Sinan Genim

Sinan Genim

sinan@sinangenim.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

M. Sinan Genim
sinan@sinangenim.com


Ayıp üzerine


2016 yılının Eylül ayı başında iki haftaya yakın bir süre Japonya’da kaldım. Japonya’da etkili bir tütün yasağı uygulanıyor. Kamuya açık alanlarda kesin bir tütün yasağı var. Otellerin bırakın lobilerini, girişlerinin dışındaki yüz-yüzelli metre alanlarda bile tütün içmek yasak. Hemen her yerde tütün içilmez logosu asılı. Bu yasak Tokyo’nun en önemli alışveriş caddesi olan Ginza’da bile geçerli, kaldırımlara tütün içilmez logosu basılmış. Nerede ise tüm parklarda, özelliklede çocukların oynadığı ve dolaştığı alanlarda tütün içmek yasak. Ancak bazı oturma bankların bulunduğu alanlarda bu işarete rastlanmıyor. Bizim guruptan bazı kişiler bu alanlarda sigara içtiler, hiç kimse müdahale etmedi, ancak yüzlerinde bir istifham işareti oluştuğunu gördüm. Biraz uzağımızdan geçiyorlar, her ne kadar bu alanlarda yasak işareti yoksa da sizin yaptığınız kabul edilebilir bir iş değil gibi bakıyorlardı. Merak ettim, yıllar önce İstanbul’da doktora çalışması yaparken tanıdığım, dostum Prof. Dr. Minako Yamanlar’a sordum, bizim gruptan bazı arkadaşlar yasak işareti olmayan alanlarda sigara içerken, sizinkiler aşağılayıcı bir tavır ile bakıyorlar, bu iş nedir?
Cevap gerçekten beni şoke etti. Evet, dedi dostum, bu alanlarda tütün içmek yasak değildir, ama ayıptır. Ayıp Japon toplumu için yasaktan önce gelir, hemen herkes toplumca ayıp kabul edilen bir şeyi yapmaktan utanç duyar.
Sözcüğün anlamı
“Ayıp” sözcüğü, Arapçadan dilimize aktarılan ve Türkçe sözlüklerde “Utanılacak hal ve davranış, noksan, kusur, eksiklik, utanç verici, nezâket ve terbiye dışı, uygunsuz, kötü, açık saçık, utanma duygusu veren, müstehcen” karşılığı kullanılan bir sözcüktür. Ama dilimizde bu kadar geniş bir karşılığı olan bu sözcüğü sanırım artık unuttuk.
Çocukken herhangi bir nedenle yaptığımız bir davranış veya eyleme karşı zaman zaman büyükler tarafından dile getirilen bu sözcük, utanmamıza ve davranışımızın veya yaptığımız eylemin yanlış olduğunu anlamamıza yol açardı. Yaptığımız şey belki yasak değildi ama ayıptı ve ayıp bizim için önemli bir kavramdı.
Örneğin yalan söylemek yasak değildir, ama ayıptır. Giderek ayıp kavramından uzaklaştık, ayıp ne ki? Şimdi birilerine bu yaptığın ayıp değince, bir hayret ifadesi ile karşılaşıyorum. O da ne? Nerede ise çoğunluğu teşkil eden pek çok kişi ayıp sözünü duymuş ama neyi ifade ettiğini bilmiyor. Geçen gün bir tarafının tümü park edilmiş vasıtalar ile dolu iken diğer tarafa park eden ve caddedeki trafik akışının tıkanmasına neden olan orta yaşlı birine buraya park etmeyin ayıptır dediğimde, aldığım cevap beni ürküttü “Ayıp, yorgan altında” her ne kadar bildiğim bir deyişse de bir ara Hulki Altunç’un Büyük Argo Sözlüğü’ne baktım, orada bile bulamadım.
Ne yazık ki toplumumuz ayıp sözcüğünün anlamı kayıp olmuş durumda, hemen herkes yasak olmayan bir şeyi, hoş büyük bir kesim yasak olsa da dilediği her şeyi yapmayı kendine tanınmış bir hak kabul ediyor. Sanırım burada küçüklükten, daha okul öncesinden başlayan aile içi eğitimin büyük oranda etkisi var. Eskilerden kalmış bir sözün ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anladım.
Büyükler hata yapınca, küçükler kötüyü öğrenir.
İstiyoruz ki, çocuklarımız, genç nesil için hemen her türlü eğitim okullarda verilsin. Halbuki tüm eğitimciler çocukların karakterinin yedi yaşına kadar büyük oranda teşekkül ettiğini söylüyorlar. Üstelik çok uzun bir dönemdir, bizim okullarımızda eğitim değil, öğretim yapılmakta, orta öğretim ve yüksek öğretim sınavları tamamen test çözmek üzerine bir öğretim yapılmasına yol açtı. Büyük oranda eğitim yerine öğretim yapıyoruz. Test çözmeyi öğret yeter, gerisi boş işler. Eğitim gibi yoğun emek ve bilgi gerektiren çalışmalardan bize ne, biz yabancı dille öğretim yapan okullara, üniversiteye girmek istiyoruz, buralara girmek için ne öğrenmek gerekirse yapalım, eğitim önemli değil.
Peki, bu durumda toplum yaşantısını yasak kavramı üzerine mi kuracağız? Mümkün mü? Çünkü, yıllar önce Bernard Lewis’in bir konuşma sırasında söylediği sözleri unutmam mümkün olmadı. Bir toplumda hemen her şeyi yasak sözcüğü ile ifade ederseniz, sizin gibi olursunuz. Türkiye’de yasak sözcüğü o kadar sık ve lüzumsuz olarak kullanılmaktadır ki, her hangi bir şekilde pekiştirilmediği taktirde kimse bu sözcüğünün gereğini yerine getirmez. Bu nedenle ülkenizde yasak sözcüğü “yasak ve tehlikelidir”, “ölüm tehlikesi” gibi kavramlarla pekiştirilmek mecburiyetindedir. Aksi taktirde yasak sözcüğüne kimse uymaz.
Toplu yaşamın gereği
Yasak kelimesi genelde kamunun bir açıklamasıdır ve kanunlarla korunur. Peki, kanunlarla koruma altına alınmayan fakat birlikte yaşarken uymak zorunda olduğumuz toplumsal yaşamın vazgeçilmez gereklerinden olan kişisel ilişkilerimiz için ne yapmamız gerekir?
Gördüğüm kadarı ile okullaşma oranımız artmasına rağmen eğitim sistemimiz yeteri kadar kaliteli değil. Zaten kulağımda küçüklükten kalma bir söz var. “Hocanın söylediği yap, yaptığını yapma”. Toplum hayatında böylesi çarpık bir ifadenin yeri var mı? Ne demek söylediğini yap ama yaptığını yapma? Anlaşılan ne zaman söylediklerimiz ile yaptıklarımız birbiri ile örtüşür, o zaman ayıp sözcüğünün önemini fark eder ve hep birlikte çağdaş bir yaşam kalitesine ulaşırız.
Bir öneri olarak radyo ve televizyonlarda karşımıza çıkan kamusal spotların bu ve benzeri konularda da yoğun olarak yapılmasını öneririm. Örneğin, karşılaştığınız kişilere sabahları günaydın, akşamları iyi akşamlar demenin önemi, telefon ettiğiniz kişi ile nasıl konuşmamız gerektiği, özelikle kalabalık yollarda yolun sağından yürümek, bir vasıtaya binerken, öncelikle çocuklara, yaşlılara ve kadınlara öncelik vermek gerektiği, toplu taşım araçlarında gençlerin çocuk ve yaşlılara yer vermesi gibi konuları toplum yaşamında tekrar öncelikli kılmak için çalışmalar yapmalıyız. Günde yedi sekiz saat ile sınırlı bir okul içi öğretimin yıllık ortalaması 1260 saat ile sınırlıdır. Halbuki bir yılda günde ortalama sekiz saat uyuma süresini çıkartırsak faal hayatın içinde olduğumuz 6.000 saat bulunmaktadır, anlaşılan bu sürenin dörtte birini okulda geçiriyoruz. Peki geriye kalan beş bine yakın saat boyunca hangi eğitim ile karşı karşıyayız? Sanırım bunun en güzel ifadesini yukarda belirtmiştim. Büyükler hata yapınca, küçükler kötüyü öğreniyor. Her şeyi okuldan beklemenin sonucu bu, okulda olduğu kadar aile içinde eğitim vermenin önemini fark etmemiz gerekir. Uzun zamandır bu özelliğimizi kayıp ettik, birbirine saygılı bir toplumun mensubu olmak için, oldukça zor olmakla beraber günümüzdeki alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz ayıbın ne demek olduğunu öğrenmemiz gerekiyor.