Ceren Şehirlioğlu

Ceren Şehirlioğlu

ceren.sehirlioglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

BiZ VE ONLAR


15 Mayıs tarihli Kelebek’te yayımlanan piknik pozu. Gerede Volvo cipini, Berdan Lincoln Navigator’ını park ettikten sonra.


İstanbul eliti, kendi bölgelerinin dışına çıkıp halka karıştı. Bennu Gerede ve Deniz Berdan Zeyin-burnu’nda piknikçileri selamladı. ‘Öteki’ dünyayı kucaklamaya çalışırken, keskin bir çizgiyle ayrıldılar


Cumartesi günü Onur Baştürk’ün Kelebek’teki köşesine ‘neşeli’ fotoğraflarla taşıdığı pikniğin satır aralarında, özü yüzlerce yıla yayılan bir tekinsizlik yatıyor. Deniz Berdan ve Bennu Gerede’yi çimler üzeirndeki pötikare örtünün üstünde ağırlayan Baştürk, yazısında kibirli olmamaya dikkat etmiş. Kelimelerini biblolar arasında temkinli gezinen bir kedi gibi seçmiş. Ama bazı şeyler hava kabarcıkları gibi su yüzüne çıkıyor. ‘Öteki’ canavarının nefes aldığını hissettiriyor. Türkiye’deki 72 milyon insanın arasında azınlık olmanın sıkıntısını yaşayan tüm gruplar gibi, elitlerin de yara aldığı aldığı anlar var.
Zeytinburnu sahiline, beyaz şarabı, somonlu sandviçleri ve peynir tabağıyla giden Deniz Berdan, Bennu Gerede, Cem Büyükhanlı ve Onur Baştürk, etrafında mangal yapan, top oynayan, piknik tüpünde çay demleyen, belediyenin spor aletlerinde vakit geçiren ‘halka’ karışıyor. Yanlarına gelip, o günkü yüklü bahşişin umuduyla davula vuran, zurnayı kökleyen ekibi biraz para ve gastronomik ödüllerle gönderiyorlar.
Deniz Berdan’ın oğlu Can, mangal dumanını görünce “Yangın mı var anne?” diye soruyor. Çubuklu pijamayı kendi eklektik stil anlayışı içinde, Tim Burton filmlerine yakışır çizgili taytıyla yorumlayan Berdan da açıklama yapıyıor: “E görmedi çocuk tabii hiç böyle bir şey.”

Haberin Devamı

Etnik keşif
Fotoğraf karelerinde yer almayan Gerede’nin eşi Cem Büyükhanlı’nın orada olmamasının sebebi de ‘keşif’ anlaşılan. Bu yeni ve ifade edildiği şekliyle ‘etnik’ doğayı tanımaya çıkmış gibi mangal dumanına, plastik topa, ip atlayan kızlara karışıyor.
Deniz Berdan, beyaz şarabını yudumlarken güzel bahar havasında şöyle diyor Baştürk’e:
“Özenti olmayan, tamamen etnik kültürümüzü yansıttığına inandığım çizgili pijamalı, mangallı, toplu, hatta salıncaklı görüntüleri çok seviyorum.”
Yazının geneline yayılan, “Halka karıştık ama, bazı burnu havada yazarların yerlere vurduğu piknikçilerden hiç rahatsız olmadık” havası destekleniyor bu sözle.
Sonra Berdan, güneş gözlükleriyle ızgara kanat kokusunu içine çekip devam ediyor: “Etnik kökenimize sahip çıkarak bundan faydalanmaya bakmak yerine, utanılacak bir şeymiş gibi aşağılayanları ve bundan utananları kınıyorum. “

Haberin Devamı

‘Bizim çevreden insanlar’Berdan, kendini, vücut dili, kıyafet seçimi, hayat tarzıyla dışında bıraktığı ‘kültürümüzden’ utanmadığını söylerken pastiş sanatını icra ediyor. O kültürün içinde kendini ‘ötekileştirmenin’ demokrasi anlayışına ters düşeceğinin farkında. Çünkü ‘halktan’ rahatsız olmak hiç ‘cool’ değil.
Ama sonra, Murakami’nin buraya gelse ne kadar ilhamla dolacağından, bu müthiş manzaranın Wattanabe’yi de çok etkileyeciğinden bahsediyor.
Bu noktada Bennu Gerede araya giriyor. “ Bizim çevreden insanlar gelip buranın tadını çıkarsa harika olurdu!” diyor heyecanla. (Bunu heyecanla söylediğini Onur Baştürk’ün cümlenin sonuna koyduğu ünlemden anlıyorum) Sonra devam ediyor: “Böylece ‘halkımızla’, yani kültürümüzden insanlarla iç içe olup interaktif bir paylaşımda bulunabilirlerdi.”
Yani halkımızla kaynaşmamız lazım. Onların, İtalyan şarküterisinin harikalarını sunan catering şirketlerinden uzak yaşamının otantik kıymetini bilmiyoruz. Batılı yüzümüz, doğulu kökleriyle barışmalı. Şark güzelliklerini parizyen terbiyemizle içimize çekmeliyiz.

Haberin Devamı

Cömert ‘ablalar’
Sibel Kalaycıoğlu ve Helga Rittersberber’in 2001’de yayımlanan harika bir çalışması vardı, ‘Evlerimizdeki Gündelikçi Kadınlar’ diye. Cömert ‘ablalarla’, sadık Emine’lerin, Hatice’lerin ilişkisini çözümlüyordu. Haftada bir evi temizleyip yaşanılır hale getiren kadınlarla hanımlarının arasında, zaman içinde akrabalığa varan yakın ilişkinin aslında ne kadar uzak olduğunu çok güzel anlatıyordu.
‘Biz ve onlar’ ayrımı her anlamda dünyanın en tehlikeli kesiği. Peter Stallybrass ve Allon White’ın bir makalesi bu anlamdaki burjuva histerisi ile ilgili, en güzel açıklamalardan birine sahip:
“(Elitler) hissetikleri terörü uydurma karnavallara yöneltme eğilimindedirler. Sosyal formların yokluğunda, pastiş ve parodiyi kullanarak yaşadıkları sıkıntıyı cisimleştirmek isterler.”
Zeytinburnu Bennu Gerede’nin tahmininden daha temiz ve medeniymiş. Piknikçiler gruba ilk başta şaşkın şaşkın baktıktan sonra onları rahat bırakmış. Onur Baştürk de bunu başkalarıyla da tekrarlamaya karar vermiş.
Bu karnaval sürecek. Yaz geldiği için amele yanığı magandalarla da, Tarabya iskelesinden yeşil suya atlayan atletli çocuklarla da, Türkiye’nin bütün piknikçileriyle de barışacağız.
Daha bohem, daha demokrat olacağız. Alkışlar hepimize.

SAYFA GÜZELİ

BiZ VE ONLAR

Johnny Depp’in Angelina Jolie’yle ‘The Tourist’te başrolü paylaştığını ilk duyduğumda ödüm kopmuştu. Jolie’ye yaklaşan kafasını kaybediyor biliyorsunuz.
Ama neyse ki Johnny’den nefret etmiş, onu dağınık, sorumsuz bulmuş. Johnny de Angie’nin gergin ve kontrol manyağı olduğunu düşünüyor. Bu hisler benimkilere tercüman, yine de nefretten doğan tutkunun tehlikesini hepimiz biliyoruz. Depp, Pitt gibi karizmayı kaptırmadan en güzel haliyle burada olsun bugün...