Fuat Bol

Fuat Bol

fuat.bol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ezan İslam dininin şiarıdır, alametidir, işaretidir ve gerçek manada Hakk’a davettir.

Yüksek sesle (insanlara işittirilecek kadar-hoparlör şart değil, hatta lüzumlu da değildir) inanmayanları inanmaya, inananları ise, birliğe-beraberliğe ve bütün ibadetleri içinde toplayan namaza davettir.

Namaz zikirdir ve ibadetlerin özüdür; namazda kul Rabbi ile konuşur ve O’na tazimlerin (saygı) en üstünleri ile ( konuşma-kıraat-, rüku ve secde) ibadet (kulluk) eder.

Böylece kulluğun en yüce makamına erişir, yaratılışının gayesine ulaşır.

Haberin Devamı

Ezan, topluca (cemaatle) bir ve beraberce ibadete çağırdığından; burada hem cenab-ı Hakk’ın birliğine ve hem de Müslümanların yekvücut olmaları gerektiğine işaret ve onları gafletten uyandırmak ve gerekli bir tenbih-ikaz vardır.

Ezan, dünyanın her yerinde asli dili ile okunur. Hangi dil ve renkte olurlarla olsunlar tüm insanlar, ezandaki bu ortak dili bilir ve anlarlar. Zira herkes tarafından kolayca tanınabilir ve ifade ettiği mesaj da yine herkes tarafından kolayca anlaşılır.

Ezanı, asli dilinden başka dillerde okumak, onu çığırından çıkarmak, saptırmak ve özünü dejenere etmektir. Bakın nasıl?

En başından söyleyelim ki; ‘Allühü ekber’in karşılığı Tanrı uludur demek değildir. Allah lafzı (kelimesi-sözü), ibadet olunmaya layık, kemal sıfatlarla muttasıf-noksan sıfatlardan münezzeh, tek ve eşsiz olan İlahın (Tanrı) has (özel) ismidir.

Görüldüğü gibi; ilahlık (tanrılık) isim değil, sıfattır. Cenab-ı Hakk Kur’an-ı kerimde , ‘ Bana Allah diye hitap edin’ buyuruyor.

Erbabınca malumdur ki, Allah sözünün çoğulu yoktur ve olamaz. Ama tanrı ve ilah kelimelerinin çoğulu vardır. Cahiliye devrinde Arapların tapındığı batıl ilahlar ve tanrıların adlarını bir bir saydığımız gibi.. ( Lat, Menat, Uzza vb.)

Allahü tealanın (99) güzel isminden birincisi ve hepsinin güzelliğini ve manalarını ve sıfatlarını içinde toplayanı Allah ismidir. Diğer bütün isimler ise, yalnızca kendi manalarını ifade ederler.

Şu halde; hiçbir isim ya da isimler Allah isminin yerini tutamaz ve o isim yerine kullanılamaz. Hatta bu isim (Allah), Allah’tan başkasına mecazen de olsa verilemez.

Haberin Devamı

Allahü tealanın zat ismi olan Allah kelimesi, zannedildiği gibi Arapça da değildir. Beşer lisanlarının sonsuz fevkinde (üstünde) bir kelime olup, onu, bizzat Allah kendine isim olarak vermiştir.

Yaratılan (mahluk), yani noksan olan insan; Yaratan (Halik) yani hiçbir noksanlığın atfedilemeyeceği (münezzeh) ve tüm kamil sıfatlarla donanmış; ekber ve ekmel (yegane en büyük ve yegane en üstün ve yegane tüm en kamil sıfatları toplayıcı) olan Allah’tan ne anlar? Ne kadar anlayabilir?

Ancak şu kadar: O’nun anlaşılamayacağını anladığı kadar!

İslam’ın derin (rasih) alimleri, Allah lafzının tasavvufi ve icazen (az sözle çok şey ifade etme) tefsirini (açıklama) ancak şu kadar yapabilmişlerdir: Yegane ibadet edilen (kulluk), hayrette bırakan ve zikri ile meşgul olunarak, huzura kavuşulan. Bu yüce ismin delalet ettiği mana çok büyük (azim) olduğundan, bunu, söyleyişte de ifade etmek (izhar) lazımdır. Allah, bu ismi ezelde kendisine vermiştir.

Haberin Devamı

Allah lafzı, cenab-ı Hakk’ın zatına (sahsına) delalet edince, mana itibariyle; beşer aklının alamayacağı derecede ‘büyüklük’ (ziyade azamet) bildirir. Bilen kalplere, o büyüklük dehşet saçar.

Bundan dolayıdır ki; Besmele-i şerifteki (Bismillahirrahmanirrahim) Allah lafzından sonra rahman ve rahim sıfatları zikredilmiştir. Böylece, dehşette olan kalplere rahmet ve merhameti bildirerek sükunet bahşetmiştir…

Son olarak: Ezanda geçen kelime-i tevhid-şehadet (eşhedü enlailahe illallah), kendisini teşkil eden kelimelerden başka (gayrı) kelimelerle söylenemez; nerde kaldı ki, başka lisanlara tercümesi kabil olsun!

Not: Neden mümkün olmadığını, başka bir yazıda izah ederiz. F.B.

Not: Bu yazıda; Seyyid Abdülhakim efendinin ‘Keşkül’ ismindeki yayınlanmamış eserinden faydalanılmıştır. F.B.