Mithat Sancar

Mithat Sancar

mithatsancar@yahoo.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Italo Calvino, kentlerin giderek yaşanmaz hale gelişinden duyduğu üzüntüyle, zihninde kurduğu kentleri anlatan bir kitap yazar, adını da Görünmez Kentler koyar. Hepsine birer kadın adı verdiği bu kentleri; anılar, arzular, gözler, değiş-tokuş gibi “malzemelerle” inşa eder. Ortaya çıkan kitap, “kentlere son bir aşk şiiri”dir, yazarının ifadesiyle.
Böyle bir şiiri fazlasıyla hak eden kentler vardır. Dersim, benim için bunlardan biridir.
Munzur Doğa ve Kültür Festivali’ne katılmak üzere, 27-29 Temmuz tarihleri arasında Dersim’deydim. Dersim’e daha önce hiç gitmemiştim. Kendimi bildim bileli bu kentin sadece adı bile bende heyecan yaratır. Görmemiş olmak, o kenti tanımaya ve sevmeye hiç engel değil.
Benzer duyguları beslediğim, bir bakıma hayran olduğum başka kentler de var. Aklıma ilk gelenleri söyleyeyim: Belfast ve Johannesburg.
Bu üç kenti art arda sıralayınca, onlarla bu ilişkimin kaynağını bulmak da güç olmuyor. Hepsinin acı ve direnişle yoğrulmuş bir hikâyesi var. O kentleri içime taşıyan da bu hikâyedir.

Gerçeğin düşe saygısı
Belfast’ı yaklaşık iki yıl, Johannesburg’u da üç ay önce gördüm. Her iki ziyarette de, hayal kırıklığı demeyeyim de, biraz büyü bozumu gibi bir şey oldu. Romantik ilişkilerin gerçeklerle testinde sık yaşanan bir haldir bu, biliriz. Belki de, vuslatı bu yüzden hep erteleriz.
Ama Dersim’de böyle olmadı. Usulca bir sarılış, içe işleyen dokunuş, gerçekliğin düşe saygısı... Evet, sanırım en iyi böyle anlatabilirim kavuşma anının saklı esintisini.
Dersim’in havasında özgürlük var. Birkaç yüzyıl önce, Avrupa’da kentlerin yeniden canlandığı zamanlarda söylenmiş o meşhur söz, birçok yerde hükümsüz hale geldi, ama Dersim’de bugün de geçerli: Kent havası özgürleştirir.
Tarifsiz acılar yaşamış, ama direnmekten hiç vazgeçmemiş olmaktan beslenen bir özgürlük tutkusu var Dersim’in toprağında, suyunda, havasında.
Festival için gelen insanları kuşatan ve onlarla çoğalan özgürlük arzusunu her köşede hissetmek mümkün.
Bu yıl on üçüncüsü düzenleniyor festivalin. Daha önce olduğu gibi yine binlerce kişi gelmiş Dersim’e, Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli şehirlerinden. Belediye Başkanı Edibe Şahin’le sohbet ederken, bu yıl gelenlerin sayısında dikkat çekici bir artış olduğunu öğreniyorum. Sadece kent merkezini değil, ilçeleri de hesaba katarak söylüyor bunu. Zira festival, sadece Dersim’in merkezini değil, ilçeleri de kapsıyor. Her ilçede çeşitli etkinlikler var; konserler, gösteriler, sergiler, paneller, söyleşiler gibi.
Başkan Şahin’e, bu canlılıkta barış sürecinin bir etkisi olup olmadığını soruyorum. “Kesinlikle var” diyor. Festivalin on üç yıllık tarihinde, böyle olağan dışı kalabalık akışının, bundan önce bir kez yaşandığını anlatıyor. “O da, 2009 yılıydı” diyor. Malum, 2009’da da bir “açılım” başlatılmış, çatışmasızlık ilan edilmiş ve barış umutları yeşermişti.
Daha önce gidilemeyen yerler, şimdi insan kaynıyor. Munzur’un kıyısı, çadırlarla dolu. Çadırların etrafı, ayrı bir festival. Herkes kendi konserini kendi organize ediyor, söyleşiler kendiliğinden akıyor.
Bu havaya bakınca, aklıma yine Yannis Ritsos’un dizeleri düşüyor, hani barışı alabildiğine yalın ve naifçe anlatan o dizeler:

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.

Dersim, barışın değerini iyi biliyor. Ama barış yolculuğunun zahmetli olduğunun da fakında. Güven duymak istiyor. Zulüm dolu geçmişi, bu kentin insanlarında güven duygusunu zedelemiş, haklı olarak. Bunu onarmanın yollarını da, yine aynı tarihin tecrübeleriyle öğrenmiş Dersim. Özgürlük gibi barışın da, birilerinin lütfuyla değil, bunlara en çok ihtiyaç duyanların isteğiyle, emeğiyle, katkısıyla gerçekleşebileceği fikri, somut ve yaygın burada.
Benim de konuşmacı olarak katıldığım “müzakere süreci, demokratikleşme ve özgürleşme” konulu panel, bunun güzel bir örneğiydi. Sokak ortasında yapılan panele ilgi ve katılım çok büyüktü. Sorular ve değerlendirmeler de, bu sürecin hem çok önemsendiğini, hem de her boyutuyla irdelendiğini gösteriyor.

Geçmişle hesaplaşma
Geçmişle hesaplaşma, bu boyutların en önemlilerinden biri. Barış için geçmişle yüzleşmenin gerekliliğini ve bunun hangi yöntemlerle gerçekleşebileceğini anlamak açısından da Dersim özel bir yerde duruyor.
Dersim, bir kent olarak var olmak ve büyüsünü korumak için, kültürüne ve doğasına sahip çıkma bilincinin ve iradesinin de güçlü bir adresi. Festivalin bu yılki şiarı da zaten bunu dolaysız bir şekilde ortaya koyuyor: Kültürel ve Ekolojik Kırıma Hayır, Diren Dersim!
Calvino diyor ki; “bir kentte hayran kaldığın şey, onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır. Ya da onun sana sorduğu ve ille de yanıtlamanı beklediği sorudur...”
Ben Dersim’e sıraladığım bu konularla, yani barış, doğa ve geçmişle ilgili sorular sordum, o da bana sordu. Aldığım cevapların ipuçlarını verdim. Ayrıntıları da sonraki yazılarda aktarmaya çalışacağım.