Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Amerika’da tepedeki siyasal boşluğun giderilip giderilmediğini bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan dün test etti. Bu görüşmenin ABD’nin bir türlü belkemiğini bulamayan Suriye stratejisine nasıl yansıyacağını önümüzdeki günler gösterecek. Trump’ın bir etkisi olacak ise bu ayrı tellerden çalan Savunma ve Dışişleri bakanlıkları arasındaki Suriye kavgasını durdurmak olmalıdır.

Savunma Bakanlığı’nı bakan değil, sahadaki generaller yönetiyor. Gerçi bakan olan Jim Mattis de Türkiye sevgisiyle yanıp tutuşan birisi değil. Türkiye üzerinden Irak’a geçmeyi bekleyen birliğin komutanı olarak 1 Mart tezkeresinin reddi haberini aldığında söylediği iddia edilen “Türkler bunu ağır ödeyecekler” sözünü doğrular şekilde, generallerin yaptığı PYD’yi ortak edinme hatasını onaylayan da o. Bu hatanın başlıca müsebbibi Orgeneral Joseph Voteli, Centcom’un 10 yıldır değişmeyen Irak-Suriye stratejisini uygulamakta ve ABD’yi Ortadoğu’da tutabilmek için her gün yeni sebepler uydurmaktadır. Bu askerin aklı, ancak terör koridoruna “Sınır Koruma Gücü” demekle sınırlıdır. Öte yandan, bölgedeki Özel Harekât kuvvetlerinin komutanı Orgeneral Tony Thomas ise ancak PYD-YPG güçlerine verdiği yeni ismin içinde “demokrat” kelimesi geçtiği için “Türkler açısından kabul edilebilir olduğunu” düşünecek kadar zeki bir kişi.

Haberin Devamı

Bu askerler Suriye’nin Fırat’ın doğusunda kalan tüm topraklarını sözüm ona Suriyeli Kürtlere verebileceklerini ve bunu Baas’ın, Irak’ın, İran’ın, Türkiye’nin kabul edeceğini sanacak kadar bilgi sahibidirler. 2016 başında PKK-PYD güçlerinin hâkimiyetindeki alan yüzde 14 iken, bugün (Afrin hariç) yüzde 35’e çıkmış bulunuyor.

Rus stratejistlerinin de mantık yürütme tarzları da Amerikalı generallerden daha farklı sayılmaz. Ruslar sanıyorlar ki şu ya da bu şekilde Suriye’de bir seçim yapılırsa, merkezi hükumet bu toprakları geri alabilir ve Suriye’de Irakvari bir gevşek federasyon ile Kürtlerle Arapların bir arada yaşaması sağlanabilir. Bu, PYD’nin yanına 5-6 bin kişilik iki grup daha katıp, bunlara Demokratik Güçler adını vermekle sorunun çözüleceğini sanan Amerikalının mantığından daha geri. Başka hiçbir itiraz olmasa bile PYD’ye bırakın Suriye’nin yüzde 35’ini vermeyi, bir karış bile alan bırakılsa, Türkiye’deki
4 milyon Suriyeliden bir kişi bile o bölgeye dönmez. Dolayısıyla bu çözüm, Türkiye açısından çözüm değildir.

Haberin Devamı

Suriye’yi bu çöküntüye hapseden Beşar Esad’dır. Kendi halkının 250 binini bombalayan bir kişiye lider denilemez. Aranan siyasal çözümde Esad’a kâh yer veren, kâh dışlayan ABD ve AB bir an önce aklılarını başlarına devşirip, özellikle Afrin sonrası hiçbir şeyin aynı kalmayacağını, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna da geçeceğini göz önünde tutarak hareket etmeleri şarttır.

Türkiye’ye yeni bir sınır çizemeyeceklerini anlamaları gerekir. Ama Hollanda Dışişleri Bakanı Halbe Zijlstra denen şahıs ile AB’nin Dışişleri Bakanı konumundaki Federica Mogherini’nin son demeçlerine bakarsanız, Avrupa’nın
bu anlayıştan hâlâ uzak olduğunu göreceksiniz.