Dilek Kurban

Dilek Kurban

dilek.kurban@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Brüksel
Türkiye ile AB arasındaki fasıl krizi şimdilik atlatılmış görünüyor. Krizin her iki taraf açısından asgari siyasi hasarla atlatılmasını sağlayan formüle göre, 22. faslın açılması için 26 Haziran’da toplanması beklenen Hükümetlerarası Konferans, Avrupa Komisyonu ilerleme raporunun yayımlanacağı ekim ayı sonrasına ertelendi.
Aslında mutabakat Türkiye ile AB arasında değil, Türkiye ile Almanya arasında sağlandı. Bu doğal, zira müzakere sürecini kopma noktasına getiren, Almanya’nın “Bölgesel politikalar ve yapısal araçların koordinasyonu” başlıklı 22. faslın açılmasını veto etmesi olmuştu. AK Parti liderlerinin AB kurumlarına ilişkin söylemlerinden rahatsızlık duyan Almanya açısından bardağı taşıran son damla, AB Bakanı Egemen Bağış’ın Angela Merkel’e ilişkin sarf ettiği tehditkar sözler oldu. Türkiye hükümetinin Gezi olaylarına ilişkin tutumunun sadece kendi tabanında değil Almanya toplumunun genelinde yol açtığı rahatsızlık nedeniyle zaten baskı altında olan Merkel hükümeti açısından, bu sözlerden sonra müzakerelere devam etmek artık mümkün değildi.
Bağış’ın sözlerinin sadece AB ile ilişkiler değil Türkiye’nin dış politikası ve ticareti açısından yol açacağı tahribattan da endişe duyan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, tam bu sırada, Alman meslektaşı Guido Westerwelle ile Suriye’nin Dostları toplantısı çerçevesinde Doha’da bir araya gelmesi bir orta yolun bulunmasının önünü açtı. Böylece, AB, ilerleme raporunun ilk taslağının bitmek üzere olduğu bugünlerde, dört kişinin ölmesine, on bir kişinin gözünü kaybetmesine, binlercesinin yaralanmasına yol açan polis şiddetine ilişkin yürütülen idari ve cezai soruşturmaların akıbetini izleyebilecek, Türkiye hükümeti ise AB ile ilişkilerin yolunda olduğu konusunda kendi kamuoyuna güvence verebilecekti.

Fasıl krizi atlatıldı mı?
Davutoğlu, Westerwelle ile vardıkları mutabakatı, “22. fasıl açılmıştır, bu mesele kapanmıştır” şeklinde özetledi. Ancak, Almanya’nın önerisi üzerine Avrupa Konseyi tarafından alınan karar göre, 22. faslın açılmasına karar verilmekle birlikte, ilerleme raporunun açıklanmasından sonraki bir tarihte toplanacak olan Hükümetlerarası Konferans’ta Avrupa Konseyi’nin “22. faslın açılması konusundaki ortak tavrını teyit edeceği” ve müzakere konferansı için bir tarih saptayacağı ifade ediliyor. Brüksel’deki kaynaklar, Davutoğlu’nun bu belirsizliklere rağmen faslın açılacağından bu kadar emin olmasını, Alman meslektaşından bu yönde güvence almış olmasına bağlıyorlar.
Fasıl krizinin gerçekten atlatıldığını mı yoksa şimdilik ertelendiğini mi, önümüzdeki dört-beş ay gösterecek. Perşembe günü Brüksel’de düzenlenen AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu toplantısına karşılıklı düşük düzeyde katılımın olması, suların henüz durulmadığını gösteriyor. AK Partili milletvekillerinin Gezi olaylarını komplo teorileri ile açıklamaya kalkması ise, Türkiye’yi yakından takip eden ve ne olup bittiğinin son derece farkında olan Avrupalı parlamenterlerin zekasını küçümsemekle kalmayıp, Ankara’nın AB’nin mesajını aldığı konusunda soru işaretleri uyandırdı.

Çevre hareketi için de umut
Öğleden sonraki tartışmalar ise, açılması halinde hükümet açısından zorlu geçecek olan bölgesel politikalar faslının Türkiye’deki çevreci harekete yeni mücadele araçları sunabileceğini düşündürdü. Kalkınma Bakanlığı’ndan Nahit Bingöl, katılımcılık, iyi yönetişim, yerelden yönetim ilkeleri doğrultusunda 2008’den bu yana 26 kalkınma ajansının ve bölgesel planın oluşturulduğunu, yaklaşık bin kalifiye eleman istihdam edildiğini, onaylanan 8,400 proje için yaklaşık 650 milyon avro ayrıldığını anlattı. Komisyon Eşbaşkanı Helene Flautre ise, Gezi protestolarının üçüncü köprü, Kanal İstanbul gibi dev kentsel projelere karşı bir tepki olduğunu ve AB’nin sürdürülebilir kalkınma ve çevrenin korunması konularındaki duyarlılıklarını hatırlatarak, hemen sordu: “AB olarak, katılım öncesi mali yardım çerçevesinde vereceğimiz fonların daha fazla kentleşme için kullanılmayacağından nasıl emin olabiliriz?” Bu soru, Gezi protestolarıyla ortaya çıkan yeni toplumsal hareket için yol gösterici olabilir mi diye düşünmeden edemedim. 22. fasıl sadece Kürtler için değil, çevre hareketi için de bir umut olabilir mi?