Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ergenekon soruşturmasının artık hedeflerine doğru ilerlemekte olduğu 2009’un yaz aylarında, bu soruşturma ve sonrasında açılan diğer bütün soruşturmaları yakından ilgilendiren bir toplantı yapılıyordu.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yaz kararnamesi için toplanmıştı ve Ergenekon savcıları başta olmak üzere bugün firari durumda olan birçok savcı hakkındaki suç
duyuruları boyu aşmıştı.

Usulsüz dinlemeler, bilgisayarlara dosya yüklemeler, suç uydurmalar, özel hayata ilişkin verileri deşifre etmeler gizlenemez boyuttaydı.

Haberin Devamı

HSYK’nın bu savcılar hakkında ne yapacağı, işlem yapılıp yapılmayacağı ise temel soruydu.

O dönem yedi kişiden oluşan kurul, Adalet Bakanı ya da müsteşarının gelmediği toplantılarda karar alamıyordu.

Müsteşar toplantılara katılmayarak, karar alınmasını olanaksız kılıyor, toplantı gündemi de belirlenemiyordu.

Gündemin HSYK toplantısına odaklandığı o günlerde, bazı televizyonlar, “son dakika” başlığıyla yayına geçtiler.

“Son dakika” haberinin başlığı, “Korsan kararname hazırlandı” olarak belirlenmişti.

Neredeyse aynı cümlelerle yapılan ortak yayının başlıkları ertesi gün bazı gazetelerin de manşetiydi.

Cümlelerin her biri televizyonlardan tanıdık.

O tanıdıklığın sebebi, neresi olduğu hâlâ bilinmeyen cemaate ait bir merkezde hazırlanan
bilgi notuydu.

Başlıksız ve imzasız bilgi notunda, bakanlığın hazırladığı kararname taslağının karara bağlanacağı aşamada, bir kısım HSYK üyesinin korsan bir kararname hazırladığı, yargının hiçbir makamdan emir almayacağı, bu korsan kararnamenin hakimlik teminatına aykırı olduğu anayasal ve yasal hükümler sıralanarak anlatılıyordu.

“Kurulun bir kısım üyelerinin yasal olanak bulunmamasına rağmen kararname taslağı hazırlayıp, sayısal çoğunluklarına dayanarak diğer üyelere taslaklarını vermeleri ve bunu karara dönüştürme çabaları kanuna açıkça aykırıdır... Yasal dayanağı olmayan böyle bir taslağın görüşülmesi ve karara bağlanması mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatından ödün vermek anlamına gelecektir” diye biten bilgi notundaki cümleler habere dönüştürülmüş, bazı gazeteciler ise yanlarındaki “meslektaşlarının” ellerindeki kâğıttan yazdıkları haberi “atlamak” zorunda kalmıştı.

Haberin Devamı

Zira o bilgi notları bazı gazetecilere hiç gelmezdi, gelmiyordu.

Bilgi notlarında kimi zaman bir telefon tapesi, kimi zaman zahmet verilmesin diye başlık
ve spot haline getirilmiş bir “büyük skandal”, kimi zaman
bir fotoğraf vardı.

Ve bilgi notlarının geldiği gazeteciler de aynıydı.

HSYK ile ilgili bilgi notunun ekinde, yerleri değiştirilmek istenen savcılar da sıralanmıştı.

İlk sıralarda elbette Zekeriya Öz, Fikret Seçen ve Mehmet Ali Pekgüzel vardı.

Bilgi notuna göre KCK soruşturmasını yürüten savcılar da sıradaydı.

Kararnamede o isimlerin hiçbiri yer almadı.

O bilgi notlarından sonra yapılan haberleri dikkate almayan gazeteciler ise Ergenekonculukla suçlandı.

2010 referandumuyla HSYK’nın yapısı değiştirildi.

Bugün tutuklanan bazı HSYK üyeleri seçim için il il dolaşarak listelerle hâkim ve savcıları “ikna” etti.

Bilgi notları ise hep
devam etti.

Haberin Devamı

***

O bilgi notlarının gazetecilik olmadığını, o soruşturmalarda işlenen suçları suçlanma, soruşturulma, cezaevine konulma pahasına başka gazeteciler anlattı.

Hedefteydiler, hiç hedeften de inmediler.

Ancak anlatmaya devam ettiler.

Ağır bir baskı altında kısıtlı olanaklarla haber yapıyorlardı, barış yanlısıydılar ve haber kaynakları öyle bir merkezin bilgi notları falan değil,
gayet şeffaftı.

15 Temmuz’da da öncesinde de sonrasında da duruşları aynıydı.

Darbecilere de karşıydılar, çetelere de.

Ve ancak yetmedi.

Birçoğu birkaç gün önce işsiz kaldı.

Birçok televizyonun yayını eş zamanlı olarak kesildi, internetten yayın imkânları da ellerinden alındı.

Birçoğuna tebligat bile yapılmadı.

Yapılanlar da bir şey anlamadı.

RTÜK’ten gönderilen tebligatta, OHAL döneminde çıkartılan KHK’ya atıf yapılıyor, oluşturulan komisyonun 27 Eylül’de bir karar verdiği belirtiliyordu.

Şöyle diyor tebligatta:

“Yazımız ekindeki listede yer alan kuruluşların milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine aidiyeti veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı nedeniyle kapatılmasına karar verilmiştir. Buna göre ek listede yer alan kuruluşların karasal, uydu ve kablo veya varsa internet ortamındaki yayın faaliyetlerine son verilerek, 668 sayılı KHK uyarınca işlem yapılması hususunda gereğinin yapılması...”

Mesela çizgi filmleri Kürtçe yayınlayan Zarok TV’nin iltisakı ya da irtibatı nedir
belli değil.

Misal İMC ya da Hayat TV’deki hangi programdaki hangi ifadenin bu sonucu doğurduğu belli değil.

Diyelim ki böyle bir bağlantıya, propagandaya yol açacak program ya da kişi söz konusu, neden suçun şahsiliği değil de kurumun kapatılmasına karar verildiği belli değil.

YÖN Radyo’daki türkülerin nasıl bu sonucu doğurduğu belli değil.

23 kanal var listede, sorular da uzayıp gidiyor.

FETÖ’nün yürüttüğü soruşturmalarla, o yapıyla dün de bugün de mücadele eden, evet muhalif kimlikleri olan kanallarla o yapının kanallarının nasıl aynı kefeye konulduğunu anlamak mümkün değil.

Bütün bu soruların yanıtlarının da ortaya konulması gerekiyor.

Tüm bu soyut ifadelerin, “terörle topyekûn mücadeleyle” nasıl bir ilgisinin olduğunun da.

Ve bütün bunları rayına oturtmak da güç değil.

Hâlâ başka bir yarını inşa etmeye kararlı birileri varsa.