Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Caretta’lar, tekne turları, hafta sonları, yıllık izinler umurlarında olmaksızın, tüm doğallıklarıyla yüzüyor, besleniyor, yumurtluyor ve doğanın biçtiği rol neyse sorgulamaksızın yerine getiriyordu.

İnsanlar yaşam alanlarına gelip beton bloklarla doldurduklarında bir başka yaşam alanı oluşturdular. Tekneler, o yaşam alanlarına gelip, “Burada caretta’larla yüzebilirsiniz” anonsları yaptığında da ne olup bittiği çok umurlarında değildi.

Deniz büyüktü, paylaşılabilirdi.

İnsanlar, iyiden iyiye diplerine kadar gelip, günde 10 tekne yaşam alanlarına demir attığında biraz huzursuzlandılar.

Haberin Devamı

Tabiatları hırçın değildi, uzatılan yemeği aldılar.

Sonra bir kez daha aldılar. Demek ki buraya gelenlerin kendilerine yemek vermek gibi bir huyu vardı.

Sonra birkaçı vermedi, istediler.

Psikolojileri bozuk ilan edildi, yakalanıp ıslah edilmeleri gerektiği söylendi, “mağdurları” ağladı, bir tanesi, “Yakından fotoğrafını çekecektim, gelip ısırınca makineyle kafasına vurdum” bile dedi.

Bu coğrafyada hayat böyleydi, caretta’lar da bilmiyorlarsa öğrenmelilerdi.

Bir köşeye sıkışıp, izlemeye gelenlere “Hoş geldin” demeli, yüzmek istiyorlarsa onlarla yüzmeli, canları istediğinde yemek vermelerini hazmetmeli ve katiyen bu döngünün dışında hareket etmemelilerdi.

Neyse ki bu coğrafyada her şey çabuk değişir ve unutulur.

Caretta’ları “şimdilik” yuvalarından alınıp “ıslah” edilmekten kurtaran da nadiren olumlu sonuçlar da doğurabilen bu durumdur.

Genellikle ise bu durum büyük trajediler doğurur.

***

Misal, bütün Türkiye’yi yasa boğan Alperen.

Okul servisinde unutularak yaşamını yitiren Alperen Sakin henüz 3 yaşındaydı.

3 yaşında bir çocukla yaşamak şansınız oldu mu hiç?

Annesinin kolundaysa ejderha gelse zarar görmeyeceğine inanır, ejderhalara inanır, perilere, masallara.

Türkiye’de neyin nasıl işlediğini bilen okul sahibi ve eşi, onların söylediği gibi ifade veren suç ortakları, kamera kayıtları silinip, “Sizin de başınız yanar” diye tembihlediklerinde sorumluluktan da kurtulacaklarına inanmışlardı Alperen öldüğünde.

Haberin Devamı

İçlerinden bazıları ifade değiştirip de vicdanının sesini dinlemese öyle de olacaktı.

Öyle olacaktı zira, Okullardaki Fiziki Güvenlik Projesi askıya alınmıştı.

Askıya alınmıştı zira projenin sahibi Gündem Çocuk Derneği, nedeni bile söylenmeden, bir de üzerine “şüpheli” damgası vurularak KHK ile kapatılmıştı.

Gündem Çocuk Derneği’nin projesi okulda yalnız biçimde gönderildiği tuvalette başına lavabo düşerek yaşamını yitiren Efe Boz’un ölümünün ardından gündeme gelmişti.

Efe Boz’u hatırlıyor musunuz?

6 yaşındaydı Efe, aslında orada, hafızanızda bir yerlerde.

100’e yakın çocuk öldü Efe’nin ardından benzer nedenlerle.

Kimi okul kapısının altında kaldı, kimi okulun camından düştü, kimi serviste can verdi.

Milli Eğitim Bakanlığı ile protokol imzalayarak, özel veya devlet okulu, ayrım olmaksızın, tüm okullarda standart fiziki güvenliğin sağlanması için proje geliştiren Gündem Çocuk, maalesef devamını getiremedi.

***

Bir örnek de KHK ile ihraç edildikleri mesleklerini geri alabilmek için Yüksel Caddesi’nde başlattıkları açlık grevini cezaevinde sürdüren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça.

Haberin Devamı

Süper Kupa finalinde yaşananlar ve verilen cezalar malum.

Palalarla maça gelen, sahaya bıçak atan, bütün anlayışını ölüm üzerinden kurmuş kişilerin nasıl serbest kaldıkları da biliniyor.

Beşiktaşlı 10 taraftar ise Gülmen ve Özakça için “Yaşasın” dedikleri için tutuklandı.

Oysa daha aynı hafta, Ak Parti Sözcüsü Mahir Ünal, “Bunların ölmesini asla istemiyoruz. Biz diyoruz, ‘ölüm orucunu bıraksınlar, haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlarsa takipçisi olalım ama ölmesinler’. Bakıyorsunuz, terör örgütü bunların ölmesini bekliyor. Öldüklerinde bunun siyasi rantını kim toplayacak?” sözleriyle, “Yaşasınlar” dileğini açıkça söylemişti.

Bu bakış açısına, iddiaya katılırsınız ve katılmazsınız, ancak hiçbir iddiada bulunmaksızın aynı dileği tekrarlayarak, “Yaşasınlar” çağrısında bulunan insanları tutuklulukla cezalandırmak...

Söz bitiyor.

***

Kıyas yoluyla ya da belli ülkelerdeki olumsuz örnekleri tek başına örnek göstererek, kendi ülkendeki bir bozukluğu normalleştirme ve hatta bundan sonra da böyle olacağı konusunda kabullendirmeye çalışma, ilk devletlerden bu yana uygulanan bir yöntem.

Mutlaka kıyas yapılacaksa, bunu gelişmiş parametrelerle, bilimsel tekniklerle yapan kurum ve kuruluşların çalışmaları var, bakılabilir.

Beklenen de karmaşık değil.

Güvenlik ve yargı başta olmak üzere devletin omurgasını oluşturan alanlarda, kurumların, herhangi bir cemaate, herhangi bir aidiyete emanet edilmeden, insan hakları odaklı, insanı ve yaşamı yücelten bir anlayışla organize edilmesi.

Foucault, modern devletleri tanımlarken, modernite öncesi devletlerle ayrımı, “yaşam ve ölüm üzerindeki hak” kavramı üzerinden yapar.

Öldürme ve ölüm fermanları üzerinden gücünü gösteren devletin yerini insanı ve yaşamı yücelterek alan “modernite.”

Foucault’ya göre elbette bu da bir kandırmaca ve esasında birey üzerindeki iktidarı daha mutlak biçimde kurabilmenin yolu.

Bu kısmı da uzun konuşulur ama keşke yaşam yüceltilebilse de sıra tartışmanın diğer boyutlarına gelebilse...