Mehmet Çelik

Mehmet Çelik

bizans@gmail.com

Tüm Yazıları

Yazar ve akademisyen Umberto Eco’nun “Gülün Adı” (1980) isimli ünlü romanında, Fransisken soruşturmacı William ve çırağı Adso katili ararken mutfaktaki gizli geçitten manastır kütüphanesine girerler. William ve Adso, şaşkınlık içinde karmaşık bir sisteme sahip bu dini kütüphanede Aristo’nun gülmeyi öven kitabının da bulunduğu bir dolu yasaklı kitabı da keşfeder.  

Kahramanlarımız birbirine merdivenlerle bağlanan birçok odanın bulunduğu labirent şeklinde tasarlanmış bu kütüphanede eğer dikkat etmezlerse rahatlıkla kaybolacaklarını anlayıp dehşete düşerler.  

Haberin Devamı

Eco, kitaptaki labirent bölümü için epeyce uğraşmış: “Bir başka ilginç olay da labirent olayı oldu. Bildiğim bütün labirentler –elimde Santarcangeli’nin güzel araştırması da vardı- açık labirentlerdi. Bunlar oldukça karmaşık ve dolantılarla doluydu. Ama bana kapalı bir labirent gerekliydi (Siz hiç açık bir kitaplık gördünüz mü?) Labirent birçok koridor ve iç salonlarla gereğinden çok karışık olsaydı, yeterli havası olmazdı. Oysa yangını beslemek için iyi bir havalandırma gerekliydi (çünkü, sonunda Aedifıcium’un yanması gerektiği benim için çok açıktı, ama kozmolojik-tarihsel nedenlerle şu da açıktı: Ortaçağ’da manastırlar kibrit gibi yanarlardı; yangınsız bir Ortaçağ öyküsü tasarlamak, alevler içinde düşen bir av uçağı olmaksızın Pasifik’te geçen bir savaş filmi tasarlamak gibidir). Böylece, uygun bir labirent kurabilmek için iki üç ay çalıştım; sonunda duvarlardaki yarıkları eklemek zorunda kaldım, yoksa içeride hep gereğinden az hava olurdu.“ 

Bir labirent olarak kitap

Ben de hem kalemi hem kitabı bir labirente benzetiyorum. (Elbette kalem denince aklıma önce dolmakalem geliyor. Dolmakalemlerde de mürekkep akışı için hava gereklidir ve ucun hemen altındaki damak kısmı bir labirente benzer.)  

Labirent düşüncesi oyalayıcı ve esrarengiz bir bilmece gibi görünebilir, oysa tedirgin edici yanı gizemli yüzünden daha baskındır. Ne zaman şöyle keyifle bir dolmakaleme uzansam aklıma tarihteki türlü olaylar geliyor. Sadece bir tanesi: Almanya’da 10 Mayıs 1933 gecesi 25 bin kitap yakılmış. Demek ki insan zihni de bir labirent gibi. 

Haberin Devamı

Aklımın uzantısı olan dolmakalemlerime bakıyorum. Zanaat ve sanatı ayrıştırmak gerekmiyor. Hepsi bir kitap gibi duruyor. Sayıca azlar ama mürekkep kadar çok fikir ve düş barındırıyorlar. 

Ortaçağ kütüphaneleri uzmanı Dr. John Ward, “Gülün Adı” romanını detaylı bir şekilde incelemiş ve romandaki hayali kütüphanede bulunan kitapların sayısının 85 bin civarında olduğunu hesaplamış. Dr. John Ward’ın “İskenderiye ve Ortaçağ’dan Getirdiği Miras: Kitap, Keşiş ve Gül” isimli enfes makalesini Dost Kitabevi’nin çıkardığı “İskenderiye Kütüphanesi” başlıklı derleme kitapta okuyabilirsiniz.  

Her şeyden önce bir okur oldum. Bunca yıl sonra anladım ki bazı kitaplar bir heyecanla elimizden tutup bizi gizli geçitlerden çıkartabilir. Karmaşık labirentlerden çıkmak ise zor hele labirent elinizdeyse çok daha zor. 

Görsel: Manastırdaki labirent-kütüphanenin çizimi İtalyanca baskının (2020) kapağında.