Fuat Bol

Fuat Bol

fuat.bol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dün olduğu gibi bugün de ülkemizdeki siyasetçiler, özellikle iktidarda olanlar (dün başbakanlar, bugün Cumhurbaşkanı) sürekli toplumun huzurunda olup, devamlı konuştular, konuşuyorlar ve konuşacaklar.
Bu durum ise, yalnızca bizim demokrasimize (gelişmekte olan) özgüdür. Batının gelişmiş demokrasilerinde her kurum ve kuruluş yerli yerinde olduğu ve hemen herkes görevinin bilincinde olup gereğini yaptığından, siyasilere fazla bir görev düşmez. Dolayısıyla çok konuşmazlar.
Yine bu durum, aynıyla medyalara da yansır; bizde gazetelerin birinci sayfaları siyasi haberlerle dolu iken, Batıdaki gazetelerin birinci sayfalarında çok az siyasi haberlere yer verilir.
Bundan dolayı da, bizdeki günlük gazeteler, siyasi olmak durumundadır.
Başka bir tenkit konusu da; Başkanın yalnızca siyasi konularda değil, hemen her konuda konuşup adeta ahkam kesmesidir.
Bir kere şu hususun üstünü çizelim ki, sorumlu mevkilerde olan hiç kimse, üzerine vazife olmayan konulara burnunu sokup o konularda konuşmak istemez. Burada bir parantez açıp, sorumsuz kişilerin her konuda ahkam kesip, mangalda kül bırakmamaları; bahsi diğer olup, kayda değmez..
Siyasetçinin boynunda davulu asmışız, müsaade edin de tokmağı da onun eline verelim!
Siyasetçiyi tüm yanlışlardan ve olumsuzluklardan sorumlu tutuyor ve lakin yapılmakta olan yanlışlıklara veya noksanlıklara karşı müdahalesini (konuşmasını) çok görüyoruz.
Herkes ve her kurum, kendi sınırları içinde haddini bilip görevini yaparsa, siyasetçi neden konuşsun ki? Ne diye müdahale etsin ki?
Bakınız; yargı kurumu, siyasetin vermesi gereken kararı (yerindelik) kendisi veriyor ve haddini aşıyor. Siyasetçiyi iş yapamaz kılıyor. Halbuki o işin hesabını halk, seçimlerde siyasetçiye soracak, yargı kurumuna değil.
Böyle bir durumda siyasetçi konuşmasa, halkın kendisine verdiği emanete ihanet etmiş olur.
Demek ki; bizim ülkemizde çok ihlal var, çok hak gaspı var, çok yanlış var; bu yüzden çok konuşuluyor.
Başka bir örnek vereyim: Siyasetçinin önünde başörtülü kızların öğrenim haklarının engellenmesi konusu vardı. Konu, insan haklarını olduğu kadar din hürriyetini de ilgilendiriyor. Bakıyorsunuz; insan hakları veya dini konularda mangalda kül bırakmayan ilgililerde çıt yok; konuşan da yanlış konuşuyor.
Elbette Cumhurbaşkanı ve Başbakan konuşmadan bu mesele halledilmeli. Başta Diyanet olmak üzere, ilahiyat fakülteleri, insan hakları savunucuları susunca, konuşmayınca; halk da çözümü siyasetten bekleyince, mecbur kalınıyor ve o konuda da Cumhurbaşkanı yahut başbakan konuşuyor.
Ayrıca, liderin bir görevi de gündem belirlemektir.
Aksi halde; ya kendisi gündem olur, ya da yapılan gündemlerin peşinde koşmak zorunda kalır! Bu durum ise, lider için bir noksanlıktır.
Bu durumu hazmedemeyip kızanlara ve hatta diş gıcırdatıp küplere binenlere, ufak bir uyarımız olacak: Buna alışmalısınız; ya kendiliğinizden ya da müsekkin alarak…
Zira coğrafyanın kader olması gibi, bu hal de, bu coğrafyanın kaderidir.
Not: Sevgili okuyucularımın Cumhuriyet Bayramlarını kutlar, esenlikler dilerim. F.B.