Mehmet Çelik

Mehmet Çelik

bizans@gmail.com

Tüm Yazıları

İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru,  

6 Ağustos 1945 sabahı saat 8.15’te bir Amerikan B-29 bombardıman uçağı, Japonya’nın Hiroşima  

kentine nükleer bir bomba attı. Patlama anında yaklaşık 80 bin kişi öldü. Üç gün sonra Nagazaki’ye de bir nükleer bomba bırakıldı ve yaklaşık 40 bin kişi hayatını kaybetti. Sonraki yıllarda radyasyon nedeniyle binlerce kişi aynı sonu paylaştı. İstatistikler olayları hafifletir, oysa her sayı bir insan anlamına geliyor. Dünya tarihi benzer kötülüklerle ve hepsi birbirinden acı olaylarla dolu.  

Haberin Devamı

Bugün Japonya’nın bazı müzelerinde 8.15’de durmuş ve artık sadece belirli bir anda takılıp kalmış binlerce saat sergileniyor. Kimi sağlam görünse de mekanizmaları kavrulmuş bu saatlerin bir daha çalışması mümkün değil, zaten tamir edilmesini de kimse istemiyor.  

Bir zamanlar su saatleri vardı. Tıpkı kum saatleri gibi zamanı güneşe bağlı kalmadan ölçmek için icat edilmişlerdi. Mekanik saatleri suya benzetiyorum. Bir bardak su gibi bileğimizde duruyorlar. İnsana benziyorlar, bazen bir işe yarıyorlar, bazen üzüyorlar, bazen sevindiriyorlar, bir sürü parçadan oluşuyorlar. Onlar da hastalanıyor, onlar da yıpranıyor ve bir yandan tuhaf hayatımıza tanık oluyorlar. Denizlerin devasa karanlık suları gibi her biri kişisel ve toplumsal tarihimizi görünmeyen arşivlere aktarıyor.  

(Saat taşıyan herkes bir arşivcidir.) 

Şimdi saat kaç

Nereye bakarsam bakayım insanın en çok kendisini önemsediğini görüyorum. Oysa kâinatta geçici bir noktacığın içinde bir noktacık olarak bazen haddimizi aştığımızın farkına varmamız gerekiyor.  

Keşke toprağın iyileştirme gücünü anlayabilseydik, keşke bakışlarımız kuşların bakışlarına yaklaşabilseydi, keşke suyun derinliğine sahip olabilseydik. Bir yanardağ gibi olmak çevreye sadece felaket getiriyor.  

Bazen saatin kaç olduğunu bilmek iyi gelmez. Böyle zamanlarda saati ters çevirip ona bakmak daha iyi. Çünkü her şeyi bilemeyiz ve her şey olamayız. 

Saatin kaç olduğunu bilmiyorum. Bir bardak su ve eski bir saat düşünmek için yeterli. Yine de her şeyi çözemiyoruz, karanlıklara karışıyor düşünceler.  

Haberin Devamı

Eli kalem tutan herkes bilir bazı konularda yazı yazmak veya konuşmak zordur, “bir hayalim var” diyerek güçlü bir sesle ve heyecanla söze başlasanız bile gerisi getirmek kolay değil, zaten tarihte çok az kişi bunu başarabilmiştir.  

Çok sevdiğim şair Matsuo Başo (1644-1694), bir haiku’da (5-7-5 hece ölçüsüyle yazılan dünyanın en kısa şiir türüdür) şöyle demiş: 

“Elimde olsa düşen kiraz çiçeği gibi yazardım.”

Haftanın Kitabı

Zamanın kültürel tarihi

Şimdi saat kaç

Kitaplığıma bakıyorum da bazı harika kitapların karanlıkta açan bir çiçek gibi görünüyor. Tıpkı ““Tik Tak: Zamana Kaçamak Bir Bakış” (Ayrıntı Yayınları, 2003) gibi nasıl olup da yayımlanmış diye her defasında çok şaşırdığım bir kitap var mesela. Özgün adı “Empires of Time” (“Zaman İmparatorlukları”) olan ve Türkçeye “Zamanın Kültürel Tarihi” (Ketebe Yayınları, 2021) olarak çevrilen bir kitap var ki tam olarak bu türden çok önemli bir eser. “Takvimler, Saatler ve Kültürler“ alt başlığını taşıyan kitabın yazarı 1938 doğumlu Dr. Anthony Aveni, kendisi arkeoastronomi (veya kültürel astronomi) alanının gelişmesinde payı olan bir antropolog ve astronom. Kitapta özellikle takvim kültürüne dair şaşırtıcı bilgiler var. Sayfa sayısına ve büyüklüğüne hiç bakmayın derim öylesine güzel ki polisiye bir roman gibi zevkle okunuyor.  

Haberin Devamı

Dr. Anthony Aveni 40 civarında kitap ve 300 kadar makale yazmış çok çalışkan bir bilim insanı. “Zamanın Kültürel Tarihi” kitabında zaman kavramının her toplum için aynı şeyi ifade etmediği örnekleriyle anlatılıyor. Ayrıca saatleri, günleri ve haftaları ölçme/tanımlama biçimlerinin de sürekli değişim gösterdiğini arkeolojik verilere ve insanlık tarihinin dönüm noktalarına ışık tutarak açıklıyor. Bu vesileyle geç de olsa çevirmene Sinan Coşkun ve kitabın editörü Murat k. Murat’a teşekkür etmek isterim. “Zamanın Kültürel Tarihi” saatlere ve takvimlere meraklı her okurun kitaplığında olmalı.