Dilek Kurban

Dilek Kurban

dilek.kurban@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gezi direnişi, Kürt siyasi hareketine iki önemli fırsat sundu: Toplumsal muhalefeti yaygınlaştırmak ve Kürtlerin siyasi taleplerini meşrulaştırmak. Yepyeni bir siyasal itirazın hiç umulmadık bir toplumsal tabandan doğması, Kürtlerin on yıllardır özleyip de bulamadığı bir siyasi ittifak olasılığını doğurdu. Bu itirazın, kent yönetimi ve çevre gibi yerinden yönetimin özüyle ilintili bir alandan doğması ise, BDP ve PKK’nın demokratik özerklik taleplerine toplumsal destek bulmalarına yol açtı. Hükümetin meşru demokratik talepler için sokağa çıkan göstericilerin üzerine kin ve hınçtan gözleri dönmüş polisleri salması ve meydanları barışçı gösterilere kapatması, BDP ve PKK’nın insan hakları taleplerinin daha geniş kitlelerce benimsenmesini sağladı.

Siyasi arka plan
Abdullah Öcalan’ın Newroz’da yaptığı dört Kürt konferansı çağrısına yanıt olarak 29-30 Haziran’da Brüksel’de düzenlenen Barış ve Demokrasi Konferansı, bu siyasi arka planın gölgesinde toplandı. Konferansın katılımcılar ve sonuç bildirgesi, Kürtlerin karşılarına çıkan siyasi fırsatı gördüğünü, Sünni, Türk ve muhafazakar çoğunluğun dışında kalan hemen her kesimin ise önümüzdeki süreçte Kürtlerin liderliğini benimsediğini gösterdi. Brüksel konferansının katılımcıları “Avrupa’da yaşayan Anadolu ve Mezopotamya kökenli” halklar olsa da, yine Öcalan’ın çağrısıyla yapılan Ankara konferansının katılımcıları ve sonuç bildirgesi, Türkiye’de yaşayan çeşitli halkların ve siyasi grupların da benzer bir ittifaka girdiğini gösteriyor.

Kader birliği hissi
Bu, KONGRAGEL Başkanı Remzi Kartal’ın Brüksel konferansının açılışında dile getirdiği gibi, “stratejik bir ortaklık.” Çoğulcu ve demokratik bir anayasa, herkes için özgürlük ve adalet talepleri etrafında ortaklaşan, mümkün olan en geniş toplumsal taban ile hükümet üzerinde azami siyasi baskı kurma stratejisi etrafında kurulan bir birliktelik. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca egemen çoğunluk ve devlet eliyle gerçekleşen katliamlara, ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmış olmanın Kürt, Ezidi, Laz, Rum, Ermeni, Alevi ve Süryanilerde uyandırdığı kader birliği hissi üzerine inşa edilen bir ortaklık.
Kürtler, bu ortaklığın doğal lideri. Bunun nedeni, Kürtlerin herkesten daha fazla acı çekmiş veya daha haklı olması değil. Nitekim Ermeni ve Alevi temsilcilerin konferansta Kürt halkına ve Öcalan’a yönelik dile getirdikleri eleştiriler, bu ortaklığın ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Ermeni katılımcılar, Kürtlerin 1915 soykırımındaki rolünü hatırlattı. Aleviler ise Öcalan’ın Newroz çağrısındaki İslam vurgusundan, kendilerinin çözüm süreci önünde engel olarak gösterilmesinden, PKK içerisinde Alevi bir şahin kanat olduğu ve Türkiyeli Alevilerin Esad sempatizanı olduğu iddialarından duydukları rahatsızlığı dile getirdi.

Kürtlerin de sorunu
Öcalan’ın konferans katılımcılarına gönderdiği mesaj, bu güven eksikliğini gidermeye yönelikti. Anadolu Aleviliğinin Kürtlerin “doğal müttefiki” olduğunu vurgulayan Öcalan, Kürt Alevilerin Ezidilerle birlikte katliama en fazla uğrayan halk olduğunu, Kürt feodallerin Ermeni soykırımında rol oynadığını, Alevi meselesinin Kürtlerin de sorunu olduğunu vurguladı.
Kürtlerin doğal liderliğinin kabul edilmesinin temel nedeni, diğer halklara ve siyasi gruplara oranla siyasi pazarlık gücünün çok daha fazla olması. Bu durum sadece Türkiye devleti değil, milyonlarca Türkiye kökenli siyasi mülteciyi ve göçmeni barındıran Avrupalı devletler nezdinde de geçerli. Avrupa’nın birçok ülkesine dağılmış sürgünlerin birlikte hareket etme kararı almalarının ardında, Türkiye’ye geri dönmelerini sağlayacak (siyasi af, el konulan malların iadesi gibi) yasal düzenlemelerin çözüm sürecinde gündeme gelmesi isteği yatıyor. Bu taleplerin sözcüsü olaraksa AK Parti nezdinde PKK’yı muhatap kılıyor. En azından şimdilik...