Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünkü yazımda sevgili TC’mizin bulanık düşünme ve kem küm etmenin ana vatanı olduğunu yazmıştım. Kürt sorunu, Oslo falan bağlamında.
Öyle değildir diyenlere aşağıdaki kanıtı sunmak istiyorum:
Erdoğan birkaç ay önce yeni bir Kürt politikası açıkladı. Buna göre hükümet Abdullah Öcalan ve PKK’yı devre dışı bırakacak, sadece ve sadece Kürtleri Meclis’te temsil eden BDP ile konuşacaktı.
Beş altı gün önce Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay şöyle dedi:
“Biz Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü, kardeşliğini ve o bütünlük içinde huzurla büyük Türkiye olarak yoluna devam etmesi için gerektiğinde yine (Oslo’da) o tür görüşmeler de yaparız, çalışmalar da yaparız.”
Birkaç gün önce Adalet Bakanı Sadullah Ergin de şöyle söyledi:
“Oslo tartışmaları benim içimi kanatıyor. Bu sorunu... siyaset ve demagoji yapmadan, doğru zeminde konuşmamız gerekiyor. Bir devlet, karşı karşıya olduğu bir sorunu çözmek için elindeki enstrümanların hepsini kullanır. Abdullah Öcalan’ın da bu sürece girmesi konusunda ayrım yapmıyorum. Bu sorunu çözecek tüm enstrümanlar vardır. Değişen şartlar ve ortama göre, istihbarat birimi, siyaset kurumu, güvenlik bürokrasimiz oturup karar verirler. Bunu yapmamaları bir eksikliktir. Bu milleti, bu devleti bu illetten kurtarmak için gerekli görülen adımları atmak bir görevdir.”
Aynı hükümetin içinden çıkan bu çelişkili açıklamaların anlamı ne?
Kürt sorununu halletmeye çalışmanın bir bedeli var. Bu bedel kullandığınız yönteme göre değişir. Diyalogla çözmenin bedeli ile savaşarak çözmenin bedeli farklıdır.
Savaşarak çözmenin bedeli kan ve gözyaşı, demokraside ve ekonomide geri kalmışlıktır. Diyalogla çözmenin bedeli siyasisidir.
Politikacılar için bu ikinci bedeli ödemek birincisinden daha zordur. Bu nedenledir ki, Erdoğan, seçimlerden önce, hükümeti ile PKK arasında varılan kapsamlı anlaşmayı uygulamaya koymaya cesaret edemedi. Düşük yoğunluklu çatışmalarla götürürüm diye vazgeçti.
Ama, çatışmalar öngörülemeyen bir biçimde çığırından çıktı. Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en tehlikeli Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı hatalar nedeniyle Suriye ile İran PKK’nın yanına geçti. Bundan cesaret alan PKK şiddeti görülmemiş bir düzeye tırmandırdı. Ve tırmandırabildiği kadar tırmandıracak.
Atalay ile Ergin’in lafları hükümetin geri adım atma hazırlığıdır. Kamuoyunu Oslo’ya geri dönme fikrine hazırlamaya çalışıyorlar.
Sanki de kamuoyu hazır değilmiş gibi. Şuna adım gibi eminim. Halkın büyük bir çoğunluğu hükümetin PKK ile diyalogundan yanadır ve varılacak uzlaşmayı desteklemeye hazırdır.
Ama hükümette bu adımı atacak cesaret yok. Olsa bile iş işten geçmiş olabilir. İnisiyatif hükümetten PKK’ya geçti. Gündemi artık terör belirliyor.
Öyle görünüyor ki, laf ve kana ve gözyaşına ve kem küme boğulmuş olarak bir süre daha yola devam edeceğiz.