Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Başbakan Ahmet Davutoğlu, gazetelerin genel yayın yönetmenlerine Dolmabahçe’deki ofisinde verdiği akşam yemeğinde soruları yanıtladı, PKK ve IŞİD’e (DEAŞ) karşı yapılan askeri operasyonların amacını ve sonuçlarını anlattı. Davutoğlu’nun gelişmeler ve gündemdeki konularla ilgili görüşleri şöyle:

KANDİL VESAYETİ
Bizim bütün gayretimiz Türkiye’de kurumsallaşmış bir demokrasinin yerleşmesini sağlamak. Kurumsallaştığı zaman o seçimler anlam kazanıyor. Seçimlerin temeli meşruiyettir. Güç kullanan aktörlerin meşruiyetini halktan almasına araçtır seçimler. Kimse 7 Haziran seçimlerine bir vesayet gölgesi düştüğünü söyleyemez. Mesela 2007’de söylenebilirdi. 27 Nisan muhtırası ile. Ama başka vesayetlerin olduğu da bir vakıa. Son dönemde işte sadece paralel yapıyı kastetmiyorum, Türkiye’de, onu da kastediyorum ama sadece onu kastetmiyorum özellikle çözüm süreci sonrasında ve gelinen aşamada siyasi aktörlerin kendi başlarına davranıp davranamadıkları önemli bir mesele halini aldı. Yani 7 Haziran seçimleri sonrasında baktığımızda görünen siyasi aktörler dışında bir de o aktörlerin üzerinde söz söyleyen, yönlendiren taraflar olduğu da aşikar. Özellikle HDP-Kandil ilişkileri bağlamında. Bir başka vesayetin öne çıktığını görmemiz mümkün.

SEÇİM SONRASI AK PARTİ
7 Haziran seçimlerinden sonra yaşananları hep beraber gözledik. Belki 13 yıllık tek parti iktidarı sonrasında bu yeni duruma en zor intibak eden tarafın Ak Parti olması beklenebilirdi. Nihayet 13 yıldır tek parti iktidarı yaşamış. Ama herhalde herkes kabul edecek ki 8 Haziran’dan bugüne kadar son derece ilkeli bir tutumla bir resmi doğru okumaya çalıştık yani halk tek parti iktidarı demedi. Hükümet ortaklığı dedi. Bunun gereğini yapmaya çalışıyoruz o günden bugüne. Anayasal meşruiyet sınırları içinde yapmaya çalışıyoruz.

KAOS BEKLENTİSİ
Fakat bir taraftan bunu yaparken herhalde bazı çevreler Türkiye’de bir kaos ortaya çıkacağı, bir boşluk ortaya çıkacağı ve bu boşluktan bazı vesayetlerin tekrar etkin bir şekilde su yüzüne çıkacağı hesabını yapmaya başladılar. Suruç saldırısı olduğunda dedim ki, bu Türkiye’ye karşı yapılmış bir saldırıdır, bunu samimiyetle söyledim. Bakın 2007 seçimleri sonrasında, bunları da tesadüf görmüyorum, Dağlıca baskını yapıldı. Dağlıca baskını bir terörize havayla, 2007 seçimlerinin kazanımları yok edilmeye çalışıldı. Kazanımdan kastım tek parti iktidarı, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili halkın verdiği mesaj vesaire. 2011 seçimlerinde yüzde 50 ile iktidara gelmenin şeyiyle Ak Parti’nin önünde yeni bir ufuk açılırken bu sefer yine Temmuz ayında, hemen seçim sonrasında hatırlarsanız, Silvan, Lice olayları, oradaki terör faaliyetleri ile...
Arkasından bir dalga halinde çözüm sürecinin başladığı 2012’de, daha önce çözüm sürecinin başka aşamaları vardı. Son aşaması diyelim 2012 Ocak’ına kadar bir şiddet sarmalı içine girdik. Şimdi 2015 seçimleri sonrasında da bu sefer yine herhalde bazı yerlerde “Tam Türkiye’de kaos çıkarmanın vaktidir, gün bugündür” diyenler oldu. Dikkat edin, Suruç’ta 33 vatandaşımız katledildi. Yani verilen mesaj şu: Burada kamu otoritesi yoktur, kamu düzeni yoktur, silahı sadece asker taşımaz, polis taşımaz, şehir milisleri, gerillalar (da taşır), ne derseniz deyin, böyle bir tablo. Arkasından Adıyaman’da askerimizin şehit edilmesi ve iki polisimizin evlerinde uyurken şehit edilmesi.
Biz önce böyle bir eyleme anlam veremedik. İyice tetkik edin dedim, nedir bu? Sonra kendileri, PKK üstlendi bu eylemi.

VARLIK SORUNU
O da yetmedi sokağın ortasında trafik polisimizi görev yaparken şehit ettiler. Şimdi bunlar arka arkaya geldiğinde o andan itibaren bir devlet için varoluşsal bir mesele masaya konmuş demektir. Devletin var veya yok olduğunun anlaşılacağı yer o andır. Şimdi bugün açıklamalar var, efendim çatışmasızlık dönemi bu şeyle bitmiş. Sanki daha önce bitirilmemiş gibi. Bu rakamlar, kimin çatışmasızlık dönemini bitirmeye niyet ettiği aşikâr. Şuna bile biz, bugün sordum seçim kazanan bir siyasi hareketin, bir partinin sevinmesi, seçim kazandığını iddia ediyorsa normal olabilir. Ama kaleşnikoflarla bunu kutlaması normal değil.

ŞEFKAT VE KUDRET
Şefkat de kudret de devletin iki yüzüdür. Bu gelenekler devlet felsefesinde de var. Modern şeyde de... Devlet, şefkat yönüyle vatandaşlarına davranmak durumunda ama kudret olmadan şefkat olduğu zaman acziyet oluyor. Şefkat olmadan kudret olduğunda zulüm oluyor, barbarlık oluyor.
2002’den beri, benim bazı makalelerimde kullandığım “özgürlük-güvenlik dengesi” buraya oturuyor. Demokratikleşme şefkattir. Şefkat elinin öne çıkmasıdır. Güvenlik de kudret eliyle ancak sağlanabilir. Birini diğerine öne çıkaramazsınız. 12 yıllık demokratikleşme tecrübemizle devletin şefkat yüzünü, 12 Eylül’de unutturulan şefkat yüzünü Türk, Kürt, Alevi, Sünni bütün vatandaşlarımıza göstermeye çalıştık. Çözüm sürecinde de anladığımız bu. Devletin kimliklere şefkatle yaklaşması. Devletin farklılıklara şefkatle yaklaşması. Bakın gayrimüslimlere tanınan haklara bakın, Kürt vatandaşlarımızın 2002’de ve bugün kullandığı haklara bakın, Alevi vatandaşlarımızın kimliklerini göğsünü gere gere ifade edebilmesinden başlayıp ve genişleyen, tabii daha yapılacak çok şey var. Ama bu şefkat yüzü...
Birileri bizim bu şefkat yüzümüzü görüp kudreti test etmeye kalktılar. Bir zamandır bu böyle. 2011 Mayıs’ında Türkiye’yi terk etmesi gereken silahlı gruplar, gittikçe sayılarını artırdı. Biz bunu gözlüyoruz, izliyoruz ama çözüm süreci bağlamında sabırla yaklaştık. Aslında seçime giderken bunun çok baskıları vardı. Ama sırf, düşünün nerelerde nasıl oy baskıları uygulandığını biliyoruz. Köy ya da mezra, her yerde...
Ama eğer o zaman üstüne gitmemişsek şundandı: Diyeceklerdi ki herkes hazırdı, HDP 9.9’la kalsaydı Ak Parti’nin nasıl baskı uyguladığı, otoriter olduğu, nasıl seçim hileleri yaptığı ile ilgili bu sefer bir kalkışma başlatacaktı. Bir seçim yapıldı, neticesini biz kabullendik ve tartışmadık ama Doğu ve Güneydoğu’da onların nasıl bir baskı uyguladığını yakından biliyoruz.
Bugün (önceki gün) Mesut Barzani ile konuştum. Suriye Kürtlerinin yoğun olduğu Suriye bölgelerinden diğer Kürt grupların nasıl çıkarıldığını o biliyor ve birçok kere anlatmıştır bana. Biz hâkimsek başka kimse olmayacak. O kadar yanlış bir şey ki Ak Parti ilçe başkanları götürülüp işkence edildiler. Seçimden bir hafta önce... Ak Parti müşahitleri tehdit edildi.

İKİLİ OYUN
Denilen şey şu: Bu bölgede sadece bir parti olur. Tipik ulusalcı, otoriter, eski Marksist-Stalinist anlayışın bir yansıması. Bakmayın şimdi İstanbul’da özgürlük türküleri söylediklerine. Buna biz şey gösterdik ve neticede dediğim gibi kabullendik ama bu bir vakıa. Seçimden sonra bu sefer 80 milletvekili kazanmış olmanın avantajını demokrasi ile Ankara’da, İstanbul’da kullanmak, PKK’nın silahlı varlığının avantajını da bölgede kullanmak gibi bir ikili oyunun içine girdiler.

HDP KİBİRLE YAKLAŞTI
Dikkat edin öylesine bir kibir ile yaklaştılar ki biz 7 Haziran seçimlerinin neticesini kabul ettik derken bunlar ‘Ak Parti ile asla herhangi bir işbirliği yapmayız’ dedi Demirtaş açıklamasında. Bakın kendisiyle ziyaretimde de söyledim. MHP’den farkı şu, MHP “Ben koalisyona girmeyeceğim” dedi. Ak Parti’ye yönelik bir kibirden öte, “Ben girmeyeceğim” dedi.
Kendisine bir rol biçiyor. Çünkü biliyorlar ki şu anda onların siyasal alandaki otoriter tekelini bölgede kırabilen tek parti Ak Parti. Biliyorlar ki şimdi MHP yok orada, CHP yok, Ak Parti’yi siyasal olarak, yerleşik eşrafı demografik olarak Van’dan, Mardin’den bölgeden çıkardıklarında bu siyasi temizlik, orası kendilerinin istediği bir düzenin... Bundan kim muzdarip olur? Oradaki Kürt vatandaşlarımız. Onlar da görüyorlar bu tehlikeyi ve bizden, devletten “Evet şimdi bana şefkati gösterdin ama artık kudretini de göstermen gerekir” çağrısı alandan geldi bize.
Bu il başkanlarımızla yaptığımız toplantılarda, sivil toplumdan gelen mesajlarda “Şefkat yüzünüzü gördük, kudret yüzünüzü görmek istiyoruz” diyorlar. Şimdi fail-i meçhul varsa HDP yapıyor. Haraç varsa HDP alıyor. 90’lı yılları geri getiren HDP. Silahlı gruplar.

BİR DAKİKA İÇİN BİLE
Şimdi öyle diyorlar, geçici bir hükümet, müstafi bir başbakan bu tedbirleri alamaz. Alır, alır. Hiçbir tereddüt etmem. En başta söyledim, ben başbakan isem, bir dakika bile başbakanlık görevini yürütüyorsam gerekeni yaparım. Siyasi bedeli ne olursa, hukuki bedeli ne olursa şey yaparım, çünkü emanet benim üzerimde. Böyle bir durumun olmaması için bir an önce hükümet kurulsun. Hükümete kapıyı kapatıyorlar, “Ortak olmayacağım” diye ilan ederler sonra da “İstifa etmiş, müstafi bir hükümet bu kararı alır mı?” Alır. Yapar mı? Yapar.

DEAŞ MEYDAN OKUDU
DEAŞ’ın yaptığı terör, Türkiye’ye bir meydan okumaydı, Suruç’taki. Hem Kobani üzerinden intikam almak hem de DEAŞ’ın en büyük tehdit gördüğü yönetim bizim yönetimimiz, çünkü dünyada İslam ile demokrasiyi, insan hakları vesair, onların düşündüğü İslam tasavvurunun tam karşıtı Türkiye ve Ak Parti. Orada bir cevap verme zarureti zaten hâsıl olmuştu. Tam da biz özel güvenlik toplantısı yaparken bir askerimizin şehit edildiği haberi geldi. Şunu açık söyleyeyim: DEAŞ’a karşı yaptığımız operasyon Suruç’taki vatandaşlarımızın katledilmesine ve askerimizin sınırda şehit edilmesine verilen tepkidir. Sadece askerimizin şehit edilmesine değil, askerimiz şehit edilmeseydi de 31 vatandaşımızın hesabını soracaktık. Bir daha buna cüret etmemeli.
Askerimizin şehit edilmesi bunu daha da öne çeken bir sonuç doğurdu. Hemen şimdi cevap verecek, bu gece cevap verecek diye talimat verdim. Çünkü artık ondan sonrası için dediğim gibi gücü, kudreti göstermenin gecikmesi de başka zaaf oluşturuyor.

ÜÇ NEDEN
Öbür tarafta bunu istismar eden, İstanbul’daki görüntüler ve PKK’nın hemen aynı gün iki polisimizi şehit etmesiyle tek boyutlu değil, üç boyutlu kapsamlı bir operasyonu zorunlu kıldı. Bir boyut Suriye’de DEAŞ’a karşı, 31 vatandaşımızın katlinin ve bir askerimizin şehit edilmesinin hesabı için.
İkinci boyut Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı, şehit polisimizin, askerimizin faili olarak gördüğümüz için. 3. boyut da büyükşehirlerimizde her an 6-7 Ekim gibi ya da Gezi olayları gibi provokatif olaylara yönelmek sureti ile huzuru, ekonomiyi, sosyal hayatı etkileyecek hazırlıklar içinde olan çevrelere yönelik olarak. Ve gururla ifade ediyorum benim zihnimde bir planlama vardı. Cumhurbaşkanımızla da görüşmüştük ama perşembe günü güvenlik toplantısı için o hafta, normalde perşembe devlet günüdür hep birbirimizle görüşürüz. Genelkurmay Başkanımızla görüşürüz. Cumhurbaşkanımız İstanbul’da olduğu için görüşemedik. Dedim hemen bir araya geliyoruz. Bu üç boyutu ile en kapsamlı eylem planı hazırlanacak ve bu geceden itibaren uygulamaya konulacak dedik. Çünkü Suriye’de DEAŞ’a operasyon başlatıp Türkiye’de DEAŞ’ın hücrelerini başıboş bırakırsanız her türlü riske açık olursunuz. PKK’ya operasyon başlatıp Kuzey Irak’ta, Türkiye içinde belli şehirlerde tedbir almazsanız yine aynı şey geçerli olur. Çünkü biz başlatmadık bu şeyi. Mademki iki polisimizi şehit ettiler.
Orada şehit edilen yalnızca iki polis değil. Bütün bir milletin otoritesi, kamu orada katledilmeye çalışıldı. Kamu öldürüldü. Ve o geceden itibaren de yani bu 3 ayakla ilgili şey, planlaması 3 dalga halinde yapılmış ve devreye girdi. Şunu söyleyeyim, üçü de son derece başarılı oldu. Çok kısa bir sürede, verilen talimat olağanüstü hazırlık, güzel bir hazırlık... Gece biz 03.00 civarında başlayacağını biliyorduk. O gece benim bir de MYK toplantım vardı. Gece iki buçukta eve gittim. Yani 03.00’ten itibaren evden takip ettim sonra da koordinasyon masası kurduk. Adım adım yürüyen, Türkiye’nin, güvenlik birimlerinin etkinliğini, profesyonelliğini gösteren bir başarı temin edildi. Dünya kamuoyunda da hem haklılığımız konusunda hiçbir tereddüt hâsıl olmadı hem de Türkiye’nin gücünün göstermesinden herkes memnuniyet ifade etti.

Haberin Devamı

DEVLET İÇİN VAROLUŞ MESELESİYDİ

Haberin Devamı

Gazetelerin genel yayın yönetmenlerini ağırlayan Başbakan Davutoğlu, gündemdeki konular ve gelişmelerle ilgili görüşlerini aktardı. Yemeğe Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Ankara Milletvekili Ertan Aydın, Başbakan Davutoğlu’nun başdanışmanları Osman Sert ve Hatem Ete de katıldı.

Haberin Devamı

ÖCALAN’LA GÖRÜŞEMEZLER
(Çözüm sürecinde bir mekanizma vardı. HDP, İmralı’ya Kandil’e gidiyordu. Devlet görüşüyordu. HDP’nin Abdullah Öcalan’la görüşme talebi sürüyor. Bundan sonra nasıl görüşecekler, görüşebilecekler mi, sorusu üzerine) Herkesin düşünmesi gerektiği bir dönemdeyiz derken bunu kastediyorum. 2013 Haziran’ına geri dönelim. Ne taahhütler verildi? Silahlı gruplar Türkiye’yi terk edecek. Bu müzakere edilecek bir husus değil.
Kamu düzeni müzakere edilecek bir husus değil. Şimdi tekrar HDP “Her şey konuşulabilir” diyor, konuşsunlar. Gitsinler, kimle konuşurlarsa konuşsunlar, ister Kandil’le, ister orayla, “Çıkın bu ülkeden, silahlı gruplar buradan çıksın” desinler. Önce silahlar terk edilecek. Öcalan, normal bir mahkûm olarak Türkiye’de avukatı ile yakınları ile görüşür. Ama bir siyasî heyetle görüşmesi için açık ve net şekilde o siyasî heyetin teröre karşı tutum almasını bekleriz. Açık ve net şekilde bütün silahların bırakılacağı ve silahlı grupların Türkiye’yi terk edeceği hususunda hem beyan hem de adımın atılması gerekir. Bunu görmeden sadece bir süreç devam ediyormuş gibi bir görüntü vermek için yapılacak ziyaretlerde bir fayda mülahaza etmiyoruz.

EBEYİ NİYE KAÇIRIYORSUN?
İçişleri Bakanı’na dedim “Peki bunun sonucunda şehirlerde durum nasıl?” “İşte şu kadar adam tutukladık” dedi. “İnsani boyutu olduğu için efendim” dedi, Erzurum’da bir hamile kadının rahatsızlanması üzerine gelen talep, giden bir hemşire, bir ebe, bir şoför kaçırıldı. Düşünün ya... Sonra serbest bırakıldı sabahleyin ama o arada o kadın ölebilirdi. O hamile kadın... Bir köy, dağın başı... Sabah aradı Sare Hanım’la beraberdik. Doktor dayanışması ile ebe hanımı aradı. Ben de yanındaydım o sırada, Barzani ile konuşuyordum. Onu şey yapamam ama sonra hemşire ve şoförle ben de konuştum. Şimdi bu Allah aşkına, bu nasıl bir hak arayışıdır? Nereye oturtabilirsiniz bunu kamu düzeninde, demokratik hak arayışları içinde. Şimdi HDP bunun şeyini vermek durumunda. İkinci boyutu bu. Yani o hemşire yola çıktığında dağın başında da olsa ben güvendeyim demeli, diyebilmeli. Bunu sağlayacağız.
Operasyon bittikten sonra, Başbakanlık’ta kurduğumuz koordinasyon merkezine gittim. 2. Başkan Yaşar Paşa orada işte, harekâtı yürüten pilotlarımız, Hava Kuvvetleri orada, açtılar gösterdiler. O kadar spesifik, noktasal atışlar yapıyor ki, 10 metre yanındaki binada tek bir hasar olmuyor. Bir noktaya, bir tek mühimmat deposu olarak kullanılan yer var. O biraz ayrışmış. Orada yangın devam ettiği için şey oldu, çevre binalar... Daha uzun sürdü. Noktasal olarak gidiyor ve Suriye sınırına geçmeden güdümlü füze ile tek tek o hedefleri vurdular. Tek bir sivil kayıp da olmadı. Bu PKK şeyleri için de öyle. Zaten ben Kasım ayında Irak’a gittiğimde bütün o PKK’nın kamplarının da olduğu yerlerin de üzerinden helikopterle geçtim. Dediler “Ya Başbakan olarak şey olur” falan... Özellikle üzerinden geçtim. Kandil değil. Hakurk falan o bölgeden... Oralarda sivil kimse yok.

DEVLET İÇİN VAROLUŞ MESELESİYDİ

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Genel Yayın Yönetmenimiz Fikret Bila ve diğer gazetelerin yayın yönetmenlerini ofisinde konuk ederek, sıcak gündemle ilgili bilgiler verdi.

Bir dakika için başbakan olsam bile yapardım
3 şeyi biz korumaya çalıştık bunu da söyleyeyim sonra size, sorularınıza döneceğim. Bir, 7 Haziran sonrasında bence Türk demokrasisine yapılan bir saldırıydı bu. Aynen 2007’den, 2011’den sonra olduğu gibi... Bu demokrasiyi korumak için yapılan bir operasyondur. Demokrasiyi azaltmak için, zayıflatmak için değil... Demokrasiyi korumak, özgürlükleri teminat altına almak için kamu düzenini tahkim etmek... Bu bir... İkinci boyutu kamu düzenini koruyarak Türkiye’de seçimlerden de bağımsız olarak herkesin bir hukuk devleti içinde gereğini yapması... Yani dün iki buçukta oturduk, bir haber geldi. Gece iki buçukta komutanlar geldi. Güvenlik zirvesini tekrar topladık. O ana kadar yapılan operasyonların neticelerini bana bildirdiler. O ana kadar da Kandil dahil, Kuzey Irak’ta bilinen bütün hedefler, Suriye’de de DEAŞ’ın en önemli karargâh ve yığınakları bombalandı. Üçüncüsü de Türkiye’nin caydırıcı gücünü ve kuvvetini bölgede muhtemel senaryolar içinde hesap eden çevrelere göstermek. Bu da görülmüştür diye ümit ediyoruz.

MUHATAP DEĞİŞİR
(Muhatap değişir süreç devam eder sözünden ne kastettiğinin sorulması üzerine) Toplumun her kesimi ile konuşacağız. Hiç kimsenin kendisini tek bir opsiyonun baskısı altında hissetmeyeceği şekilde muhatapla, bütün muhataplarla, çeşitlenerek çözüm süreci denilen şey nihayet 2005’te Sayın Cumhurbaşkanımızın o zaman başbakan olarak yaptığı konuşmayla bugüne kadar gelen süreçte değişik aşamalarda geçti. Ama esasta demokratikleşme sürecidir. Bu bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir süreçtir. Bunun kimse tarafından böyle İngilizlerin tabiri ile “hijack” edilmesine (gasp), bir şeyin kendi içinde yorumlanıp tutsak edilmesine de izin vermeyeceğiz. Evet.

BUNDAN SONRA BÖYLE
Herhalde bundan sonra PKK’nın baskıları karşısında sessiz kalan halk daha fazla sesini yükseltecek. Onun için bir kere kimsenin sahipsiz olmadığını gösterdi bu operasyonlar, bir. İki, hiçbir suçun cezasız kalmayacağını gösterdi. DEAŞ, askerimizi şehit eden beş DEAŞ mensubu da öldürüldü. Polisimizi yatağında şehit edenlerle intisaplı 35 kişi tutuklandı Ceylanpınar’da, Diyarbakır’da 19 kişi tutuklandı. Ve bunlara o talimatı verdiği yer olarak gördüğümüz Kandil dâhil, bütün temel, belli odaklar da cezalandırıldı. Bundan sonra böyle... Kimse sahipsiz değil. Kimse mesela şehirden çağırılıp da... Ben özellikle şunu da söyleyeyim çok şikâyet geldiği için...
Hani geliyor işadamına sana şu kadar haraç kestim, Kuzey Irak’a gel orada mahkeme edileceksin diye Kuzey Irak’a götürülen var. Önce orayı yerle bir edeceksiniz. Kimse Türkiye’den bir vatandaşı alıp da tehditle başka bir ülkeye götürüp para cezası, şeyi kesemeyecek. Bir sürü böyle şeyler. Tabii devlet olarak buna bir şey yapamıyoruz çünkü birisi geliyor bir mektup veriyor o da korkusundan açıklamıyor. Gidiyor Kuzey Irak’a, niye gidiyorsun dediğinde “Ben dostumu görmeye gidiyorum” diyor. Veya vesair... Şimdi bu tür yapılar, yani bir paralel yapı ile mücadele ettik, devletin içinde başka yapı... Bu da bir başka paralel yapı oluşturma çabasıydı. Artık bunlara izin verilmeyecek.

SINIRDA DEAŞ KALMAYACAK
(IŞİD’e karşı kara operasyonu da yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine) Şimdi operasyonun muhtevasına çok doğrusu bilgi vermem doğru olmaz. Ama zaten ilk anda ateş açan örgüt militanı o anda öldürülmüştü zaten. Yani müsademe ile karşılık verildi. Herhalde yayınlandı. Sonra bu şeyi veren, o yapının, o eylemi gerçekleştiren yapının bulunduğu unsurların toplandığı mahalde o gece top atışları ile devam etti. Bundan sonraki mesela hedef nedir? Sınırımızda DEAŞ görmeyeceğiz. Görmek istemiyoruz. Nasıl yaparız, bizce mahfuz. Hangi aşamada yaparız? Bizce mahfuz ama görmek istemiyoruz. (DEAŞ’tan boşalan bölgelere) Ilımlı muhalefetin yerleşmesini istiyoruz.

CHP’Lİ KOÇ’A BİLGİ VERİLDİ
(Operasyonlar koalisyonu etkiler mi sorusu üzerine) Zannetmiyorum. Biz şu anda hükümet görevini deruhte ediyoruz ama o gün Ömer Bey (Çelik), Haluk Bey’lerle (Koç) görüştüğünde kendisine söyledim. Bir gün öncesinde zaten MYK’da beraberdik. O ana kadar yapılan operasyonlarla ilgili bilgi verebilirsiniz dedim. Kendisinin bildiği kadarı ile o da aktardı. Sayın Kılıçadaroğlu ya da bizimle görüşmeden kaynaklanan bazı muhalif çevreler bu Ak Parti DEAŞ’la işbirliği yapıyor diye bir argümanları var idiyse, hiç doğru olmayan bir argüman ama böyle bir işbirliğinin olmadığını operasyon göstermiş oldu. MHP eğer Türkiye’de teröre karşı mücadele yeterince iyi gitmiyor diye koalisyondan çekiniyor idiyse şunu söyleyeyim bu yapılan operasyon, Türkiye’de, Kuzey Irak’ta yapılan en kapsamlı operasyonlardan biridir.

TALİMAT KANDİL’DEN
PYD bizi rahatsız edecek herhangi bir eyleme kalkışırsa aynı şeye girer. Şu ana kadar PYD unsurlarının sızıp da, bizde bir DEAŞ benzeri terör yaptığı olmadı. Ama PKK bu anlamında Diyarbakır ya da Ceylanpınar’da verilen talimat, gidip öldürme talimatı Kobani’den gitmemiştir, Kandil’den gitmiştir. Bugün bir şey söyledim dikkatinizi çekerim, dedim “Evet suçluları bulur yakalarız. Ama maşalarla değil, gerekirse doğrudan talimatları kim veriyorsa onları cezalandırmaktan da kaçınmayız” Zaten Kandil’e dönük operasyonun nedeni budur.

Suriyeli Kürtlerden rahatsız değiliz
(PYD’ye bakışta değişiklik var mı sorusu üzerine) Bu alacakları tutuma göre tekrardan değerlendirilecek bir şeydir. 2013 Mayıs’ı çözüm süreci gidiyor, bunlar geri çekileceğiz diyorlar. Ben Dışişleri Bakanı’yım. Haziran, Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz. Zihnimizdeki şey şu: Çözüm süreci yürür, Türkiye’den silahlı unsurlar geçerse, giderse Salih Müslim, PYD de Suriye Ulusal Koalisyonu’na katılırsa Türkiye Kobani’yi, Haseki’yi buradaki Kürtlerin de destekçisi olur. Yani senkronize bir şekilde çözüm süreci ile şey arasında irtibat kurduk, Suriye’deki Kürtler arasında. 2013 Mayıs’ında çekilmediler. Yavaşlattılar, 2013 Ağustos-Eylül’üne kadar PYD bizimle uyumlu davrandı. Suriye Ulusal Koalisyonu ile görüştü, Türkiye’ye tehdit olmayacağız dedi. Ama ne zaman Obama kimyasal silah kullanan rejime karşı cezalandırıcı faaliyetten vazgeçti, şöyle dediler: Amerika Esad’a karşı tavır almıyor, dolayısı ile Esad kalacak. Bu sefer yönlerini tekrar Esad’a döndüler. Sonra, biz buna rağmen çözüm süreci içinde PYD ile şeylerde bir kaygı içine girmedik fakat Türkiye içinde daha doğrusu oradaki olaylardan hareketle Kobani üzerinden Türkiye içindeki huzuru tehdit olarak görmeye başladığında bu konuda tabii yeni bir değerlendirme hasıl oldu 6-7 Ekim’de. Ben sadece şunu söyledim, bakın hep bizim bazı ifadeleri alıp şey yapıyorlar. Bugün de son derece zorlama bir biçimde diyor ki Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, “Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarından Ak Parti hükümeti rahatsız” Ya niye rahatsız olalım, niye rahatsız olalım? Rahatsız olsak Kürtlerin kazanımlarından Barzani’nin Kürt bölgesinden de rahatsız olurduk.

İNCİRLİK ANLAŞMASI
İncirlik Üssü ve koalisyonla ilgili görüşmeler bir süredir devam ediyordu. Aramızdaki yaklaşım farklılıklarını gidermeye çalışıyorduk. DEAŞ’ı ve terörün alandaki mevcudiyetini bir sonuç olarak görüyorduk. Suriye’deki o boşluk kalkmadan, meşru ve Suriye’deki halka güven veren bir otorite oluşmadan DEAŞ gibi başka örgütler yine çıkar. Dolayısıyla kapsamlı bir stratejiye ihtiyaca dikkat çekiyorduk, bu Suriye kapsamında.
Mülteciler sorununu çözmeyecek bir planın kesin bir çözüm olmayacağını belirtiyorduk. Bu çözümle mülteciler geri dönsün ve güvenli bazı alanlar oluşturulsun. Suriye’nin geleceği için “ılımlı güçlere” verilecek desteğin açık olması lazım. Buralarda bazı görüş ayrılıkları olduğu aşikâr. Ama görüş ayrılığı olmayan hususlar vardı. Bu da; terörün her türlüsüne karşı mücadele etme isteği, Esad’ın gitmesi konusunun yönteminde ortak görüş paylaşılmamasıyla beraber gitmesinde hemfikir olmak. Koalisyona Türkiye’nin verdiği destek ile ilgili olarak, bugüne kadar sınırlı bir destek verdik.
Yapılan anlaşma içinde bizim hassasiyetlerimizi konu alan maddeler tercih edildi. Detay veremesem de, ÖSO gibi unsurların havadan korunması gibi. Alana kara gücü sokamasak da bizimle çalışan güçlere havadan destek verilmesi. Eğit-donat faaliyeti de istenilen hızda olmasa da yapılır hale geldi. Nihayet, şartların getirdiği ortak bir zemin oluştu. Onun için de İncirlik Üssü de dahil olmak üzere koalisyonun içinde işbirliği yapılmasında mutabık kalındı.
Gelişen olaylar ve harekâtlarımız paradigmatik bir bakış açısıyla olmasa dahi şartları ortaya çıkarmıştır. Herkesin, gerek Türkiye’deki aktörlerin, gerek bölgedeki aktörlerin, bu noktayı doğru anlamasını ve şartları ona göre değerlendirmesini bekliyoruz. Tüm bu aktörler 23 Temmuz ile 25 Temmuz arasındaki şartların değişikliğini fark etmiştir.

TAŞIMALI OY KULLANMA
Seçimlerde silahlı biri köye gelip sizi tehdit ediyorsa, burada yapabileceğiniz şeyler sınırlı oluyor. Yapılacak şeyler sınırlı oluyor, en fazla başka bir yerde oy kullanmaya götürebilirsiniz ki bunu da YSK kabul etmedi. YSK, “Taşımalı oy kullanmayı, var olan seçim yasası bunu kabul etmiyor” dedi. Yeni bir hükümet kurulunca, kurulmadığı takdirde de diğer partilerle anlaşıp bu yasa değişikliğini yapmayı planlıyoruz. Oy kullanırken polis ve kolluk kuvvetleri, sandığa 100 metreden fazla yaklaşamıyor. Ama sivil giyimli bir militan kimsenin fark etmediği bir baskı uygulayabiliyor. Bu konuda alınması gereken tedbirler önümüzdeki dönemde alınmak zorunda.

KÜRT KORİDORU
Türkiye Kürt, Arap veya Türkmen koridoru gibi ifadelerden; Kürt, Arap tanımlaması ile herhangi bir şeyden rahatsız değildir. Suriye Kürtlerinden rahatsız olmadık, Suriye Araplarından olmadığımız gibi, Suriye Türkmenlerinden olmadığımız gibi. Ama hangi etnik gruptan olursa olsun terör ile Türkiye’yi tehdit eden, ister koridor olsun, ister salon olsun, ne adla anılırsa anılsın ona da izin vermeyiz sınırımızda.
Suriye içinde nasıl bir idari yapı oluşur? Suriye halkı, bu savaş sona erdikten ve rejimin baskılarından kurtulduktan sonra otururlar, bir karar verirler. Kabul etmeyeceğimiz şey Türkiye’nin sınırında yeni göçlere sebep verecek etnik bir temizliğin yapılması... Tel Abyad’dan Arapların çıkarılması ya da Cerablus’tan Türkmenlerin çıkarılması gibi... Ya da Bayırbucak’tan...
Süleymaniye’den yani Irak’ın Kürt bölgesinden bir çizgi çekin. Kerkük, Musul’un güneyinden, Haseke’nin güneyinden, Tel Abyad’ın, Cerablus’un güneyinden Bayırbucak’a kadar gelin, bütün bu coğrafya, şimdi koridor diye anılan bu coğrafya asırlar boyunca Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin, Müslümanların, Hıristiyanların, Sünnilerin, Şiilerin yan yana, iç içe yaşadığı bir coğrafya. Dolayısı ile bu coğrafyaya kimse tek bir etnik kimlikle bakamaz. Tek bir etnik kimlikle tanımlayamaz. Bu daha büyük çatışmaları beraberinde getirir. Onun için biz bu coğrafyaya, buranın barışı ve huzuru olmadan, Türkiye’nin iç huzuru sağlanamıyor. Onun için biz buradaki her gelişmeyi takip ederiz, etnik ve mezhepler arası yollarla barışı temin edecek çaba sarf ederiz ama herhangi bir etnik grubun diğerine karşı bir çatışma doğuracak tutum içine girmesini arzu etmeyiz.
Irak Anayasası tanımlandığı için Iraklılar tarafından, biz o bölgeyi adıyla tanıdık. Gayet iyi ilişkiler geliştirdik. Ama Suriye’de Suriye halkının bütününün tanıdığı, kabul ettiği bir anayasal tanım yok bu bölge için. Önce onlar bir araya gelip Suriye içindeki kendi Suriye halkı olarak tanımlarını koyarlar, sonra biz oluşacak her yapıya saygı gösteririz. Ama o vakte kadar bu tür de facto, emrivaki şeklindeki oluşumların zarar getireceği kanısındayız. Bu Suriyeli Kürtlere, Araplara yada Türkmenlere karşı ya da taraf olduğumuz anlamına gelmez.

ERKEN SEÇİMLE İLGİSİ YOK
(PKK ve IŞİD’e yapılan operasyonların erken seçimde tek başına iktidar için yapıldığı yorumlarının sorulması üzerine) Zamanlamayı biz tayin etmedik. Suruç saldırısını planlayıp da bir zaman tayin edilmiş olabilir mi? Suruç saldırısı ve PKK’nın saldırısına sessiz kalsaydık bu sefer de DEAŞ’la işbirliği ile suçlanırdık, PKK’ya ülkeyi terk etmekle suçlanırdık. Dört yıldır bize, “’Hard power’ı (kaba kuvvet) kullanmadan bunlar yapılmaz, Türkiye bu yüzden başarılı olamıyor” diyenler, bir anda niye kullanıyorsunuz sert gücü diye eleştiri getiriyorlar.
Türkiye niye DEAŞ’a sert bir tutum almıyor diye eleştiren arkadaşımız, bu sefer de “Türkiye savaşa mı sokuluyor” diye eleştiriyordu. Peki ne yapalım? Tepki verirseniz “Savaşa mı giriyoruz”; vermezseniz “DEAŞ’a yardım ediyorsunuz”... Bunun üçüncü bir yolu var mı? Bazı bedeller söz konusu olabilir ama bence çok doğru bir zamanlamaydı. Bizim elimizde değildi zamanlama ama bir müdahale kararı bağlamında çabuk karar verip etkin bir şekilde uygulamamız doğru zamanlamaydı. Bir hafta sonra olsa olayların nereye gideceğini tahmin etmek mümkün değildi.
Bana ilk anda sunulan hedeflerin tümü eksiksiz bir şekilde tasfiye edildi. O gece Cumhurbaşkanımız İstanbul’da olduğu için operasyon başlamadan önce aldığımız kararları kendisine telefonda aktardım. Bugün de (önceki gün) tabii şu hedeflere ulaşıldı diye konuştuk. Bugün itibari ile de insansız hava araçlarından hedeflerin son durumlarına ilişkin resimler de çekildi. Zamanlamayı biz tayin etmedik, teröristler saldırıları ile, hem PKK hem DEAŞ, ama o saldırılardan sonraki müdahalemiz ve zamanlamamız takdire şayan. Görüştüğüm her lider de aynı şeyi söylüyor.
Toplantı sonrasında MİT Müsteşarı’nı, Emniyet’i çağırdım. “Hiçbir uyuyan hücre şeklinde DEAŞ’lı dışarıda kalmayacak” dedim. Onun için topladık. DEAŞ’a operasyonun başladığı an, bildiğimiz bütün DEAŞ unsurlarını kontrol altına aldık. Çünkü bilemezsiniz ne yapacaklarını. Bu kararı almasaydık ne olurdu? O zaman da herkes bağırırdı, devlet nerede?