Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Milli Eğitim Bakanlığı yeni müfredatı tanıtıp, görüş ve öneriler için askıya çıkarınca büyük bir tartışma başladı. Yine her konuda olduğu gibi birkaç slogan ve sembol üzerinden ilerliyor. ‘Müfredattan İnönü çıkıyor’ ve ‘Atatürk’ün yeri kısıtlanıyor’ gibi Kemalist kesimi tahrik edecek, adeta provokatif başlıklar bunlar. Peki ama bu mudur? Bu ülkenin en sorunlu alanıyla ilgili eleştiri düzeyi böyle mi olmalıdır? Milli Eğitim Bakanlığı ne yapmak istiyor? Açıklanan taslaklar yalnızca yukarıdaki birkaç sloganvari tartışmalı noktaya
indirgenebilir mi?
Ben eğitim meselesinin Ak Parti hükümetlerinin en zayıf başlıklarından biri olduğunu düşünüyorum. Milli Eğitim’de geçmişten gelen çok ciddi sıkıntılar var. Her şeyden önce zihniyet yanlışlığı var. İdeolojik saplantılı, dünyayla kucaklaşmaktan uzak, yerel bir kafa hakim bu alana. Bu hep böyle oldu. Son yıllarda sıkıntılar görülüp telafi edilmek için birtakım adımlar atıldı ancak bu defa da çok zikzaklar çizildi. Çok hızlı değişimler yapıldı, ne olduğu anlatılamadı, zaman zaman yeterince üzerine düşünülmedi, geri adım atıldı, kısacası iş iyice karmakarışık oldu. Değişim olmalı elbette ama bu değişimi yapacak kafa ne Kemalist ne muhafazakâr bir eğitim amaçlamalı. Bir uçtan diğer uca savrulmak eski hataların yerine yenilerinin yerleşmesine sebep olmaktan başka işe yaramaz.
Eğitim konusunun çok daha sakin, yapıcı ve siyaset üstü bir tavırla ele alınması şart. Bu ülkede dünya çapında eğitim veren kurum yok. En iyilerin bile durumu ortada. Bunun sebepleri üzerine düşünmek birbirimizi yemekten çok daha önemli olsa gerek...
Tarih unutturmak değil, hatırlatmak için var
Şimdi bakıyorum, İsmet İnönü üzerinden bir fırtına kopuyor. Yeni müfredatta İnönü’nün kitaplardan çıkarılacağı söyleniyor. Şayet bu doğru ise son derece yanlış bir tavırdır, zira doğru olan Cumhuriyet’in ilk yıllarının Atatürk’ten sonraki en önemli ismini unutturmak değil, onu tüm yönleriyle, başarıları ve başarısızlıklarıyla ele alan bir tarih yazımına gitmektir. İnönü’yü kaldırmak yerine çok partili hayata onu mecbur eden şartları anlatmak, Hitler Almanya’sı ile başta kurduğu yakın ilişkilere yer vermek, Milli Şef döneminin gazetelerinde o ve ailesinin nasıl yansıtıldığına bakmak, kısacası onu kutsallaştırmadan objektif bir şekilde anlatmak gerekmez mi? Tarih unutturmak değil, hatırlatmak için var.
Öte yandan, liseler için askıya çıkan tartışmalı tarih taslağını inceledim. O taslağa bakınca İnönü’nün kitaplardan nasıl çıkarılacağını anlamadım. Zira eskiden tarih derslerinin en büyük handikaplarının başında tamamen Türkiye odaklı olması geliyordu. Yani 2. Dünya Savaşı’na katılmadığımız için neredeyse yakın tarihin en kritik dönemi es geçilirdi. Hatta ben lisedeyken ve dünyayı bize anlatılan gibi zannederken bir süreliğine Almanya’da bir kardeş okulda bulunmuş, tarih dersi diye bizimkinden bambaşka bir içerikle karşılaşmıştım.
Şimdiki taslağa göre ise 2. Dünya Savaşı’na lise düzeyinde 28 saat ayrılmış görünüyor. Bu da dersin yüzde 19’una tekabül ediyor. Ardından Soğuk Savaş dönemi, yumuşama dönemi, küreselleşme dönemi gibi başlıklarla devam ediliyor. 2. Dünya Savaşı’nın içeriğine girince ise son derece detaylı başlıklar gördüm. Yani ‘ego-centric’ bir yaklaşımdan uzaklaşıldığını, evrensel düzeye yaklaşıldığını gösteriyor bu taslak. Üstelik ‘İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin izlediği dış politika stratejileri’ başlığı son derece detaylı alt başlıklara bölünmüş. Burada İnönü’ye değinilmeyecek mi? Açıkçası, taslak öyle bir izlenim vermiyor. Değinilmeyecekse çok zorlama olur.
Atatürk daraltılmasın, genişletilip doğru dürüst anlatılsın
Atatürk meselesi de benzer şekilde ele alınmalı. Türk Milli Eğitim sisteminde mesele Atatürk’e ayrılan yerin genişliğinden ziyade bu başlıkta tarih değil destan anlatılmasıydı. Halbuki gerçekçi bir yaklaşımla ele alınacaksa Atatürk’ün yeri neden daraltılsın? Bilakis, Türk tarihinin en önemli liderlerinden biri olan Mustafa Kemal’in ben yeterince öğretildiğini düşünmüyorum.
Mühim olan tabu besleyici bir yaklaşıma teslim olmuş zihniyetten tabu kırıcı bir zihniyete geçecek değişimin önünü açmak. Bu yapılırsa hakiki bir dönüşüm gerçekleşir. Ancak bakıyorum, iki tarafa da hakim olan kavram, mantıktan ziyade duygu. Biri destan yazımına devam etmek, öteki o destanlara kızdığı için mümkün olduğu kadar üzerini örtmek istiyor...