Gülhan Şen

Gülhan Şen

gulhanstardis@gmail.com

Tüm Yazıları

“Kıyıyı gözden kaybetme cesareti olmayan insan, yeni okyanuslar keşfedemez” demiş André Gide... Aslında hepimize gereken tek şey, o ilk ‘cesaret adımı’ ve sonra keşfedebileceğimiz nice okyanuslar...

CESARETİN VAR MI KENDİNİ BULMAYA

Bir hafta önce Karabük Üniversitesi’ne söyleşiye gittim… Öğrenci arkadaşlar seyahat ve medya üzerine birçok soru sordu…Meraklarını gidermekten bir adım öteye geçerek, ilham vermek adına en çok ‘özgünlük’ ve ‘cesaretten’ bahsettim! Zira geleceğe baktıklarında hayallerinin peşinden koşmak için en çok ümide ve cesarete ihtiyaçları olduğunu biliyordum.

Kendin olabilmeyi başarmak
Hepimiz ‘biricik’ ve ‘benzersiz’iz hayatta! Bu kadar sıra dışı bir güzelliği sıradanlaştırmaksa, korkularımıza yenik düşmekten kaynaklanıyor bence. “Çevrem bu fikre ne der?” “Başarabilir miyim ?” “Böyle giyinsem komik duruma düşer miyim?” İşte bu tarz kaygılarla hep alışılmış ve onaylanmış olana çekilmeye başlarız zamanla, dolayısıyla ortalamaya ve sıradanlığa…
Oysa fark yaratan insanlar tüm dünya onlara karşı çıksa da doğru bildiğinden, inandığından şaşmayanlardır! Başka deyişle ‘kendi olabilmeyi’ başarmışlardır…

Korkuları yenmek
Güzel bir söz var: “Cesaret korkunun yoksunluğu değil, ona meydan okumaktır.” Gördüm ki içimizi ürperten, gözümüzde büyüttüğümüz, “Asla yapamam” dediğimiz şeyler bile o ilk ‘cesaret adımı’ndan sonra yerini heyecan, kendine güven ve zafer mutluluğuna bırakıyor.
Şikago’daki Willis Tower’da 412 metre yüksekte ‘The Ledge’ adı verilen cam balkonlar var. Aşağıdaki kocaman gökdelenler bile oyuncak gibi görünürken oraya ilk adımı atmak yürek istiyor! İlk önce bir titriyorsunuz, kanınız çekiliyor ve kıpırdayamıyorsunuz… Sonra alışıyor ve fotoğraf çektirmek için pozlardan poz beğeniyorsunuz. Oturarak, yatarak, amuda kalkıp baş aşağı çektiren bile gördüm!
Afrika ülkesi Benin’in Ouidah şehrinde bir tapınak var. Piton yılanlarına adanmış bir tapınak... Zehirli olmayan bu yılan türünü kutsal buluyor ve koruyorlar. Program çekimleri için buraya gittiğimde üç tane yılanı boynuma dolamak kolaycacık olmadı! Ama her insanda olan genel geçer yılan korkusunun aksine, zehirsiz bir yılana dokunmaktan korkmamın ne kadar ‘anlamsız ve temelsiz’ olduğunu düşündüm sadece…
Vietnam’da Amerikan ordusuna karşı savaşın kazanılmasındaki en önemli etkenlerden biri olan Cu Chi Tünelleri’ni bilir misiniz? Viet Cong askerlerinin saklandığı ve yaklaşık 150 - 200 km. boyunca uzanan, haritasının bugün bile çıkartılamadığı tünellerin nispeten güvenli kısımlarına turistler, rehber eşliğinde girebiliyor. Nefes almakta zorlandığınız, tek kişinin sürünerek geçebileceği kadar dar ve zifiri karanlık bir yere girer miydiniz?
İzleyicilerim, “Seni izlerken evde nefesimizi tuttuk” yazmışlardı o bölümden sonra. Haşa! Maksadım övünmek, “Aman ne cesurmuşsun” diye alkış almak değil.

Genetiğimizdeki üç fobi
Yukarıdaki bu üç örnekte insanların birçoğunun içgüdüsel olarak taşıdığı üç fobi var! Yükseklik korkusu (akrofobi), yılan korkusu (ofidiyofobi) ve kapalı alan korkusu (klostrofobi). Çağlar boyunca genetik olarak hepimize kodlanmış ve fiziksel olarak güvenliğimizi sağlamak için de az çok gerekli olan korkular bunlar. Hepsinden bende de var haliyle… Ama mantığımız kesinlikle güvende olduğumuzu söylüyorsa korkularımıza saplanmak kalmak yersiz değil mi?
Bence cesaret de tıpkı bilgi gibi öğrenilebilen ve kullandıkça çoğalan bir güç! Bu yüzden kullanmalı! Çoğaltmalı… Tedbiri, güvenliği elden bırakmadan çabalamalı hiç olmadı. Korkularınıza karşı verdiğiniz savaştan zaferle çıkınca göreceksiniz ki başkalarının saldırıları oyun gibi kalacak.
“Kıyıyı gözden kaybetme cesareti olmayan insan, yeni okyanuslar keşfedemez” demiş André Gide. Kanımca asıl okyanus insanın kendisi; en büyük cesareti de gerçekten kim olduğunu bulmak ve bulunca da sonuna kadar arkasında durmak için vermeli! Çünkü ‘kendin olabilmek’ paha biçilemez bir hazinedir!