Mehmet Çelik

Mehmet Çelik

bizans@gmail.com

Tüm Yazıları

İngiliz “The Guardian” gazetesinde, 5 Ocak 2007-11 Temmuz 2009 tarihleri arasında her hafta bir yazar, şair, oyuncu veya yönetmenin yazı odasının fotoğrafı ve görsele eşlik eden kısa bir yazı yayımlanırdı. (Çizer olduğu zaman sayfanın adı değişir, “Çizerin Odası” olurdu.) Bu fotoğraflarda sanatçı görünmezdi, sadece yazı odası olurdu. Çok güzel bir projeydi. Ben de merakla bekler, gazeteye kavuşunca fotoğrafı uzun uzun inceler, sayfadaki kısa metni okuyup anlamaya çalışırdım.

Çalışma odası fotoğraflanan sanatçı neredeydi peki; tabii ki fotoğrafa eşlik eden yazıda. Metinler kısaydı, ama odanın (masanın, sandalyenin, kitaplığın, pencereden görünen manzaranın) öyküsünün yanında yazı yazmanın sırlarını da anlatırdı. Her yazı odası diğerinden son derece farklıydı. Kaotik çalışma düzenine işaret eden odaları-masaları daha çok severdim.

Haberin Devamı

Masa: “Milliyet” gazetesinde arşivci olarak çalışmanın en güzel yanlarından biri sadece ulusal yayınlara değil, yabancı süreli yayınlara da erişebilmenin kolay olmasıydı. Birinci katta “Fotoğraf” bölümünün hemen yanında “Dış Haberler” vardı. Orada büyükçe bir masa sadece yabancı gazetelere ayrılmıştı. İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyan gazeteleri okunduktan sonra orada biriktirilirdi. Gelip giderken masaya iştahla bakar, karışıksa ve vaktim varsa en eski tarihli gazete en altta olmak üzere hızlıca düzenlerdim. Zaten gazete çok çabuk çoğalan bir canlıdır. Bir ay geçtikten sonra atılacak eski gazeteleri alır, ilgilendiğim yazıları keser, ileride cilt yapılmak üzere A4 sayfalarına yapıştırır, daha sonra kolay tasnif etmek için dolmakalemle yazının konusunu, tarihini ve yayının adını yazardım.

Amerikan gazetelerinde çok ilginç ayrıntılar vardı. Özellikle önemli kişilerin ölümlerinin arkasından yazılmış, detaylı bilgilerin olduğu “Obituary” sayfası daima ilginçti. İngiliz gazeteleriyse yazı tipinden fotoğrafına kadar biraz soğuktu, sayfalarını da donuk bulurdum, ama “Yazarın Odası” gibi güzel konuları işleyen cazip sayfalar da hep onlardan çıkardı. Fransız gazetelerinden “Le Monde” tarz sahibiydi, ama sıkıcıydı; fotoğraf azdı ve sayfalar yazıyla doluydu. Fransızca bilseydim başka türlü düşünür, bu ara başlık bile olmayan yazıları tuhaf bir zevk alarak okuyacağımı tahmin ederdim.

Haberin Devamı

Fotoğraf Tabloid boy “Liberation” ise çok eğlenceli bir gazetedir, çünkü birinci sayfadan itibaren inanılmaz güzellikte fotoğraflar ve çizimler vardır. Bence fotoğraf meraklısı için “Liberation” bir hazinedir. Sayfa düzeni gibi her gazetenin fotoğraf anlayışı da farklıdır. Öyle ki birinci sayfada bazen bulanık fotoğraflar bile yayımlanırdı, bir kısmını saklıyorum. Bazı fotoğraflarsa daha uzaktan ilgimi çeker, şaşkınlığı atlattıktan sonra bilgilere baktığımda daha önce sadece dergilerde ve kitaplarda gördüğüm Henri Cartier-Bresson (HCB) gibi anıt fotoğrafçıların isimleriyle karşılaşırdım. ([1] “Liberation”, HCB vefat ettiği zaman kapaktan son sayfaya kadar her habere sanatçının uygun bir fotoğrafını koymuş, ayrıca HCB özel eki çıkarmıştı.)

Ünlü İtalyan fotoğrafçı Paolo Pellegrin’in işleriyle de yine önce Fransız gazetelerinde karşılaştığımı hatırlıyorum. Ufuk çizgisine aldırmayan rahat tavrı, siyah beyaz çekmekte ısrar ettiği fotoğraflarındaki şaşırtıcı dramatik hava allak bullak etmişti beni. Sonraki yıllarda ne yaptıysa takip ettim. Pellegrin hep şaşırttı [2] beni, bir gün savaş bölgesine gidiyor, bir başka gün moda fotoğrafları çekiyordu.

Haberin Devamı

Oda: Yazıhaneye, yazının odasına bir kez daha bakıyorum; orada her zaman bir fotoğraftan fazlası vardır. Bazen dededen kalma bir saat bulunur köşede, bazen en yakın pencereden uzakta duvara dayalı bir masa vardır. Bazen bir tahta parçasını koltuğun kenarlarına dayayıp orada çalışır insan.

Abartmayalım, her yazı yazanın bir odaya ihtiyacı yoktur, denebilir; ne de olsa en sevdiğim yazarlardan Ursula K. LeGuin onlarca kitabı mutfaktaki masasında yazmıştı. “Ben her yerde yazarım, yeter ki bilgisayarım yanımda olsun veya bana sadece kalem ve kâğıt yeter” diyenler de var. Her yerde yazılır elbette, fakat bu durum geçici bir çözüm sadece, her yazının bir yuvaya ihtiyacı ve kendine özgü bir saati vardır.