Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TÜRKİYE’de seçim sandıkları kurulurken dış politikada bir rüzgâr eser.
Ve...
Recep Tayyip Erdoğan’ın yelkenlerini doldurur.
.....................
HATIR LAYALIM...
‘ - Davos’ta -İsrail’in “bilge Cumhurbaşkanı” diye andığı- Şimon Perez’e bir panelde “One minute” çıkışı.
Dönemin Başbakanı Erdoğan o söylemiyle İslam dünyasının kalbine dokunmuştu.
Müslümanların “kolektif duygularını” yansıtan “simge ses” olmuştu.
Başta Filistin olmak üzere Arap dünyasında doğan çocuklara “Erdoğan” adı veriliyordu.
Bu popülarite elbette Türkiye’yi de etkiledi.
AK Parti oylarının sıçrama yapmasında ciddi katkısı olmuştur.
- Mavi Marmara olayı...
Filistin’e insani yardım götürmek üzere Türkiye’den yola çıkan Mavi Marmara gemisine İsrail’in havadan ve denizden silahlı müdahalesi... Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın İsrail’e karşı sert ve dik tavrı da AK Parti oylarına ivme kazandırmıştı. ‘
.....................
ŞİMDİ...
“Cumhurbaşkanlığı Sistemi” için referandumda gene sınırların ötesinden bir güçlü rüzgâr patladı.
Bu sonuncusunun da “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti -MHP’nin referandum kampanyasında yelkenlerini doldurduğu, EVET oylarında en az yüzde 2 sıçrama yaptırdığı” siyaset gündeminde.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Almanya’daki Türk seçmene referandum için konuşma salonu verilmemesi ilk işaretti.
Dün seçime giden Hollanda bu işaret üzerine çok daha büyük “engel duvarları” yükseltti.
Çavuşoğlu’nun Hollanda semalarına girmesi yasaklandı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın -uluslararası hukuka göre Türkiye toprağı olan- Rotterdam Başkonsolosluğu’na girişi bile yasaklandı. Bakan Kaya uzun süre bekletildikten, “Hollanda’dan çıkmazsanız sizi içeri atacaklar” gibi “kaba” tehditlere maruz bırakıldıktan sonra, bir polis aracına bindirilerek sınıra götürüldü. Almanya tarafına bırakıldı.
Bu arada, Hollanda’da yaşayan Türklerin Rotterdam Başkonsolosluğu önünde toplanarak yaptıkları protesto gösterileri coplar, atlar ve köpeklerle dağıtıldı.
Bu görüntüler siyasi görüş ve parti farklılıkları olsun olmasın bütün milletimizin “ulusal gururuna” tecavüzdür.
Elbette yaygın tepki psikolojisi üretti.
Danimarka ve İsviçre’nin de referandum için kendi topraklarında Türk siyasetçilerinin toplantılarını yasaklaması ve engellemesi... Ardından AB’nin doruğundan bu yasaklara ve engellere destek açıklaması geldi.
“Ulusal gurur” tepkisi bunlara çok sert tavır koyan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “yeni artılar” üretti.
Özellikle de hâlâ “kararsız” olan kesimden...
.....................
ANCAK...
Siyasette “heyecan katsayısı” düştükçe bu tür “konjonktürel” yükseliş grafiği de duralar, hatta inişe geçebilir.
Avrupa son iki gündür üslubunu düzeltmekte.
“Tansiyonu düşürme eğilimini” hissettirmekte.
Ayrıca...
Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin bulundukları ülkelerde kendi gelecekleriyle ilgili “algılarını” da dikkate almak gerekir.
Son olaylar “İslamofobiyi Türk karşıtlığına” evirdiği oranda oradaki Türkler de bugünlerinden ve yarınlarından kaygı duyacaklardır.
Hisleri elbette kendi ülkesinin siyasetçilerine yapılan bu muamele nedeniyle tepki alevlerini yansıtıyor ama bir de “kendisinin ve çocuklarının yaşamlarını huzur ve güven içinde sürdürmek” mantığı var.
Onlar kendi iradeleri dışında birden patlayan bu yeni durumdan endişe duyuyorlarsa bu da bir başka matematik.
......................
EVET ya da HAYIR...
16 Nisan’da sandıklardan hangisi çıkarsa çıksın, bunu “demokrasi olgunluğuyla” şimdiden kabullenmek gerekir.
Başbakan Binali Yıldırım’ın göreve başlarken altını çizdiği “Düşmanları azaltacak, dostları çoğaltacağız” vaadi şu kampanya sürecinde de geçerli olmalı.