Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçenlerde bir Fransız kanalından, teniste dünya kupasına eş sayılan Davis Cup karşılaşmalarını izliyorum.
Hırvatistan’da gerçekleşen Hırvatistan (Coric) Fransa (Gasquet) mücadelesinin molalarında Hırvatistan tanıtımı yapılmakta.
Ama söz konusu olan bir reklam ya da cafcaflı prodüksiyonlu bir film değil.
Canlı yayında sunucu, o sırada karşılaşmayı izleyen Hırvatistan’ın Fransa kültür ataşesini yayına alıyor.
Ataşe hanımefendi akıcı Fransızcasıyla neden Fransızlar Hırvatistan’a daha çok gitmeli bunu anlatıyor.
Öte yandan, Hırvatistan’a dair turizm rakamları veriliyor.
4 milyon nüfuslu ülkeye 2015’te 15 milyon turist gitmiş.
Kişi başına üç turist.
Bunların küçük bir kısmı Türkiye’ye artık gelmeyenler.
Büyük bir kısmı ise Hırvatistan’ı hem yakın, hem cazip, el değmemiş, hem de orijinal ve konforlu bulan Avrupalı varlıklı turistler.
Zaten bu reklam tanıtım hadisesi de tenis karşılaşması arasında yer alıyor.
Futbol maçında değil.
Hedef tenis izleyen eğitimli, belli bir yaşın ve gelir seviyesinin üzerindeki kitle .
Sky ya da Eurosport gibi kanalların yaptığı Wimbledon ve Fransa Açık turnuvaları sırasında THY reklamı görmüşlüğüm var. Ama bu reklamda bir iki cami, Kapadokya’da balon dışında Türkiye’ye dair bir şey yok.
Ayrıca reklam zaten dünyayı gezip görmekle ilgili.
Diyeceğim şu ki bir ülkenin tanıtımı bütün sene yatıp sezon geldiğinde bütçeli prodüksiyon filmlerini pahalı yayınlara sokmakla olmuyor.
İnsana yatırım lazım, nitelikli alanlara yatırım lazım.
Diplomatik düzeyde iyi ilişkiler lazım.
Hedef ülkelerle karşılıklı diyalog lazım.
Kaliteli kitleyi çekmek lazım.
Bakın Hırvatistan bugüne doğal güzelliklerini pazarlamak yanında tenis sporuna yaptığı yatırımlar sayesinde de geldi.
Birçok tenis starı var bu ülkenin ve bu başarılı insanlar bir ülkenin imajına olumlu katkı yapıyor.
En kaliteli turist kitlesini bu ülkeye çekiyor.
Biz ise hâlâ yabancı turist çekmede en büyük koz olarak tarihi yarımada ve güneyde her şey içinde otellerdeki ucuzluğu kullanıyoruz.
Türkiye eşsiz doğal ve tarihi güzelliklere sahip bu doğru ama başka alanlara açılmak da lazım.
Davis Cup finali Hırvatistan ve Arjantin arasında 25-27 Kasım’da Zagreb’de oynanacak. Alın size Hırvatistan adına dev bir tanıtım fırsatı daha.

Haberin Devamı

Sadun Abi sizi sopayla kovalardı

Güneyde sessiz sakin bir koy. Bir iki tekne demirde, akşam yemeği hazırlıkları yapılmakta. Tatlı bir meltem koyun üzerini süpürürken cam gibi durgun su hafifçe pütürleniyor, sükûnet hakim. Derken, uçak sesine benzer bir ses. Zaman zaman şu Harley Davidson motorların gürültüsünü andıran kükremelerle bir ucube koya dalıyor. Dev bir motor yat. O kadar büyük ki koyun tamamını kaplıyor. Issız koya beş katlı otel park etmiş gibi (üstelik içinde en fazla dört beş kişi var). Demir atıyor, bağlanıyor. Cüssesiyle koyu ve doğayı eziyor. Fakat doğa işgali bununla da sınırlı değil. Yatın arka kapağı açılıyor, içinden yaklaşık 15-20 metre boyunda dev bir sürat motoru çıkıyor. Otomobil dünyasındaki karşılığı Formula 1 arabasıdır bu modellerin. Koyda inanılmaz bir gürültü oluyor. Ardından saatte en az 70-80 mille giden bu dev “Formula 1 motoru” başlıyor gazı köklemeye. Akşam huzurunun yerini gürültü ve her şeyden öte saygısızlığın dalga dalga yayılan enerjisi alıyor. Bu işin bir ölçüsü yok mudur? Hadi görgüsüzlüğün saygısızlığın ölçüsüz yok bizim memlekette maalesef ama bir yasa, bir yönetmelik de mi yoktur bu işi kontrol edecek, sınırını, ölçüsünü koyacak? Parayı bastırıp en büyük yatı alan, kiralayan bu ölçüsüzlüğe de hak kazanır mı?
Sadun Boro üstat Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük denizcilerden biriydi. Okluk koyunda sükûnet içinde yaşıyordu. Ziyarete gittiğimde ilerleyen yaşına rağmen teknesinden inip karaya bizi almaya kürek çekerek gelmişti, motorla değil. Bu kadar mütevazı, doğaya ve çevreye saygılı biriydi. Bunları görse sopayla kovalardı herhalde.