Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Terör çalışmaları tarihinde Türkiye’nin müstesna bir yeri vardır. Ona, bu sıfatı sağlayan ise meseleyi anlama kapasitesi ve bu alana yaptığı bilimsel katkılardan dolayı değildir. Onu müstesna yapan, neredeyse iki yüz yıldır modern terörün kurbanı olmaya doğru düzgün itiraz etmemesi, kaderine razı olmasıdır. Anlaşılan, bu pozisyonumuzu değiştirmeye de hiç niyetimiz yok. Çünkü terörü anlamak için çaba harcamak istemiyoruz. Sorunu anlarsanız çözüm üretebilirsiniz. İşi komplo teorilerine sardırarak geçiştirmesiniz. Mevcut veriler Reina saldırısının ne ilk ne de son olacağını söylüyor. Ortada sadece bizim değil, tüm dünyanın uğraşmak zorunda olduğu, ciddiye alınması gereken kanlı bir “terör” örgütü var.
DAEŞ, bu güne kadar uğraştığımız terör örgütlerinden farklı niteliklere sahip. Birincisi, örgütün etkinlik ve faaliyet alanını siyasi, coğrafi haritalarla sınırlamak mümkün değil. Coğrafi uzaklık beladan kurtulmaya yetmiyor.
DAEŞ, sadece Irak ve Suriye’de değil. Artık Kuzey Afrika’dan Fransa’ya, Almanya’dan Belçika’ya, Afganistan’dan Nijerya’ya kadar geniş bir alanda faaliyette. Örgüt etkinlik haritasının genişliğini internet, cep telefonu ve televizyon sinyallerinin ulaşabildiği yerle belirliyor. Bu sayede dünyanın her yerinden adam devşirip, “ağlar” kurup, medya ve sosyal medya üzerinden “savaşını” sürdürüyor.
Tarihte hiçbir terör örgütü DAEŞ kadar çok ve karmaşık insan, malzemeye sahip olmamıştır. “Yabancı terörist savaşçılar” onu, çok uluslu ve geniş bir coğrafyada operasyonel kabiliyeti olan bir güç haline getiriyor. Çökmüş ülkelerin ordularından gasp edilenlerin yanı sıra, iç savaşa duçar olmuş ülkelerin etrafa saçılmış sofistike askeri malzemeleri de elinde. Bir de bunlara, savaş ağalarından satın alınanları, vekâlet savaşında müvekkillere verilen savaş malzemelerini dâhil ederseniz, işin vahametini daha iyi anlarsınız.
Üçüncü olarak, örgütün adaptasyon yeteneğinden, etkinliğinden ve kıvraklığından söz edebiliriz. Havadan saldırınca hedef olmamak için dağılan, sivillerin paçasına yapışan. Karadan ilerleyince “canlı bomba” olan, El Bab’da vurduğunuzda İstanbul’da Reina’da, Palmira’da vurulduğunda ise Rus yolcu uçağını düşürerek cevap verebilen bir örgütten söz ediyoruz.
DAEŞ’in bir diğer özelliği klasik terör örgütlerine rahmet okutacak vahşi “metotlara” sahip olması. Acımasız, gaddarlıkta sınır tanımayan, şoke edici, sivilleri bombalayabilen ve kurşuna dizen bir yaklaşımdan söz ediyoruz. Ayaklanmadan terörist faaliyetlere, şehir gerillasından siber âlemi etkin kullanmaya, yerel elemanlara terör yaptırabilme kabiliyetine kadar. Geleneksel terör örgütleri gibi, “Sivilleri hedef almasak mı?” endişesi ve riayet edecek normları yok. Yumuşak ve kolay hedefleri seçtiği için insanları şoke ediyor. Toplumsal fay hatlarını durmadan gagalıyor.
Türkiye, DAEŞ’le üç cephede karşı karşıya. Suriye içlerinde El Bab’da sıcak savaş sürüyor. Ülke içinde, DAEŞ’in “ağlarının” terör tehdidi altında. Üçüncü cephe ise siber alanda propaganda savaşı olarak tüm hızıyla devam ediyor.
Önümüzdeki aylarda Irak ve Suriye’de devam eden operasyonlar DAEŞ üzerinde baskıları artıracaktır. Bir anlamda operasyonlar, “eşek arısının” kovanına çomak sokmak demektir. Etrafa yayılan eşek arılarının yapacağı şey ise cephe gerisinde ulaşabildiği her yerde, harekete geçirebildiği her militanla intikam alacak eylemler yapmaktır. El Bab’da mertçe savaşabiliriz. Ancak, Musul, Rakka operasyonlarının içerideki etkilerini ve siber alanın hasarlarını azaltmak için, hızlı bir değişime ihtiyacımız var.
Devlet, toplum ve medya olarak, DAEŞ’i terör örgütü parametreleriyle ele almak, kitabına uygun cevaplar vermek, eksiklikleri tamamlamak yerine, parlak, cazip, uyuşturucu “komplo teorileri” ile ele almaya devam edersek, terör tarihindeki müstesna yerimizi korumayı garanti ettik demektir.