Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gazetedeki odamın ortasında genişçe bir sehpa var. Her gün gelen kitapların irili ufaklı kuleler oluşturduğu. Milliyet Kitap’ta tanıtılacakların yazarlara gönderilip kalanların köy okullarına gittiği... Ocak ayı girdiğinden bu yana kuleler Sabahattin Ali’ye kesti. Yeni yılın ilk günü itibarıyla kitaplarının telif hakkı kalkan Sabahattin Ali yayınevlerinin üçerli beşerli bastığı yazarların başında geliyor artık. Çoğu aceleye getirilmiş çirkin kapaklar, çok azı üzerinde en azından son bir yıldır çalışılan özenli baskılar. 5 ile 12 lira arasında değişen kitap fiyatları.

Haberin Devamı

Olan biteni hayretle izliyor, tartışmaları okuyorum bir süredir. “Ne var canım, kitapların teliflerini kızı Filiz Ali ve ailesi yeterince yedi” şeklinde kanımı donduran sözlere bile rastladım. Nasıl sert, nasıl hoyrat olunabiliyor bu kadar, hâlâ anlamış değilim. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ortada. Yazarın ölümünün üzerinden 70 yıl geçtikten sonra koruma süresi kalkıyor ve eserler kamuya mal oluyor. Yayınevleri artık izin almak zorunda kalmadan, telif ödemeden basabiliyor kitapları. Elbette bu bir tek Sabahattin Ali’ye uygulanan bir madde değil. Bazı ülkelerde 25 yıl olan bu rakamı tartışmaya açacak da değilim. Ama içime sinmeyen başka bir şey var.

Bu hafta birkaç kez konuştuk Filiz Ali’yle. Üzgün ve şaşkın. “Böyle olacağını tahmin etmiyordum” diyor: “Yapı Kredi kalibresinde birkaç yayınevinin kitapları basacağını düşünüyordum. Ama böyle bir hücum aklıma gelmemişti. Adını hiç duymadığım, Türkiye’nin farklı yerlerinden çok sayıda yayınevi birbirinden kötü kapaklarla baskıya verdiler kitapları. Neyi paylaşamıyorlar? Bu neyin acelesi? Sabahattin Ali pastası bu kadar mı büyük, bu kadar mı iştah kabartıcı? Bu baskı fırtınasının Sabahattin Ali edebiyatına ve okuruna ne faydası var? Bu kadar fütursuzca, telif hakkı biter bitmez aç bir şekilde kitaplara saldırılmasına üzülüyorum.”

O kadar haklı endişeleri var ki. Sosyal medyada bir yayıncının “Kitapların dilini sadeleştireceğiz” şeklindeki ifadesine rastlamış. Sabahattin Ali’yi sadeleştirmek ne demek? Yarın birileri çıkıp fazla uzun deyip kısaltılmış versiyonlarını basmak isterse, misal “İçimizdeki Şeytan”ın? Bugüne dek gözü gibi korumuş babasının kitaplarını. Bundan sonra bir denetim mekanizması da olmayınca ne tür edisyonlar çıkacak ortaya kim bilir? Etiket fiyatları da canını çok sıkmış Filiz Ali’nin. Düşük olmaları. “Koydukları fiyatlarla Sabahattin Ali’yi ucuzlaştırıyorlar” diyor. Fiyatların ucuz olması artık telif alamayacağı için kendisine sorun teşkil etmeyeceği halde. Benim de kulağıma çalındı bir yayıncının “En ucuz Sabahattin Ali’yi biz basıyoruz” dediği. Rekabet var tabii. “Daha çok kişi okuyabilecek böylelikle” gibi bir argüman da. Buna katılmıyor Filiz Ali: “Şimdiye kadar Sabahattin Ali okumamış biri artık 7 liradan satılıyor diye okuyacaksa, ben ne diyebilirim ki? Bana pazar yerlerinde akşam 5’ten sonra yerlere dökülmüş çürük domatesleri hatırlatıyor. O kadar çok üzülüyorum ki...”

Haberin Devamı

İçime sinmeyen şeye gelince... 1948’de öldürülüyor Sabahattin Ali. Bakanlar Kurulu kararıyla, o yıl iki kitabının yayımlanması yasaklanıyor. Korkudan diğer kitapları da basamıyor yayınevleri. Bu durum 1965’e kadar devam ediyor. Tam 17 yıl. Bir başlarına kalmış bir anne kız. Cenazelerini alıp, başına bir taş bile dikememişler. Bacası uzun yıllar korkuyla tüten bir evde yaşama mücadelesi vermişler. Yokluk ki, tarifi imkânsız. “Yok Bi’şey Acımadı ki?” adıyla yayımladığı anılarında eş dost yardımıyla parasız yatılı okuduğu yılları, bütün zarafetiyle ve serinkanlı bir şekilde yazar Filiz Ali. Kitabın adı bile ne kadar çok acıdığını anlatıyor aslında. Hâlâ da acıtıyorlar. Benim derdim o 17 yıl. Eşini kaybeden genç bir kadın ve 11 yaşında babası katledilen küçük bir kız çocuğuna 17 yıl boyunca kapatılan ekmek kapısı. Ama niyeyse bununla ilgilenen yok. Ben de biliyorum 2018’den 1948 çıktığında geriye 70 kaldığını. Ama o 17 yılı nasıl açıklar vicdanlı bir matematik? Mesele Filiz Ali 17 yıl daha telif almaya devam etsin meselesi değil. Burada bir duruş sorunu var. Türkiye’nin en kıymetli yazarlarından birine saygı gereği dikkate alınması, beklenmesi gereken bir 17 yıl.

Haberin Devamı

Bu kadar çok seviyor ve önemsiyorsak Sabahattin Ali’yi, elimizdeki tek vasiyeti olan sözüne niye saygı göstermedik: “Filiz, hiç üzülmesin”. Olan bitenle, yazılan çizilenlerle yeterince üzüldü Filiz, bugün 82 yaşında. Sormadan edemeyeceğim, sizin hiç babanız öldürüldü mü? Bazı şeyleri okumaya buradan başlamalı sanki. Aksi takdirde gerisi koca bir işlem hatası.