Neslihan Özyükseler Tanış

Neslihan Özyükseler Tanış

ozyukselerneslihan@gmail.com

Tüm Yazıları

“Uzanmışım kumsala, güneş yerli yerinde” gibi bir durumum yok! Yer Antalya…Güneş hep tepede, 24 saat sauna hizmeti… Altımda bir bol şort, üzerimde en bol ve eskisinden (eskidikçe incelen penye candır) bir tişört, deniz, güneş, kum ve kireçli

sudan süpürgeye dönmüş saçlarım, ayağımdan çıkarmadığım şıpıdık terliklerimle 7 / 24 dolanmaktayım. Botoksum da erkenden eridi! Kaşlarımın sararmaktan varlığı unutuldu!

Burası enteresan bir ‘büyük’ şehir, ilk defa uzun kalınca fark ettim. Mesela telefonla ilgili bir kuruma işim düşüyor. Görevli işimi yaparken, bir yandan arkadaşının fotokopisini çekiyor ve soru soran diğer bir müşteriye cevap veriyor.

Haberin Devamı

Tabii 10 iş bir arada yapılınca bir türlü bitmiyor hiçbiri… “Rica etsem konsantre olsanız da ben gitsem artık” diyorum ve gözlerimi kapatıyorum.

İstanbulluyum… Alışmışım taksiciden, bakkaldan ve mağazadan zılgıt yemeye! “Abla kusura bakma da işte… Ne yapalım ki…” diyor görevli içten gülümsemesiyle...

Bankaya gidiyorum. Durum benzer. “Abla” diye hitap ediyor banka çalışanı. Ufacık işlemler öylesine uzun sürüyor ki… Olsun. Benden önceki müşterinin ufaktan dedikodusunu yaparak eğleniyoruz.

Geçenlerde kargodan “Paketiniz geldi ama evde yoktunuz” diye dört kez aradılar. Gittim almaya… O esnada telefonda muhabbetin dibine vurmuşum! İçeri girerken ürküyorum biraz ama sohbetin de en tatlı yerindeyim, kapatamam. Korkumun sebebi; Ankara’da bir kargo firmasının şubesinde, “İşiniz bitince konuşursanız iyi olur, adres bilgisi almam lazım” diye azarlanmış, utanmıştım.

‘Buralarda kızmak yok’

Burada kızmak yerine kahkahama ortak oldular. Gerçi paketimi yarım saat kadar bulamadılar ama olsun, aradılar. Hem
çay - kahve teklif ettiler.

Kesin yanına kek filan da ikram edeceklerdi! Pazarda, markette de “Hanımefendi” diye bir hitap şekli yok, kurumsal şirketlerin şubelerinde de…

Pastaneye giriyorum, paskalya çöreklerini gösterip “Taze mi?” diyorum; “Şimdi çıktı fırından abla” diyorlar, alıp çıkıyorum. Ucundan koparıyorum. En az iki günlük… Üşenmeyip geri dönüyorum. Çemkiricem güya… “Hay Allah, sen kusurumuza bakma ablacım” deyip tazesinden üç adet koyuyorlar poşete. Bir bayat çörek karşılığı beş dakika içinde artı iki adet tazesini kazanmış oluyorum!

Haberin Devamı

Sanmayın ki çok karizmatiğim de
böyle davranıyorlar. Sıcaklık ve nem öyle bir boyutta ki şu an burada, sokağa çıktıktan beş dakika sonra sıçana dönüyorsun…

Burada işler çabuk halledilmiyor, profesyonellik ileri seviyede değil sanki ama her yerde muhabbet var! Niyetler
iyi. İnsanlar daha mutlu gibi.

Hayatı çok ciddiye almıyorlar. Büyük metropollerde hayatın hızlı akışında “işimiz çabucak yürüsün, her şeye yetişilsin” telaşından Türk’ün sıcakkanlılığını unutmuş bizler için sarsıntılı bir durum tabii…

Elbette yukarıda anlattıklarım benim
bir aylık yaşamışlığımla sınırlı…

İşin içinde kişisel gözlem var. Bir tesadüfler silsilesi ya da algıda seçicilik durumu da olabilir. Biraz mizahın
kimseye zararı yoktur değil mi?

SOĞAN ÖLDÜ YAŞASIN YEMEK

Soğan kavrulurken çıkan kokudan hoşlanmam. Öte yandan bol soğan kavrulmuş yemeklere de bayılırım.
Sunal Kural Aytuna’nın yeni çıkan “Soğan Öldü Yaşasın Yemek” kitabı, ilk ismiyle dikkatimi çekti.
Fırında içli köfteden, midyeli pilava; frigodan, semizotu salatasına her damağa uygun çok pratik tarifler var kitapta.
Asıl önemlisi kısa kısa eğlenceli, yaşanmış hikayelerle kaleme alınmış olması…
Bazı klasik restoranların tatlarına ve birkaç ünlünün tariflerine de yer verilmiş.
Tadımızın tuzumuzun olmadığı
şu günlerde masaları tatlandırıp
tuzlandırmak iyi gelebilir.