Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

››... Yozgat Çayıralan’a bağlı bir köyde, zihinsel engelli bir kadın yıllarca tecavüze uğramış, insanlar görmüş, duymuş, öğrenmiş ve susmuştu. Sadece o köyü kınayıp, ahlak ve namus üzerine büyük cümleler kuran, ancak olup biten ne varsa sessiz kalan büyük kalabalık gibi.

›› Bu yüzden savunma yapanlar, “Niye karşı koymamış, hoşuna mı gitmiş?” diye sorabiliyordu.
Susanlara sorduğunuzda da bu yüzden hikâyeleri bambaşka, ahlak ve namusla süslenmiş cümlelerle dinleyebiliyordunuz.

Siyaset bilimci Hannah Arendt, gerçek kötülüğü, “dehşetiyle insanı dilsiz bırakan bir hal” olarak tanımlar.
Ve kötülük normalleşmeye başladığında, çığlıklar, tepkiler, karşı koymalar mutlaka azalır.
Örgütlü kötülük işte tam oradadır.
***
Yozgat Çayıralan’a bağlı bir köyde, neredeyse tüm köylülerin bildiği “sır” nedeniyle ismi “altın kız” diye çıkan, 40 yaşındaki kadın Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi birkaç hafta önce.
Köyün büyük sırrı, kadının hamile kalması ve başka kentte yaşayan kardeşinin bunu öğrenmesiyle açığa çıkmıştı.
40 yaşındaki kadın, hamile olduğunun bile farkında değildi, karın ağrılarıyla gittiği hastanede söylendiğinde de anlamamıştı.
Çocuk doğdu, kadın uzmanlar tarafından konuşturuldu.
Köyün sırrı deşifre oldu:
Yüzde 50 oranında zihinsel engeli bulunan bir kadın, yıllar boyu köydeki çocuklardan yaşlı amcaya kadar birçok kişinin, birden çok defa tecavüzüne uğramış, sonunda hamile kalmıştı.
Devlet çocuğu korumaya aldı, mağdur kadının beyanları doğrultusunda biri kadın 12 kişi hakkında dava açtı.
DNA testine göre çocuğun babası henüz 18 yaşını doldurmamış bir çocuktu.
Kadının iç çamaşırındaki DNA izleri ise 70 yaşındaki, kadının babasının arkadaşı bir amcanındı.
İkisi çocuk 11 erkeğin, köyde, “altın kız” olarak anılan kadına sürekli “gittiklerini” neredeyse bütün köy biliyordu.
Kimse engel olmadı.
Dava açıldı, 200 nüfuslu köyde, 12 sanıkla birlikte 40’ı aşkın köylü tanık olarak çağrıldı.
***
Yozgat Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesi, önce sanıkların telefon kayıtlarını araştırdı.
Neredeyse hepsi kadının ev telefonunu onlarca kez aramıştı.
Tanıklar dinlendi.
Kimi kadının okula, kimi ahıra, kimi tarlaya götürüldüğünü gördüğünü anlattı.
Kimi, kadının evine gidenleri bildiğini söyledi, kimi, sanıklardan bazılarının kadının evine giderken arkadaşlarını da çağırdığını.
Doğan bebeği devlet korumasına alınan, çocuğunun bir çocuktan olduğunu bile sonradan öğrenen kadının “rızasıyla” birlikte olduğunu iddia etti sanık avukatları.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun avukatları ise kadının hiçbir şeyin farkında olmadığını ancak beyanlarının doğru olduğunu anlattı.
Adli Tıp’a gönderildi kadın.
Rapor, geçen hafta geldi mahkemeye.
Zekâ geriliği ancak hekimler tarafından anlaşılabilirdi.
Evet, normalde konuştuğunuzda anlamayabilirdiniz.
Ancak yanında uzun süre kalan mutlaka fark ederdi.
Sayı ve zamanla ilgili algıları sorunluydu.
Ancak insanları tanıyabilir, olayları anlatabilirdi, beyanları itibar edilebilirdi.
***
Son duruşmada, savcılık bu raporu da dikkate alarak esas hakkındaki mütalaasını açıkladı.
11 sanık için ceza, davanın tek kadın sanığı için beraat istendi.
11 sanıktan bazılarının 18 yıldan az olmamak üzere cezalandırılması talep edildi.
Bazı sanıklara 3 ile 33 yıl arasında ceza talebinde bulunuldu.
Sanıklar ve avukatları itiraz etti.
Kimi, “Madem suçluydum, neden 4 yıl beklemişler konuşmak için?” dedi, kimi, “Ben yardım için evlerine gidip geliyordum” diye savundu kendini.
Yaşlı amca, yaşını gerekçe gösterdi, “Ben sadece sırtına yakı yakıyordum” diye ifade verdi, bebeğin babası olan çocuk, “Beni arkadaşım götürdü kadının evine, ben de karşı koymadım” diye anlattı eylemini.
İlk tecavüze uğradığında kadına ilaç verilmiş olabileceğini anlattı bazı tanıklar.
Bazıları bütün köyün kadını “altın kız” diye çağırdığını.
***
Zihinsel engelli bir kadın yıllarca tecavüze uğramış, insanlar görmüş, duymuş, öğrenmiş ve susmuştu.
Sadece o köyü kınayıp, ahlak ve namus üzerine büyük cümleler kuran, ancak olup biten ne varsa sessiz kalan büyük kalabalık gibi.
Bu yüzden savunma yapanlar, “Niye karşı koymamış, hoşuna mı gitmiş?” diye sorabiliyordu.
Susanlara sorduğunuzda da bu yüzden hikâyeleri bambaşka, ahlak ve namusla süslenmiş cümlelerle dinleyebiliyordunuz.
Aile Bakanlığı’nın da müdahil olduğu ve sanıklar için ceza talebinde bulunduğu dava yakında bitecek.
Ahlakı dilde yaşayıp, içselleştiremeyen bir toplumun suskunluğuyla büyüyen kötülük mahkeme kayıtlarına geçecek.
***
Arendt, Nazilerin sembol isimlerinden Eichmann’ın yargılandığı duruşmaları izlediğinde, şaşırarak, adamın bir canavar olmadığını, kimseye nefret kusmadığını, gayet normal gözüktüğünü fark etti.
Psikologlar da aynı görüşteydi, binlerce kişinin vahşice öldürülmesinin sorumlusu Eichmann, gayet sıradan ve normal biriydi.
“Kötülüğün sıradanlığı” kavramını ortaya atarken, “kötülüğün görülür görülmez anlaşılmasını sağlayan niteliğini kaybettiğini ve böylece kendini kamufle ettiğini” yazdı.
Kötülük, artık görünmez ve normal karşılanır hale gelmişti.
Ve Arendt’e göre, bu normallik, bütün kötülüklerden, en kötüsünden, en dehşet verici olandan bile daha dehşet vericiydi.