Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye’ye olası bir askeri müdahale, geçen hafta gerçekleşen G20 toplantısını esir aldı. G20’de ekonomi değil, Suriye’ye askeri müdahale konuşuldu. Ortak bir karar çıkmadı. Ülkeler bölündüler. Askeri müdahale yanlısı ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, biraz yalnız kaldılar. Genel eğilim, Esad rejimini kınamak, ama askeri müdahaleye, içerdiği riskler gerekçesiyle, soğuk bakmaktı.

Peki, ya AB?
AB, Suriye’ye askeri müdahale konusunda ne düşünüyor? Türkiye’yle ilişkilerini nasıl görüyor? Brüksel’de, uzman dostlarla bu iki soruyu konuştum.
Biliyoruz: Ankara, Türkiye-AB ilişkilerini dondurmuş ve rafa kaldırmış durumda. AK Parti hükümeti, AB’yi tümüyle unuttu; sanki Türkiye’nin AB ile bir ilişkisi yok gibi hareket ediyor.
Başbakan Erdoğan’ın, AB Bakanı ve Baş Müzakereci Bağış’ın, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun söylemlerinde ve gündemlerinde, Türkiye-AB bütünleşme süreci ve AB tam üyelik müzakereleri yer almıyor. Aynı durum Brüksel için de geçerli mi? AB de Türkiye’yi unuttu mu?
İlk önce Suriye’den başlayalım.
G20 gibi AB de Suriye’ye askeri müdahale konusunda bölünmüş durumda.
AB’nin zaten “ortak bir dış politika kimliği ve tutumu” olamıyordu. Suriye’de yaşanan insan trajedisine rağmen, bu durum değişmedi.
Tüm AB üye ülkeleri, ortak olarak, Esad rejimini, halkına yaptığı kimyasal silah kullanmayı da içeren zulüm için sert bir dille eleştiriyorlar. Bu eleştiriyi, AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, “kınama” olarak net bir biçimde ortaya koymuştu.
Ama, askeri müdahale konusunda, AB bölünmüş durumda. Hatta, AB içinde müdahaleye soğuk bakan ülke sayısı çok daha fazla. AB, BM uzmanlarının Suriye raporunun beklenmesine ve Rusya’nın, “Esad rejiminin elindeki kimyasal silahları uluslararası gözlemcilere bırakması” önerisine sıcak bakıyor.
AB, Rusya vetosuyla, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye askeri müdahale kararı alınmamasını olumsuz görmüyor.
BM, G20 ve AB, askeri müdahaleye olumsuz bakıyorlar. Bu şu anlama geliyor: Suriye’ye askeri müdahale olasılığı giderek azalıyor. Brüksel’de uzmanlar bu noktaların altını çiziyorlar.
Esad rejiminin yok ettiği insanlara karşı ahlaki sorumluluk vurgulanıyor.
Ama, askeri müdahalenin uluslararası yasallık ve meşruluk sorunu taşıması daha önemli görülüyor. Bunda, G20 gibi, AB’nin de Suriye muhalefetinin sorunlu yapısına ve Al Kaida gibi örgütlerin varlığına şüpheyle yaklaşmasının payı büyük. “Esad sonrası Suriye” sorusu, tüm yaşanan insan trajedisine rağmen, hala uluslararası toplum için yanıtlanmamış bir soru. Suriye krizinde, askeri müdahale yerini tekrardan diplomasiye bırakıyor gibi. Bu da olumlu bir gelişme.

Türkiye’yi kaybetmemeliyiz
AB’nin Türkiye’ye bakışına dönelim.
2013, Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlanması yılı olacaktı. Tam tersi oldu.
İlişkilerde yaşanan tıkanma daha da derinleşti. Yeniden canlanma yerini hayal kırıklığına bıraktı.
Bununla birlikte, Ankara’da, AB ilişkileri rafa kaldırılırken, Brüksel’deyse, Türkiye’nin önemi vurgulanıyor; “Türkiye kaybedilmemeli” düşüncesi hâkim; hala Türkiye’yi AB havzasına ve müzakere sürecine geri çekmek eğilimi ağır basıyor.
AB, müzakerelerin yeniden başlaması için çaba harcayacak.
AK Parti hükümeti demokrasi ve özgürlükler konusunda eleştirilse de, bu yılın İlerleme Raporu’nda, Türkiye-AB ilişkilerinin her iki taraf için de “yararlı ve önemli” olduğu düşüncesi dile getirilecek.
Umarım Ankara da Türkiye-AB ilişkilerinin yararını ve önemini tekrardan görür ve bu doğrultuda gerekli adımları atar.