Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye ile AB ilişkilerinde odak noktalarından biri, her zaman, “propaganda” maddesi oldu.

İlişki geliştiğinde değiştirilen madde, gerilediğinde yeniden değiştirildi.

Tıpkı TCK’nın 301. maddesi gibi.

Bir gün ifade özgürlüğü sayılanın ertesi gün suç sayılmasının nedenlerinden biri bu.

Bir diğeri de ifade özgürlüğünün ne olduğu konusunda bir uzlaşmaya varamamış olmak.

Şiddet çağrısı ve nefret içeren, insanlığa karşı işlenen bir suçu övme niteliğindeki ifadelerin bu özgürlük kapsamında olamayacağına kuşku yok.

Haberin Devamı

Ama bunun içine hangi ifadeler giriyor, orada derin bir görüş ayrılığı var.

İbre güvenliğe kaydığında, düne kadar övülen ve uyulan AİHM kararları yerli yerinde dururken, mahkemelerin yorumları değişiyor.

Üstelik öylesine değişiyor ki artık Terörle Mücadele Yasası’nın ya da ceza kanunun değişmesine bile gerek kalmıyor.

Dün söylerken alkışlandığınız, bugün suç sayılıyor.

Dün toplantı ve gösteri hakkı kapsamında sayılan, bugün terör sayılıyor.

İfade özgürlüğünün sınırını da “kamuoyunun nabzı” belirliyor.

Toplumun geniş kesimi tarafından meşru görülen neyse, özgürlüğün sınırı, söylenmesi istenen sözler olarak belirleniyor.

***

Tam 500 gündür işlerini isteyen insanlar, İnsan Hakları Anıtı’nın bile yasaklı olduğu Yüksel Caddesi’ne geliyor.

Anayasal özgürlük varken, Ankara Valiliği’nin “yasakladım” kararı dışında engel yokken, her gün bu insanlar gözaltına alınıyor.

Her gün pankartları yırtılarak, para cezası yazılarak salıveriliyor.

Düzce’de de durum aynı.

Israrla, bir müteahhidin inşaatıyla ilgili usulsüzlük raporu verdiği için şikâyet edilerek işini kaybettiğini söyleyen, ancak bu iddiası bir kez bile araştırılmayan mimar Alev Şahin, sadece oturarak hakkını aradığı yerde, ya gözaltına alınıyor ya yanına kadar gelip kendilerine aitmiş gibi İstiklal Marşı sınaması yapanlar tarafından taciz edilip, toplumun önüne atılıyor.

Ankara Siyasal’ın bin yıllık İnek Bayramı soruşturma konusu yapılıyor.

İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi, bildiriye imza atan akademisyenlerden biri için “propaganda” suçundan ceza verdiği kararının gerekçesinde, “Neden bunu söylemedin? Önce bunu söyleseydin” diyebiliyor.

Haberin Devamı

İlliyet bağı yok, kanıtlama çabası yok ama sanki yargı değil de münazara söz konusuymuş gibi, “Neden söylemedin?” denilerek, söylenmeyenden hareketle ceza verilebiliyor.

Bütün bu insanlara tek söylenen, “Şunun için de hak arasaydın, bunu da kınasaydın, bunu da yapsaydın.”

***

AİHM’nin, güncel mahkûmiyet kararlarının ana gerekçesi yargının duruma göre aldığı vaziyet.

Mesleğe başladıktan sonra tek günde Ankara’ya atanan yargı mensubu yakınlarının, oğlunu-kızını bulunduğu üniversiteye başkalarının hakkını yiyerek atayan rektörlerin, “etik” ve “mağdur” sayıldığı ortamda anlamlı gibi gözükmeyebilir ama elzem.

Ütopik gelse de yinelemek şart; yargının AB’ye, AİHM’ye, şuna buna bırakmadan, çerçevesi geniş standartları oluşturması ve kulaklarını tıkayarak kararlılıkla uygulaması gerekiyor.

İklime, rüzgâra göre, güneşin başka bir yönden doğduğunu söyleyebilenler için elbette şu an sorun yok.

Ama güneş hep aynı yönden doğuyor.