Mehmet Gündem

Mehmet Gündem

mehmet.gundem@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ramazan ve oruç adeta bir buluşma mevsimi. Evler, çadırlar, oteller... Sofralar kuruluyor ve insanlar akın akın geliyorlar. O kadar çok davet var ki yetişemiyoruz. Hem de Türkiye’nin dört bir yanından...
Önceki akşam bu önemli buluşmalardan birisi İstanbul Yeşilköy Polat Otel’de gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayelerinde “Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu” tarafından düzenlendi.
Program Suat Hoca’nın Kuran’ı Kerim’den “Ey Ehli Beyt, Allah sizden her türlü kiri giderip, sizi tertemiz yapmak istiyor” ayetlerini okuyarak başladı. İftarlarını açan konuklar Derviş Tur Dede’nin lokma duasına iştirak ettiler.

Devletten iki talep
Dede, duanın sonunda, “Buraya çıkmışken iki şey istemeden inmeyeceğim” dedi ve “Cem evlerinin statü meselesini çözün” talebinden sonra, 3. köprüye Yavuz adının verilmesinden Alevilerin duyduğu rahatsızlığı belirtip, “Sayın Cumhurbaşkanım, erdem gösterin de köprüye hepimize köprü olacak ortak değerimiz Yunus’un adını verelim” dedi.
Bu talepler salonda alkışla, protokol masasında da tebessümle karşılandı.

Devletin tebessümü
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de alkışlarla geldiği kürsüde, “huzur” arayışından bahsetti, çevremizde yaşanan olumsuzlukları hatırlattı, birliğin, kardeşliğin, bütünlüğün gücüne vurgu yaptı ve “Bütün problemler birbirimizi bilmemekten ve ülkenin gerçeğini tanımamaktan kaynaklanıyor. Birbirimizin değerini bilelim. Devlet sorunları çözmek için var, siz dertlerinizi dile getireceksiniz, devlet çözüm arayacak. İleri demokrasilerde başka türlü olmaz. Bugüne kadar çok şey yapıldı, fakat daha alınacak çok da mesafe var...” dedi.
Devlet ile vatandaş konuşuyor.
Hatta vatandaş konuşuyor devlet dinliyor. Vatandaş bir hak olarak talep ediyor, devlet de mazeret üretmek yerine çözüm için kafa yoruyor.
Güzel bir tablo.
Devletin insana benzediğini, düşündüğünü, duygulandığını, empati yaptığını görmeye başladık.
Çatık kaşlı, sorunların üzerini örten, buyurgan yapının izleri siliniyor.
Alevilik 1995’ten beri ilgi alanımda. Anadolu’yu dolaştım, Hacı Bektaş’a gittim, yüzlerce konuşma dinledim, cemlere katıldım, dedeler tanıdım ve ‘yaşayan Aleviliği’ yerinde gördüm. Alevilik, içindeki bütün renkleriyle birlikte varolan güçlü bir yapı.
Tek bir Alevilik yok ve olamaz. Aleviler var ve sorunları da var.
Alevilik, Türkiye için hem avantaj hem de dezavantaj. Yani, sorunları çözülmüş bir Alevi kitlesi, Türkiye’nin “büyük güç”lerinden biridir. Sorunları ciddiye alınmayan, yok sayılan, horlanan bir Alevi kitlesi de aynı oranda yeni sorunlara açılan bir kapıdır.
Çünkü, içte ve dışta, kapanmamış yarayı kaşımak için fırsat kollayanlar var. Toplumsal değişim ve toplumsal seviye, devleti de belli bir anlayışa, olgunluğa eriştiriyor ve hepimiz “sorunlar çözülmeli” diyoruz.
Kim ve ne olduğumuz önemli değil, vatandaş olmamız, ciddiye alınmamız için yeterli.
Çok farklı etnik yapı, inanç ve kültür dünyasından oluşan Anadolu, farklılıkları zenginlik görerek yeniden birlik, dirlik, dayanışma ve kaynaşma içinde yaşamayı başarabilmeli.
Bu konudaki bilinç ve duyarlılıkları geliştirmeye ihtiyacımız var.
Devlet artık kurnazca mazeret üretmiyor, samimi çareler arıyor.
İftardaki buluşma bana bunları hatırlattı. Fakat dünyaya mesajlar vermekten vazgeçip birbirimize doğru yürüsek ve birlikte çalışsak daha iyi olacak. Ramazan’da olduğu gibi Muharrem ayında da, sofralar kurulmalı, buluşmalar sürmeli...
Yakınlık yakınlaşmaları artırır.
Yeter ki kimse kimseyi sorgulamasın, dönüştürmeye çalışmasın.
“Can” olabilirsek birbirimize...
İri de oluruz, diri de oluruz.

Sloganlaştırma tehlikeli
Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli. Ne kadar da çok zikrediliyor bu isimler. Adlarını zikrettiğimiz kadar, inanç, düşünce ve öğretilerini de idrak edebilsek. Öyle hızlıca “hoşgörü”, “muhabbet”, “kardeşlik” deyip geçmesek...
Sloganlar tehlikelidir. Alevilik de bir slogan düzeyine indirgenmemeli, sloganlarla Alevilerin sorunları da çözülmüyor. Devlet, irade gösterip “Alevi açılımı” sürecine dönüp bir kere daha bakmalı.
Cumhurbaşkanı Gül’ün o sofrada olması, “yetmez ama evet” durumudur. Zeynel A. Erdem, iftarı; “Kardeşliğimizi derinleştirmeye doğru atılan bir adım” olarak tanımladı ve ardı ardına “bir” olduğumuz konuları sıraladı. Allah bir, Peygamber bir, vatan bir, tarih bir...
Haklı, fakat sorunlar çözülmeden kardeşlik derinleşmiyor artık...
Bir Sünni olarak, “ama benim de sorunlarım var” diye düşünmedim dün akşam. “Alevilerin de sorunları var ve çözülmeli” dedim.
Ne zaman, kendimizi önemsediğimiz kadar “öteki”ni de önemsersek, işte o zaman her sorun için çözüm çok yakın demektir.
‘3. köprüye Yavuz adını vermesinden dolayı Cumhurbaşkanı’nın katıldığı iftara katılmayacaklar’ haberleri dün dolaşsa da, Aleviler ve Sünniler “kardeşlik” için Polat Otel’deydiler.
Biz de öyle...