi olsa gerek. 

Haberin Devamı

-Bursa’ya uzanan karanlık el, daha önce de yine bu iki takımın bir araya geldiği Diyarbakır’a uzanmıştı-

***

Türkiye’de halkı kışkırtmaya yönelik olaylar birbirinden bağımsız değildir. Bu tür olayın tek bir merkezden yürütüldüğünü, karanlık güç odaklarının sahneye çıkmak için daima pusuda beklediğini medya unutmuş olabilir mi? “Bu tür olaylarla yaratılmak istenen çatışmacı ortam kimin işine yarar” sorusunu sormadan, fanatik taraftarların bu provokatif tutumunu, holiganlıkla yorumlamak, meseleyi hiç kavrayamamış olmak demektir. 

Türkiye’de yıllarca bu tür provakatif eylemleri planlayan derin ilişkiler ağını kaleme almış bir gazeteci olarak söyleyeyim: Eğer Bursa’daki olaylarda emniyet ve valilik hemen harekete geçmese gözaltılar olmasa bu provakatif eylemlerin nasıl sonuçlanacağını bilmek dahi istemezsiniz! 

Ama ben yine de hatırlatayım: Mesela 1978’de Kahramanmaraş’ta gerçekleri çarpıtıp, yalanlarla 4 günde yüzlerce kişinin nasıl öldürüldüğünü araştırın. Öyle ki; o dönemde Kahramanmaraş halkı, sağ sol çatışmalarının yaşandığı, siyasetin burnundan soluduğu bir dönemde şehre dışarıdan getirilen 68 katliamcının insanları kışkırtarak sokağa dökmek için pusuda bekletildiğinden habersizdi. Aynı yöntemi 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde uyguladılar. Çünkü bu ülkeyi bölmek için pusuda bekleyen aktörlerin bazıları değişse de çoğu bildiğimiz derin yapılanmaların adamları. Bu yüzden bunların amacı belli yöntemleri de hep aynıdır: Her fırsatta yabancı düşmanlığını kışkırtırlar. Etnik kökeni, dinî inanç ya da inançsızlığı hedef haline getirirler. İnsanları kışkırtarak ırkçı söylemlerle sokağa dökerler. Ülkede çatışma, ayrışma ve kamplaşmaları derinleştirirler. Baskı yaparak, tehdit ederek, şiddete yönelerek, korku yayarak ülkeyi bir ganimet gibi yağmalayıp, gücü ele geçirme hayaliyle amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Aslında bütün hikâyeleri demokrasiyi kanlı bir çatışmayla sonlandırmak için tarafları kışkırttırmaktan ibarettir. 

Haberin Devamı

***

Kendi meslektaşlarıma hatırlatmak isterim: Nefret ve düşmanlığı körükleyen, düşünce ve inancı ayrıştıran, farklılığı hedef gösteren haberciliğe pirim verdiğimiz, haber dilimizi doğru kullanmadığımız sürece, toplumun cinayetlerle, yıkıcı çatışmalarla yeniden karşı karşıya kalma olasılığı da o kadar yüksek olacak...  Özellikle de son günlerde ırkçı ayrımcı söylemler ve yabancı düşmanlığıyla gündeme gelenlere, iç hesaplaşmalarla öldürülen ülkücülere, Türkiye siyasetine ayar vermeye çalışan mafya üyelerine, depremden nemalanmaya çalışan iş dünyasına kadar her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bir ülkede yaşadığımızı herkes unutsa da bizim, medyanın unutmamasında yarar var diye düşünüyorum.