Fatih Türkmenoğlu

Fatih Türkmenoğlu

fturkmenoglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Beni de Datça’ya gömün


Nihat Akkaraca televizyon tamirciliğini kendi kendine öğrenmiş. Şu “uzaktan eğitim” kitaplarıyla da pekiştirmiş. Meraklı; İngilizceye merak sarmış. Gene kendi kendine öğrediği İngilizceyle “simultane tercümanlık” yapmaya başlamış. Bir Amerikan şirketinde çalışmış, emekli olmuş ve Datça’ya yerleşmiş.
Meraklı ya, bu sefer Datça’nın tarihini irdelemeye başlamış. Otlarını, yemeklerini, manilerini, insanlarını; eştikçe başka katmanlarla karşılaşmış, yeni bilgilerle iştahı artmış, derken kitaplar birbirini kovalamış.
Datça tarihini onun ağzından dinlemek başka bir keyif. O manileri onun şivesiyle duymak, bambaşka bir mutluluk...
“Nohut gavrukduru
Dumanı savrukduru
Hamdi geldi galiba,
Eşeği anrıkduru!”

Datça usulü nazar boncukları
Hep gelirim Datça’ya; hep gezerim, hep severim. Ama hiçbir gezimde bu kadar çok insanlarla iç içe olamamıştım. Güler’le, Su ve Güzel’le, Erol ve Zuvart’la, Nihat Akkaraca’yla hiç bu kadar uzun çene çalmamıştım. Çocuk rehberlerden Datça’yı hiç dinlemmiştim.
- Abi Datça, Dorların “Heksapolis” adıyla kurduğu altı önemli şehirden biriydi. MÖ 546’da, Pers saldırılarına karşı koymak için Balıkaşıran’a bir tünel açmak istediler fakat keskin coğrafyadan ötürü başarılı olamadılar. 1390 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na katıldı.
- Padişah kimdi o zaman?
- Yıldırım Bayezid abi. Ama bizim buralara Sultan Reşad zamanında da “Reşadiye” dendi. Sonraları, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman Datça adını aldı...
Doğu’dan gelenler, Datçalılar, büyük şehirlerden kafayı kırıp yerleşenler aynı potada erimiş burada sanki. Doğulu kadınlar halı yapıyorlar, Datça usulü nazar boncuklarına kendi rüyalarını ekliyorlar, merkezdeki küçük dükkanda sergileyip satıyorlar.
Fonda badem kırma sesi her sokakta duyuluyor. Bir sesin kaynağına dalıyorum; aslında 50 bile zor gösteren 70 küsur yaşındaki İbrahim Acar’la sohbete başlıyorum. Nurlu, diş, sıra, dedebağ gibi badem çeşitlerini öğreniyorum ondan. Eski Datça’nın şık muhtarı Neşe Karaoğlan bakkal dükkanında köyün problemlerini çözüyor. “Eski Datça Evleri”nin sahipleri Erol ve Zuvart Pir’le sabahı ediyorum. 

Yazıköy’ün mezarları
Datça ve çevresinde yapacak sonsuz şey var. Civardaki köyler, görülecek yerler, yüzülecek denizler çok. İnsanı güzel, yemeği güzel.
Ama en çok neden etkilendim biliyor musunuz? Yazıköy’ün mezar yazılarından. Her birinde başka bir hikaye gizli. İnsanın içine nasıl işliyor, boğazda nasıl düğüm atıyor...
“İzmir’e gittim olurum diye, hiç aklıma gelmedi ölürüm diye...”
Sonra Mehmet kızı Meliha Akdeniz’in mezar taşındaki yazıyla kendimi bıraktım: “Hayata doyamadan, çocuklarımı anasız bırakarak beni ölüme götüren kader utansın!”

Palamutbükü başka türlü
Gezimin son gününde Palamutbükü’ne gittim. Her meşhur olan yer gibi, Palamutbükü de artık turistik olmuş. Şevket Altuğ ile sohbet ettim, “Gene de burayı hiçbir yere değişmem; kendimizi burada çok mutlu hissediyoruz” dedi. Denize girdim, sahilde oturdum, artık azalan tatilcilerle daha bir güzelleşen Palamutbükü’nü seyrettim.
Muhteşem Knidos, Eski Datça’nın Selçuklu mimarisi örneği camisi, Mehmet Ali Paşa Konağı ve tanıştığım onlarca insan aklımdan geçti. Can Baba’nın dizesi geldi aklıma: “Beni kuzum Datça’ya gömün!” 

Nerede kalınır?
Eski Datça Evleri: Odalar muhteşem, insanlar daha da muhteşem. Eski Datça’nın ortasında. Bir daha gitsem, gene adresim orasıdır. Tel: (0252) 712 21 29
www.eskidatcaevleri.com

Ne yenir?
Palamutbükü’ndeki Le Jardin de Semra 10 numara bir lokanta. Semra da süper bir karakter. Datça merkezdeki Aliman hanımın Ada Lokantası’nda da her tür yerel yemeği bulmak mümkün. Tabii mevsiminde. Aliman hanım yöresel otlarla çok ilgili, hatta bir de kitap yazmış. Mutlaka deneyin. 


Ne yapılır?
Eski Datça’yı yürüyerek keşfedin. Caminin özellikle minaresi çok güzel. Sanatçı atölyelerinde vakit geçirin. Kilim, takı yapan müteşebbisler var.
Deniz için en güzel yerler Palamutbükü ve Ovabükü. Zaten Palamutbükü’ne gidince, bir gününüz
orada geçecek. Detaya girmiyorum, belki uzun yazarım sonra!
Civar köylerde mutlaka vakit geçirin. Reşadiye, eskiden Datça’nın merkez mahallesiymiş. Camisi çok güzel, 1857’de Abdülmecid zamanında yapılmış; hocası çok kibar. Karısıyla avluda badem kırıyorlardı, biraz sohbet ettik. 
Hızırşah ve Mesudiye köyleri de çok iyi. Yazıköy’ün mezar yazıları için mezarlığa mutlaka gidin. Köylüleri “eh işte”. Sürekli arabalara el ederek bir şeyler satmaya çalışıyorlar. İnsanların para için vakurluklarından vazgeçmelerine tahammül edemiyorum.
Balıkaşıran’a gidin.  Oradan öteye akıllı geçmezmiş!
Knidos’ta saatlerce gezmezseniz, tepelerden deniz kenarına kadar eski şehri hayalinizde yaşatmazsanız çok ciddi bir zenginlik kaçırmış olursunuz.
Deniz sporları için çok uygun. Malum rüzgar; bir taraf Ege, bir taraf Akdeniz.
E arkamız da orman. Allah, burası hakikaten cennet!