Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yargılama etiği ve yargıçlık ilkeleri


Prof. Dr. Sami Selçuk (Hukukçu)

BM İnsan Hakları Bildirgesinin ve Siyasal ve Medeni Haklar Sözleşmesinin suç yükletilen birinin bağımsız ve yansız bir mahkemece eşitlikle, âdil, gecikmeksizin herkese açık biçimde yargılanma hakkına sahip; yargının meşruluk ve hukuk devleti ilkelerine uymasının, yargıda iç tutarlılık, manevi güç, yargıya kamusal güvenin önemli; yargıçlara yol gösterici, yasama ve yürütme mensupları ile avukatlara yardımcı olduğu temelinden yola çıkan ‘BM Bangalor Yargı Etiği İlkeleri’; Yargısal Tutarlılığın Güçlendirilmesi Hakkında Yargı Grubunca Şubat 2001’de Bangalor’da benimsenmiş; Kasım 2002’de Lahey‘de gözden geçirilmiş, BM İnsan Hakları Komisyonunca 23 Nisan 2003’te benimsenmiş (2003/43); Avrupa Konseyinin Avrupa Yargıçları Danışma Kurulunca, BM tarafından onaylanmadan, 13 Bakanlar Komitesine salık verilmiştir.
Bangalor ilkelerinin dayandığı temel değerler sırasıyla şunlardır:
Yargıç, bireysel, kurumsal açılardan ‘Bağımsızlık değerini gözetmeli’; bunun gerçekleşmesi, yargıcın yasama ve yürütme başta olmak üzere bütün dış etkilerden uzak olmasına; yargı bağımsızlığını sürdürme bilinciyle kamunun yargıya yönelik güvenini güçlendirmesine bağlıdır.
İlk ilkenin bağımsızlık olmasına dikkatleri çekmek isterim.
Nitekim Budapeşte’de (24-26.5.2001) 65 ülkenin yüksek mahkeme başyargıçları ve yargıtay başkanlarının katılımıyla yapılan 9’uncu Uluslararası Yargı Konferansında AİHM’nin Başkanı Wildhaber’in sunduğu bildirinin ilk tümcesi şöyledir: “Bağımsız yargı, adalet kavramının yüreğidir.”
Yargıç, ‘Yansızlık değerini gözetmeli’; bunun gerçeklemesi, yargıcın yargılama sürecinde önyargısız, kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve artıracak, adil, akılcı ve ölçülü davranışlar ve izlenimler sergilemesine bağlıdır.
Yargıç, ‘Doğruluk ve tutarlılık değerlerini gözetmeli’; bunun gerçeklemesi, yargıcın bu değerleri güçlendirecek ve akılcı düşünenlerde bir yakınmaya yol açmayacak tutumlar sergilemesine bağlıdır.
Yargıç, ‘Dürüstlük değerini gözetmeli’; bunun gerçekleşmesi, yargıcın bütün etkinliklerinde yakışıksız görüntülerden kaçınmasına, yargı mesleğinin saygınlığıyla uyumlu ve mesleğini yürütürken edindiği bilgiler konusunda duyarlı olmasına bağlıdır.
Yargıç, ‘Eşitlik değerini gözetmeli’; bunun gerçekleşmesi, toplum katmanlarındaki çeşitliliğe saygı ve hukuk önündeki eşitliğe uymasına bağlıdır.
Bangalor ilkelerinde böyle yargıçlara ulaşmanın ön koşulu da belirtilmiştir: Yetenek ve yaraşırlık (ehliyet ve liyakat).
Bütün bunlar, Mecelle’de şöyle özetlenmiştir: Yargıç, “nefsine/özvarlığına” egemen, akıllı, bilge (hakim), kavrayışlı/anlayışlı (fehîm), doğrudan sapmaz (müstakîm), güvenilir (emîn), vakur/ağırbaşlı (mekîn) sağlam (metîn) olacak, hukuk biliminden ayrılmayacak, ayırt etme yeterliliğine sahip olacaktır (m. 1739, 1792, 1794).
Yargıçların vicdanı
Benim de katıldığım Budapeşte’deki uluslararası toplantıda bütün delegeler, basındaki tartışmaların yargıçların vicdani kanıları üzerindeki etkilerinden yakınmışlar, Polonya delegesi “medya yargıçları”ndan söz etmiş, ben de yargıcın kendi görüş ve inançlarına karşı bağımsız kalabilme yetisi konusunda bir bildiri sunmuştum.
Bredin, 1996’da hepimize şu soruyu yöneltmişti: “… yargıçlar, (…) yığın iletişim araçları ve bunların çekicilikleri karşısında ne denli bağımsızdır?”
Yargıçlar ne oranda çabalarlarsa çabalasınlar, yapılan araştırmalar, her ülkede yargı öncesi yapılan yorumların yargıyı etkilediklerini kanıtlamıştır. Aristoteles (MÖ, 384-322) Retorik’te, Kafka Dava’da buna değinmiştir.
Bu etkinin en çarpıcı örneği Dreyfus davasında kamuoyunu ikiye bölen basının etkisidir. Zola, mahkemedeki savunmasında buna değinmiştir: “Her şey bana karşı görünüyor. Her iki yasama meclisi, sivil iktidar, askeri iktidar, çok satan gazeteler, onların zehirledikleri kamuoyu. Benim için tek bir düşünce var: Gerçek ve adalet ülküsü (...) Ülkemin yalan ve adaletsizlik içinde kalmasını istemedim. Beni cezaya çarptırabilirsiniz. Ama bir gün, saygınlığını kurtardığım için Fransa bana minnettar kalacaktır”.
Zola’nın öngörüleri doğru çıkmış, Fransa, Zola’nın da katkısıyla, uygar toplumlara yakışan bir bilinçle bu adli yanılgıdan ders çıkarmasını bilmiş, ilkin adli yanılgıyı düzeltmiş; daha sonra da borcunu ödemek için 1908’de Zola’nın küllerini ünlüleri bağrında barındıran Panthéon’a taşımış; bizim TC Yasası’na esin kaynağı olan (m. 277, 288) Eski (m. 226 ve 227) ve Yeni Ceza Yasalarına yasaklayıcı hükümler (m. 434-16. ve 434-25) getirmiştir.
Elbette hukuka aykırı yargısal işlemler, yargı kararları eleştirilecektir. Ancak kanıları etkileyecek eleştirilerden özenle kaçınılmalıdır.
Bütün bunlar, hepimizi uyarmalı, adaletin kestiği parmağın acımaması için adaleti, kirletecek bütün etkenlerden arındırmanın yolları bulunmalı, yargıçların etkilenmeden karar verecekleri ortamı yaratmalıyız. Unutmayalım ki, 2418 yıl önce hüküm giyen Sokrates’in davası, açık yargılama ilkesinin uygulamaya yansımasının en başarılı örneklerden biridir. Bizim için ise 136 yıl önceki Mithat Paşa davası hâlâ bir bilmecedir.
Bağımsız yargı
6 Eylül 2001’deki yargı yılı açış konuşmamda şöyle demiştim: “Devlet yönetiminde yer alan ya da toplumda oluşan güç odaklarından hiç etkilenmediği için bağımsız; yarın kaygısı taşımadığı için güvenceli; bağımsız ve güvenceli olduğu ve salt hukuk bilinciyle hükümler kurduğu için yansız bir yargı; devletin güçlü ve sağlıklı, toplumun dingin, bireyin geleceğinden kaygısız olması için, insanlığın bulduğu en gerçekçi çözüm ve sığınaktır.”
Bunun için şu kuralları gerçekleştirmek zorundayız:
1)Siyasal otorite, yargının yönetimine hiç karışmamalıdır.
2)Siyasal otorite, yargının önündeki davalar ve yargı kararları hakkında görüş belirtmekten özenle kaçınmalıdır.
3)Yargıçların atanmaları, yükselmeleri, yer değiştirmeleri, denetlenmeleri, yürütme erkinden ve onun temsilcilerinden kesinkes ayrılmalıdır.
4)Yargıcın işine son verilmesi, siyasal erke yasaklanmalıdır.
5)Yargıçlar, bakanların aldıkları ücretlerle orantılı olarak uygun bir ücret almalıdırlar.
6)Yargının ayrı ve özgürce kullandığı bir bütçesi olmalıdır.
7)Yargı, yardımcı personelini atanmasını ve yetişmesini kendisi üstlenmelidir.
8)Yargının devlet protokolündeki yeri, erkler eşitliği ilkesine göre düzenlenmelidir.
9)Yargıç, bulunduğu mahkemede de bağımsız olmalıdır.
10)Yargıç, kendisini kendi girişimiyle akçalı yükümlülüğe girmeksizin en son bilgilerle yenileyebilmelidir.
Bir toplumun yetkin bir ulus olabilmesi için ilkin tarih, dil ve yurt bilinçlerine sahip bulunması gerekir.
Ancak o ulus, hukuk bilincine ulaşamamışsa, uygar bir ulus değildir.İlk ilke bağımsızlıktır; yargıç, bireysel, kurumsal açılardan ‘Bağımsızlık değerini gözetmeli’; bunun gerçekleşmesi, yargıcın yasama ve yürütme başta olmak üzere bütün dış etkilerden uzak olmasına, yargı bağımsızlığını sürdürme bilinciyle kamunun yargıya yönelik güvenini güçlendirmesine bağlıdır...