Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları

Türkiye ekonomisi, 15 Temmuz darbe girişimini atlattıktan sonra, yeniden Gezi komplosu öncesi temposuna yaklaşıyor. Şu sıralar elde ettiğimiz veriler 2011 yılında yakalanan büyümeye yaklaşmakta olduğumuzun işaretini veriyor. Burada önemli olan, eksikleri hızla giderip bunu, kesintisiz kapsayıcı bir büyüme temposuna dönüştürmek.

Şu önemli noktaya hemen değinmek gerekiyor ki büyümenin nitelikli olması önemlidir. Yoksa eşitsiz ve yapay -sürdürülebilir olmayan- büyüme, tıpkı bir bünyenin sağlıksız şişmanlaması gibi, ekonomide de birçok hastalığın öncüsü olabilir. Ancak şimdi gelen öncü göstergeler, tıpkı 2011’de olduğu gibi, orta sınıfı destekleyen, istihdam oluşturan ve dolayısıyla gelir dağılımı görece düzelten bir büyüme temposunun eşiğinde olduğumuzu bize gösteriyor.

Haberin Devamı

2017’nin ikinci ve üçüncü çeyreğinin öncü verileri ilk çeyrekte yakalanan yüzde 5’lik büyümenin artan tempoda devam edeceğinin işaretini veriyor.

MÜSİAD’ın 2013 yılında başladığı ve 2014 başından beri başarıyla yayımladığı Satın Alma Yöneticileri Endeksi SAMEKS, temmuz ayında 59.2 değerine ulaştı. Bu tarihi bir zirve. Endeksin bu zirvesinde 6.3 puan artışla, sanayi endeksi etkili oldu.

Bu hızlı yükselişte, kur avantajına bağlı stok yenilemeleri etkili olsa da temmuz ayı ihracatının da 2011 yılında yakalanan rekor artışa eriştiğini görüyoruz... Türkiye’nin temmuz ayı ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 31.2 artışla 11 milyar 474 milyon dolar oldu. Bu, 2011 yılı ağustos ayında yakaladığımız yüzde 31.9’luk artıştan sonra gelen en yüksek oran...

Bu veriler gösteriyor ki Türkiye ekonomisi 2011 temposunu yakalamak üzere... Tam burada 2011 büyümesi nasıl bir büyümeydi ve bu büyümeden sonra 2012 ve 2013’te neler oldu oraya bir bakalım...

2011’de ne oldu?

Türkiye’nin, 2009 küçülmesinden sonra, ilk IMF’siz yılları olan 2010 ve 2011 yıllarındaki hikâyesi ilginçtir. Ama bu yıllardan sonra gelen 2012, 2013 daha da ilginçtir.

2010 ve 2011 büyümeleri, her iki yıl yüzde 9’lara yaklaşıyor ancak bu iki yıl yalnız niceliksel sıçrama olmuyor, Türkiye’de yeni bir orta sınıf ve geleneksel sermaye dışında da yeni bir sermaye sınıfı kendisini gösteriyor. Anadolu adeta yeniden doğuyor; sağlık, eğitim ve ulaştırma yatırımları yeni orta sınıfı pekiştirdiği gibi, onun maddi ve kültürel taleplerini de yukarıya çekiyor. Kapsayıcı büyüme çok önemli bir kavram. Yani büyümenin toplumun farklı kesimleri arasında dengeli ve özellikle yoksul kesim ve bölgeler lehine gerçekleşip gerçekleşmediğini anlatan bir kavram.

Haberin Devamı

Dünyada gelişmiş ülkelerde özellikle büyümenin düştüğü ve kapsayıcılığın azaldığı 2002-2011 döneminde Türkiye kapsayıcı olarak büyümüş. Yani a) Gelir dağılımı yoksul ve orta sınıflar lehine düzelmiş, b) Bölgeler arası gelir farkı uçurumu azalmış. Merkez Bankası’ndan Temel Taşkın’ın bu konuda yaptığı çalışma, Türkiye’de 2002-2011 dönemi için büyümenin kapsayıcı bir büyüme olduğu sonucuna ulaşılıyor. Kapsayıcılık ölçeni adı verilen değişken, kişi başına düşen milli gelir, bölgesel gelir dağılımı verilerine bağlı olarak, gelir dağılımı, bölgesel gelir dağılımı analizlerin sonucu olarak bulunuyor.

Haberin Devamı

Bu dönemde Türkiye’deki toplam kapsayıcılık ölçeni, yılda ortalama yüzde 5.8’lik bir artış kaydediyor. Bunun üçte ikisi kişi başına düşen milli gelirden, üçte biri de dağılımdan geliyor. Bu, kapsayıcılık açısından çok önemli bir orandır.

Bize göre, bu kapsayıcı büyümenin doruğu da 2010 ve 2011 yıllarıdır. Nitekim bu yıllarda yapılan referandum ve genel seçimde AK Parti’nin oy ortalaması yüzde ellidir...

2012 ve sonrası...

İşte sorun burada başlıyor... 2012’de, nedeni çok anlaşılamayan bir fren yapılıyor büyümede... Ve 2014 yerel seçimlerinde, AK Parti’nin 2011’de yüzde 49.9 olan oy oranı yüzde 44.1’e düşüyor. Ama 2013 büyümesi de yüzde 4’e düşüyor. Tabii bu yıl Gezi komplosu var. 2012’de fren yapanlara, 2013’te Gezi ve 2013 sonunda 17/25 Aralık yardımcı oluyor. Burada dikkat çeken husus, büyüme düşüşü ile AK Parti’nin oy düşüşü rakamının neredeyse aynı olması...

Bir diğer dikkat çeken husus da, ekonomi iyi giderken, veriler iyi gelirken “birileri” aniden frene basıyor ama frenin arkasından da sokak ve bürokrasi komploları geliyor. Tabii burada, 2002-2011 -başlangıç ve bitiş dahil olmak üzere, on yıl çok önemli. Öncelikle 2008 yılında Erdoğan’ın IMF ile ilişkileri bitirmesi ve Türkiye’nin 2009’dan itibaren kendisine yeni bir yol çizmesi ve bu yıldan itibaren, özellikle Doğu’da altyapı yatırımlarına ciddi bütçe ayrılması 2011 sıçramasını oluşturmuştur.

Şimdi sonuç olarak şunu söylemek istiyorum; Türkiye, tıpkı 2011’de olduğu gibi yeni bir kapsayıcı büyüme hikâyesine geçmek üzere. Ama tam şu sıra Almanya gibi ülkelerin de yaptığı ortada... Bunun nedenini hepimiz biliyoruz, zaten de bekliyoruz. Dışarısının üstesinden geliriz. Sonuçta, burada karşılıklı çıkarlar devreye girer. Önemli olan “içerisi.”

Bundan dolayı, tam şimdi yine 2012’de olduğu gibi, Orta Vadeli Program’da falan “Hızlı büyüyebiliriz, yüzde 5’in üzeri tehlikeli olur demesin birileri.” Hızlı ama sağlıklı, kapsayıcı büyüyebiliriz.

Gezi, 17-25 Aralık gibi ucuz komploların benzeri artık zor; olsa bile üstesinden zaten bu millet geliyor. Dediğimiz gibi, önemli olan “içerisi.”