Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sadece kendisi için adalet isteyen hak savunucusu olamaz. Vergisini verdiği kurşunla öldürülen insanların hakkını da, dövülerek öldürülen askerlerin hakkını da, sonrasında haksızlığa uğrayanın hakkını da savunmak görevdir

Meselelere sakince, bir kenara çekilip, suyun akışını izler gibi bakabilmek için önce oturup sırtını bir ağaca, taşa, duvara dayayabilmek gerekiyor.
Güvende hissetmek, sırtından vurulmayacağını bilmek.
15 Temmuz’un üzerinden 1 yıl geçti.
O geceden bugüne yaşananlar ne kadar gerçekse, o gece yaşananlar da ölümü, yaralanmayı, sonrasının olmamasını her an düşündürecek kadar gerçekti.
Nedenleri, nasılları, niçinleri o an hiç düşündürtmeyecek kadar gerçek.
İşinden sıkılanların işlerini, yaşadığı evden sıkılanların evlerini, en yakınındakini çok özlediği o gece, birçok insan sırtından vuruldu.
Şehit yakınlarıyla görüşen ve adli tıp raporlarını inceleyen Ak Parti’nin çalışmasına göre, yaşamını yitirenlerin yüzde 47.5’i kurşunla öldürüldü, yüzde 21’i uçaklardan atılan bombalarla, yüzde 9’u tankların ezmesiyle, yüzde 6.3’ü helikopter ateşiyle, yüzde 4.2’si şarapnel parçasıyla.
Büyük kentlerin ortasında omuriliklerinden, başlarından vurularak öldürüldü, yaralandı insanlar.
İçlerinde 15 yaşında çocuk da vardı, 65 yaşında amca da.
Hakları, özgürlükleri savunan kimsenin görmezden gelemeyeceği o insanlardan geriye çok da iyi anlatılamayan hikâyeler kaldı.
Cesaretin ve mağduriyetin hakkını vermek lazımdı.
Çok da iyi anlatılamazdı zira artık her şeyin çok kısa sürede normalleştiği ülkede, herkes köşelerine çekilip, resimlere oradan baktı.
İnsanlar sırtından vurulmuştu ama sırttan vuranlar, zaten 2007’den beri herkesi sırtından vuruyordu.
Cezaevinde öldürüyordu, yaşayan bir ölü haline getiriyordu, sevdiklerinden ayırıyordu.
Bunu alışkanlık haline getiren FETÖ ya da ismi her neyse, operasyonlar kendilerine yöneldiğinde anlayış istemişti, kendilerine hukuksuzluk yapıldığını söylemişti, hâlâ söylüyor.
Ve hâlâ söyledikleri sadece kendileri.
Seslerine kulak verenlere karşı bile tek bir özür, tek bir özeleştiri, tek bir edep edip başını önüne eğme sesi gelmiyor.
Mağdur ettiklerinin bir bölümü ise buna rağmen ses yükseltti.
Bir bölümü de bütün ülkeye, “Bağırdık, sesimizi duymadınız” dedi.
Onlara da sadece, “Anladık” yanıtı verildi.
***
Sadece kendisi için adalet isteyen kimse hak savunucusu olamaz.
Sadece kendi mahallesine ışık isteyen, sadece kendi çeşmesine su isteyen...
Bu yüzden vergisini verdiği kurşunla öldürülen insanların hakkını da daha darbenin sabahında köprü üzerinde dövülerek öldürülen askerlerin hakkını da sonrasında haksızlığa uğrayanın hakkını da savunmak görevdir.
Yıllarca kollanarak devletin tüm olanaklarını kullanıp, 15 Temmuz’dan sonra da soruşturulurken yaptırım kriterleri taşıyor mu diye bakılanlar dururken, hiçbir kriter aranmadan sadece farklı görüşte olduğu için medeni ölü haline getirilmeye çalışılanların haksızlığa uğradığını söylemek görevdir.
Ve bütün bunları söylerken, “Devlet zaten sahip çıkıyor” demeden, 15 Temmuz’da kurşunla, tankla, bombayla yaşamları çalınan, yaşamlarının bundan sonraki bölümü ellerinden alınanların hakkını sürekli savunmak da görevdir.
Hak savunmak, zaten bu yüzden zor iştir.
Kime elini uzatsan, diğer yandan mutlaka ağır bir söz gelir.
Her dönem mağdurun yanında bulunan Ahmet Şık hâlâ hapiste, diğer gazetecilerle birlikte.
Her dönemin mağduru Veli Saçılık, gerekçe bulunmadan işsizleştirildiği için sokakta.
Cezaevinde Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi eylemleri, en kritik aşamaya gelmiş halde, sürüyor.
Eylemi, ancak yaptırımsız bir idari soruşturma konusu olabilecek insanlar ihraç edildi.
***
Hak savunuculuğu zor iştir.
Hele ki komplo teorilerinin hakikatle çatıştığı zamanlar.
Şimdi Büyükada’da rutin toplantılarından birini yapan hak savunucuları için yargının vereceği karar bekleniyor.
Tek bir kişiye zarar vermemiş insanlar, gizli bölmelerde toplantılarla, Türkiye haritasına bakıp ayaklanma planlamakla suçlanıyor.
Otellerdeki toplantılarına güç bela katılımcı bulan STK’lar bu kadar güçleri olduğunu bilse şaşardı!
Polis tutanağında, otelin hangi katında toplantının yapıldığı yazıyor ama “İstihbarat aldım” diyen, gizli bölmeden söz ediyor.
Katılımcılar, ne bir yere kaçmış, ne bir yere göçmüş insanlar değil, bütün faaliyetlerini açıktan yapıyor ama “Ben biliyorum” diyen, insanları ajanlıkla suçluyor.
Tek kaynak, ihbarda bulunan iki kişinin, “Bence öyle” görüşü.
Biri gizli tanık iki kişinin ifadelerinde sadece, “Polise telefonları, mesajları göstermemekten bahsediyorlardı” sözleri var.
Dün, gözaltına alınan hak savunucularının sorguları başladı.
Bilgilere göre, ifade verenleri de şaşırtan suçlama; FETÖ.
“Türkiye haritası açılmış” dedikleri, elle çizilmiş, STK’ların rutin çalışmalarında yapılan anlaşılmaz bir resim.
FETÖ’yle ilgisizlik bir yana, şu ana kadar ifadesi alınanlara sorulanlar, yargıyı beklemeden hüküm verenleri bile şaşırtacak nitelikte.
***
15 Temmuz, sadece 15 Temmuz değildir elbette.
İnsanları öfkelendiren; milat ilan edilen tarihten sonra bile, hatta devletin aldığı pozisyona rağmen, esaslı bir özeleştiri, karşı çıkışta bulunmayanların fütursuzca herkesi suçlayabilmesidir.
Hak savunucusu gibi gözüküp, kendi hakkından başkasına göz ucuyla bile bakmayanların, yaptırım bir yana, hâlâ köşe başlarında ağırlanması.
Ve ilacı hakikatle yüzleşme, bir arada yaşama kültürünün güçlendirilmesidir.