Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İzlanda’da yanardağ patlayınca dünya allak bullak oldu. Doğa karşısında insanoğlu kimi zaman acınacak hale düşüyor. Depremlerde de böyle olmuyor mu? Ancak insanoğlu genellikle ya birbirine, ya da doğaya çok hunharca davranıyor.
Geçtiğimiz hafta Enerji Bakanımıza yapılan saldırıda, bakanın burnu kırıldı. Oysa demokratik ve uygar toplumlarda sorunlar kaba kuvvetle değil tartışarak, eleştirerek çözülüyor. Enerji konusunda Türkiye’de eleştirilecek konu mu yok? İstemediğiniz kadar! Türkiye’nin ekonomik sorunlarının temelinde enerjide dışa (yüzde 75) bağımlılığı yatıyor.
Doğaya verilen zarar da insanın ilkelliğinden kaynaklanıyor. Ve aslında kendine büyük zarar veriyor. Öylesine ki, dünya ısınıyor ve iklim değişiyor.

Tasarruf şart
Bundan birkaç ay önce bu konuda Dünya Bankası katkısıyla WWF (Dünya Doğal Hayat Fonu) bir rapor yayımlamış ama medyada çok az ilgi görmüştü. Rapor çözümlerini sıralarken öncelikle enerjide verimi sağlamaktan söz ediyordu. Yani üretilen enerji ile tüketim arasında tam bir bağ kurulması gerekiyordu. Daha doğrusu, yararı azaltmadan talebi düşürmenin yolları bulunmalıydı. Burada 2050’ye dek talebin yüzde 39 oranında azaltılması hedefleniyordu. İkincisi, raporda orman kaybının durdurulmasından bahsediliyordu. Üçüncü olarak da 2050’de enerjinin yüzde 70’inin düşük emisyonlu enerji kaynaklarından elde edilmesi amaçlanıyordu.
Ancak, fosil yakıtlardan çıkmak için diğer enerjilerin de depolanabilir hale getirilmesi gerekiyor. Bu arada, yüksek karbonlu kömür yerine düşük karbonlu gazın kullanılması ve nihayet karbon tutma ve depolamanın başarılması da son derece önem taşıyor.
Şimdi onca derdimiz varken, bu konu Türkiye için çok mu önemli diye sorabilirsiniz. Ancak öyle değil. Bundan 15 yıl önce Türkiye’de sera gazı emisyonları 170 milyon tonken, bugün 400 milyon tona çıkmış durumda. Elektrik üretiminde ortaya çıkan karbon dioksit emisyonlarının da bu dönemde yüzde 240 arttığı gözleniyor. Yani alarm çanları çalıyor.

Kirleten öder
Yenilenebilir enerji elbette ucuz değil. Ama konuyu tüm toplumsal yönleriyle değerlendirdiğimizde fosil kaynakların çok daha maliyetli olduğu ortaya çıkar. Türkiye ürettiği elektriğin 11 bin katı kadar güneş enerjisi ışınımı alıyor. Öte yandan, rüzgârda pek şanslı olmasa da, jeotermal enerjide dünyanın yedinci ülkesi sayılıyor. Fakat hâlâ elektriğin yarısını doğal gazdan üretiyor.
Öte yandan, 1997 yılında 180 ülkenin imzaladığı Kyoto Protokolü çerçevesinde 38 ülkenin saldığı ve sera etkisi yaratan emisyon gazlarını 2012’ye kadar ciddi ölçüde azaltması gerekiyor. Malum, karbon içeren yakıt yanınca karbon dioksit çıkıyor. Fakat bunu azaltmanın bir yolu da ekonomik, yani karbonun fiyatlanması ve ticaretinin yapılması. Yani herhangi bir ülke onu koruyamayıp atmosfere saldığında ödeyeceği fiyat da ona göre belirlenecek. Yani enerji değil, kullanım biçiminin fiyatlandırılması hedefleniyor.
İşte insanın doğayla mücadelesinin neticeleri! Mutsuzluğa doğru giden bir yol. Oysa insanın doğaya ve birbirine saygı göstermesi gerekiyor.