Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Uluslararası siyasetçiler ve gazeteci-yazarlar, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Türkiye’nin olağanüstü hali kaldırması ve (kendi ifadesiyle) “parlamenterleri ve gazetecileri hapisten salıvermesi” talebiyle, gözetim altında tutulması kararının, Türkiye’nin AB üyeliğini tehlikeye attığı kanısındalar.
Bu üyelik zaten tehlikedeydi ve bu tehlike Türkiye’den değil, bizzat Avrupa Birliği’nden kaynaklanmaktaydı. 56 yıl önce, o zamanki Soğuk Savaş Avrupa’sının liderleri gerçekten hem ekonomik amaçlarla, hem de İkinci Dünya Savaşı sonrası geçerli olan Avrupa’nın güney kanadının korunması arzusuyla Türkiye’yi AB’ye tam üye yapmaya kararlıydılar. O zamanki gazete makalelerine bakarsanız, Türkiye de bu üyelikte sayısız faydalar görüyordu. Bu faydaların başında, sanıldığı gibi Avrupa ülkelerine daha fazla ihracat yapabilme veya vize almadan Avrupa’ya gidebilme yoktu. Zaten yılda 200 dolar döviz istihkakıyla, Avrupa’ya ne gezisi yapacaktınız? Tarım ürünlerimizi zaten satıyorduk Avrupa’ya; sınaî üretim alanında ise AB’ye satacak neyimiz vardı?
1951’de Avrupa Konseyi’ne kurucu üye olmak üzere başvurumuz ve 12 Eylül 1963’te o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na tam üyelik talebimiz, özellikle ve öncelikle “Avrupalı olma” arzumuzu yansıtıyordu. Rahmetli başbakanlar Adnan Menderes ve Süleyman Demirel bu arzuyu defalarca ifade etmişler ve Türkiye’nin “Batılılaşma” ve bunun somut belirtisi olacak olan “Avrupalılaşma” siyasetini gerçekleştirmek için bu üyelikleri vazgeçilmez adımlar olarak nitelemişlerdi.
O zamanki genel beklentiye uygun olarak, Avrupa Konseyi üyeliğimizin hemen gerçekleşmesine benzer şekilde AB üyeliği talebi de hemen karşılanmış olsaydı, bugün muhtemelen 15 Temmuz darbe girişimini yaşamamış olacaktık. Avrupa 80 milyonluk ekonomisi ve Avrupa kurumlarında üye bakımından çoğunlukta olan bir Türkiye’ye çoktan alışmış olacaktı. Ne içeride, ne dışarıda bu gelişmeyi önlemek için Türkiye’yi istikrarsızlaştırma çabaları olmayacaktı.
Hâlâ parlamento binasını bombalayanların, köprüde kendilerini kışlaya döndürmek isteyenlerin üzerine yaylım ateşi açanların darbe yapıp yönetimi ele geçirmek istediğini sanıyorsanız veya PKK’nın tarihsel uzlaşmaya üç parmak kala kazdığı hendeklerin özerklik çabasına yönelik olduğuna inanıyorsanız, şu yukarıdaki paragrafı çok anlamsız bulacaksınız.
Olup bitenler, PKK’nın hendek politikasından, DAEŞ’in saldırılardan 15 Temmuz kalkışmasına bütün komplolar bir amaca yönelikti: Bu durumlarda bir ülkenin atması normal güvenlik önlemlerinin AKPM ve AB kurullarına arayıp da bulamadıkları bahaneleri sağlamak. AKPM kararına esas teşkil eden, biri Norveç, diğeri Estonyalı iki üyenin raporlarını okursanız, taleplerinin Türkiye’de demokrasiyi ilerletmek değil, Türkiye’de kaosu derinleştirecek bir ortamı sağlamak amacına yönelik olduğunu göreceksiniz.
Ama 56 yıl sadece çok şey değiştirdi. Türkiye Batılı bir ülkedir ve bunu kanıtlaması için bir kuruma üyelik
belgesi göstermesi gerekmiyor.