Mehmet Çelik

Mehmet Çelik

bizans@gmail.com

Tüm Yazıları

Tasarımcı ve heykeltıraş Burchiellaro’nun bir çalışması var ki, her gördüğümde hem yeniden görmüş gibi oluyor hem de Selçuklu ve Osmanlı mezar taşlarıyla bir bağ kuruyorum

İtalyan tasarımcı ve heykeltıraş Lorenzo Burchiellaro (8 Temmuz 1933 - 2 Ocak 2017) malzeme olarak metal (altın, gümüş, bronz, pirinç, alüminyum, çinko, kalay ve bakır) kullanmayı seven bir sanatçıydı. 

Her şeyin internette bulunduğunu zannedenler Lorenzo Bey hakkında çok bir şey bulamayacaklar. Karşılarına sadece eserleri çıkacak. Bizim zamanımızda eser vermiş ve göçmüş ama Lorenzo Burchiellaro hakkında çok fazla bilgi yok çünkü bir derviş gibi yaşamış, başını öne eğip çalışmış. Ben şunu bunu yaptım dememiş. 

Haberin Devamı

Lorenzo Burchiellaro ve saati

Bronz masa saatleri 

Daha da iyisi ömrünü sanatına vakfetse de “her şeyi ben biliyorum” da dememiş. Bir yerde “Heykel ve iç tasarım alanında metallerle 50 yıldan fazla çalıştıktan sonra ister bakır ister alüminyum, gümüş veya çinko olsun, her metalin doğasının derinliklerini anlamak için hâlâ keşfedilecek çok şey olduğunun farkına vardım” diyen Lorenzo Burchiellaro az bulunur her meraklı sanatçı gibi keşfetmenin ve öğrenmenin bir sonu olmadığını biliyordu. 

Burchiellaro’nun bronz ayna, pirinç vazo, bakır masa gibi çeşitli işlevleri olan eserleriyle ilk kez 2015’te karşılaştım. Özellikle bronz masa saatlerini görünce hem şaşırmış hem çok sevinmiştim. Sanat tarihinde böyle işlevsel çalışmalar pek görülmüyor diye düşünüyorum. Ancak Burchiellaro gibi sanatçıların işleri pek rağbet görmüyor, eserleri de ortalarda pek görünmüyor. Çoğu yontucu kültürel hazzın dışında bir işlevi olmayan, zamanla doğrudan bağ kurmayan heykeller yapar. Benzer şekilde saat yapımıyla uğraşanlar da önce zanaat ve tekniğe önem verir. 

Özellikle bir çalışması var ki her gördüğümde hem yeniden görmüş gibi oluyor hem de ister istemez Selçuklu ve Osmanlı mezar taşlarıyla bir bağ kuruyorum. Şule Gürbüz’ün “Öyle miymiş?” isimli kitabında altını çizdiğim satırlar geliyor akıma: “Ne taş sana dönüp bakıyor ne deniz ne gök ne mezar taşı ne şu çam ağacı. Herkes seni biliyor, herkes. Ama senin her şeyi bilmemeye daha bir ömür vaktin var. Hadi doya doya bileme. Ya da bilememeye doy, bu daha makul. Değil mi, biraz makul ol. Ağlayarak da olsa biraz makul ol.” 

Haberin Devamı

Böyle bir eserden herkesin zevk almayacağını bilmek de tuhaf geliyor bana. Gerçi zaten mekanik saatleri ve sanatı sevmek kolay değil, bir tekâmül süreci vardır. Başlangıçta her şey bir ağacın tohumu gibi son derece basit görünür, sonuçta bu da bir zevktir, saatlere veya eserlere bakar beğenirsiniz veya beğenmezsiniz olur biter. Her insanın geçmişinden gelen, kişiliğine uygun bir düzeyde olan ve zaten ana hatlarıyla oluşmuş bir kalitesi vardır. Bu minvalde mekanik saatler/sanat eserleri herkes için farklı noktalardan çıkılan bir yolculuk gibidir, bundan sonrası artık kişinin öğrenme ve gelişme azmine bağlıdır. 

Beğenmek için önce bilgiye eğilmek gerekiyor. Ancak yolculuğun seyir defterine eklenen, gördüğünüz ve göremediğiniz saatlerin/eserlerin çokluğu, azlığı bir yerde beğeniyi de etkiler. Fakat beğenimiz bu haliyle boş bir yüzeyden ibarettir, bir işe yaramaz, bütün bunlara okuduğumuz kitapları, tanıdığımız, sevdiğimiz ve sevemediğimiz insanları, resimleri, fotoğrafları, mimariyi, yazıyı, kalemleri, defterleri, çiçekleri, duvarları, bahçeleri de eklemeniz gerekir. 

Haberin Devamı

Bilmem dikkat ettiniz mi? Burchiellaro’nun saati, başını hafifçe eğmiş bir insana benziyor. Bu eğim beni çok düşündürüyor. Bir ara hat dersi alayım demiştim, günlerce uğraşmış ama daha ilk harfte yani elifin o ince eğrisini bir türlü yapamayınca olmuyor deyip bırakmıştım. Hat sanatı çok sabır istiyor doğru ama bu sadece sabırla ilgili değil, başka bir şey var. İşte o eğimde bu şeyi anlamıştım fakat elimden bir şey gelmiyordu. O eğri benden daha büyüktü. 

Lorenzo Burchiellaro’nun başını hafifçe öne eğmiş saati yeryüzünde bizden başkalarının da yaşamış olduğunu, bize benzediklerini ve ileride bizden başkalarının da yaşayacağını, onların da elbette bize benzeyeceğini bilmeye benziyor. Sanat/saat işte böyle bir şey, çok öğretici. 

Arkasında yüzlerce yıllık birikim taşıyan bir saatin bir sanat eserinin yanında insan olarak kaba saba durmamak için, bizim de kendimizi yeniden inşa etmemiz, kendimizi bu yolculukta yine bizzat kendimizin büyütmesi gerekir. Ne de olsa bazı şeyler zaman alır.