Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yurtdışında, Kanada’dayım. Buradan, hem Toronto ve Ottowa’daki, hem de Washington’daki dostlarımla konuşuyorum.
Gazetelere bakıyorum. Televizyon kanallarında geziniyorum.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da çıkan gazetelere de bakıyorum.
Türkiye’ye ilgi çok azalmış durumda.
Son dönemlerde, Türkiye’ye ilginin bu kadar azaldığı bir dönemi gözlememiştim.
İran konuşuluyor. İran Cumhurbaşkanı Ruhani en öne çıkan isim. İran, her zaman gösterdiği başarılı diplomatik manevralarından birini daha yapmış gözüküyor. Gündemi yaratıyor, ilgiyi kendine çekiyor.
Suriye konuşuluyor, ama, Esad odaklı değil, muhalefet odaklı bir konuşma bu; hem de çok olumsuz bir konuşma. Suriye muhalefetinin ve özellikle El Nusra ve El Kaide örgütlerinin işlediği “insanlığa karşı suçlara” dikkat çekiliyor.
İran ve Ruhani gibi, Suriye’de de Esad, işlediği buna insanlık suçlarından sonra, yerini sağlamlaştırıyor.
İsrail ve Irak konuşuluyor.
Mısır, kendi iç işlerine bırakılmış. Mısır’ın, iki üç yıl daha, darbe sonrası kendi iç sorunlarını çözmediği sürece, bölge siyasetinde yeri ve ağırlığı olmayacak.
Bu ülkeler üzerine konuşulurken, Türkiye unutulmuş gibi. Türkiye sanki denklemin ve masanın dışında kalmış durumda.
Türkiye modeli yerini Türkiye ilgisizliğine bırakıyor.
“Niye” diye soruyorum. Türkiye’nin, başta ekonomik sorunları pek olmayan bir ülke olarak nitelenmesi, aldığım yanıtların ortak paydası.
Bu yanıt olumlu gözükse bile, aslında, ciddi bir riski de içeriyor: Kimse Türkiye’yi bölgede etkili olacak bir aktör olarak görmüyor, daha doğrusu görmek istemiyor.
Suriye ve Mısır krizlerinden sonra, Türkiye’nin bölgede etkili olmasına olumlu yaklaşılmıyor gibi. Türkiye modeli konuşulmuyor artık. Bu da, Arap Baharı ve Ortadoğu ekseninde, Türkiye’nin bölge siyasetindeki yerini ve rolünü kaybetmesi riski anlamına geliyor.
Çözüm Süreci’yle ilgili merak da azalmış durumda.
Gezi sonrası ortaya çıkan, “Türkiye demokratikleşecek mi, otoriterleşecek mi” sorusu, hala en çok sorulan soru.
İlk önce Rusya ve Putin’in Suriye sorununa diplomatik çözüm çıkışı, sonrası, İran ve Ruhani’nin Ortadoğu ve dünya siyasetine istikrar getirecek önemli çıkışları, Türkiye’ye azalan ilginin daha da azalması riskini ortaya çıkartıyor.
Türkiye’nin aktif dış politikası, ilgisizlik içinde durma noktasına gelebilir.
İç siyasetinin hızla 2014 seçimlerine kilitlenmeye başlaması da bu riski artırabilir.
Peki Türkiye ne yapmalı?
Bu ilgisizliğe tepki gösterip içe kapanmak ya da hala büyük Türkiye hayalciliğini sürdürmek hata yapmak anlamına gelir.
Buna karşın, Çözüm Süreci’ni ve AB tam üyelik sürecini canlandırmaksa, yapılması gerekendir.
Çözüm Süreci, ABD-İran ilişkilerinde yumuşama gibi, “Ortadoğu’da oyun değiştirici” nitelikte bir gelişmedir. Dahası, sürecin başarısı, Türkiye ekonomisine, %1 oranında ekonomik büyüme sağlayacaktır; demokrasiyi, birlikte yaşama kültürünü ve iç barışı güçlendirecektir.
AB sürecindeki canlanmayla birlikte hareket eden Çözüm Süreci, Türkiye’yi tekrardan etkili bir aktör konumuna getirme potansiyeli taşımaktadır, ki bu hayalci değil, fakat gerçekçi bir saptamadır.
İyi bayramlar.