Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CUMHU-RİYET Türki-ye’sinin en başarılı Dışişleri bakanları arasındadır merhum İhsan Sabri Çağlayangil.
Emniyet’ten, valilikten gelmiştir ama kariyerinin en pırıltılı yılları diplomasidedir.
Bunu -kolay beğenmeyen- diplomatlarımız da teslim ederler.
.......................
Şu satırların yazılışından birkaç saat sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump’la karşı karşıya gelecek.
Baş başa görüşme 20 dakika olarak planlanmış.
Psikoloji bilimine göre “kişi hiç dikkatini dağıtmadan bir konuya ancak 20 dakika odaklanabilir.”
Yani...
Baş başa görüşme bilimsel verilerle örtüşüyor.
Ama gene de...
20 dakika kısa süre...
Ta Çin’den kalkıp Kuzey Kutbu üzerinden sarkarak Washington’a kadar binlerce mil sadece 20 dakikalık görüşme için mi?
Sanırım bu 20 dakikanın üzerinde gerçekleşecektir Erdoğan-Trump baş başa görüşmesi.
Daha önceki kritik zirvelerden deneyimim odur ki “ev sahibi lider, konuk lidere özel ilgi gösterdiğinin, değerini takdir ettiğinin göstergesi olarak, görüşmeyi uzatır, programda belirlenen süreyi hayli aşar. Hatta böyle bir jesti daha güzel vitrinlemek için programda yazılı süre özellikle kısa tutulur ki sözgelişi 1 saat baş başa zaman geçirmek siyaseten iyi pazarlanmış olsun.”
Gerçi...
Daha sonra iki lider kurmaylarıyla birlikte yemekte de beraber olacaklar ama ilk aşamadaki “baş başa görüşme” en önemlisi.
Eğer Erdoğan ve Trump arasında bir “pozitif elektrik” oluşursa Türkiye - ABD ilişkilerindeki soğuk hava bahar iklimine dönüşebilir.
Ya tersi ?
Bunu düşünmek bile “akla zarar.”
.......................
Bu kritik eşiğin aşılması için öncelikle “iki lider arasında çözüm üretme iradesi” olmalıdır.
Yazının başında andığım Çağlayangil yaşam hatıralarının anlatıldığı kitapta şöyle diyor:
Masaya sorunu çözmek için oturursanız, çözersiniz. Amacınız çözmemekse, masaya oturmanız bir şey ifade etmez.
İsmet Paşa da (İnönü) “Masaya alıp vermek için oturulur. Bir şey vereceksiniz ki alacaksınız. Masaya peşin hükümlü oturulmaz. Eğer masaya peşin hükümlü oturursanız, o ‘ültimatom’ olur” derdi.
Bizde de “Almadan vermek Allah’a mahsustur” diye güzel bir söylem vardır.
Ancak...
Masaya oturulduğunda “alınan” ve “verilen” arasında adil denge olmalıdır.
Yani...
“Kazan-kazan” teorisi geçerlidir.
Eğer...
ABD buğulu cama parmakla yazılmışçasına “uçucu” güvenceler koyacaksa masaya, bunun değeri ve geçerliği olmaz.
“Yok” hükmünde kalır.
Hatta Çağlayangil’in İsmet Paşa’dan naklettiği “ültimatom” kadar değilse bile “dayatma” olur.
Ki... Dış politika deneyimi neredeyse “sıfır” denebilecek Başkan Trump’ın bile işi o noktaya getirmesi beklenemez.