Nur Başnur

Nur Başnur

-

Tüm Yazıları

Bu hafta sanatsal ve zanaatsal yaratıcılıkta iki isimden söz etmek istiyorum; ressam Elvan Alpay ve Aysun Berkant

Elvan Alpay; Contemparory İstanbul kapsamında Galeri Nev’de işlerini yerli, yabancı yatırımcıyla paylaşmanın hemen ardından ayağının tozuyla Ankara Nev’de 12’nci kişisel sergisini açmak üzere harekete geçti. Son serginin adı ‘Biophilia -1’. İki ve üçle devam edecek.
Elvan Alpay’ın resmiyle 1990’larda tanıştım. Neredeyse ilk günden bu yana, doğaya tevazuyla yönelişini, saygısını, sevgisini ve doğanın sonsuzluğuna övgüsünü izlerim. İzlemek, Elvan’ın resmi karşındaki duruşu tam tanımlamıyor aslında, Elvan’ın resimlerinin karşısına geçince siz de aynı frekansa girersiniz. Bir kirpi, kuş, kurbağa, çiçek, ot, böcek, kelebek olur, içten gelen ‘doğallık’ çağrısına kapılır, hayatın özüne ilişkin unuttuğunuz bir sürü şeyi hatırlayıveririsiniz.

Biophilia nedir?
Biophilia, sosyobiyolojinin önde gelen düşünürlerinden Edward O. Wilson’ın ’Biophilia Hipotezi’ adlı çalışmasında öne sürdüğü; insanlar ve diğer canlılar arasında var olan içgüdüsel bağı tanımlamak için kullandığı bir kavram. Kavramı ilk kullanan Erich From. From, yaşamsallığın gücünü ve bütüncüllüğünü ifade etmek için kullanmış biophilia’yı.
Elvan’a, kendini dışa vurmak konusunda temel kavram olarak benimsediği ‘doğa’yla ilgili olarak “Neden?” diye sorduğumda; “İlerleme ve refah adına ‘talan’ kültürünün sürekli şiddetini artırdığı günümüzde, doğa üzerine düşünmek de önemini aynı oranda artırıyor; doğayla kurduğumuz ilişki tüm kültürel, ahlaki ve politik kimliğimizin temelini oluşturuyor” diyor.
Elvan Alpay’ın eserlerine hakim olan ‘çoğaltma’ ya da ‘tekrar’, bu sergide de, aynı form/motifin çeşitlendirilerek çoğaltılması olarak karşımıza çıkıyor. Doğanın sağaltıcı, iyileştirici etkisine ve sonsuz çeşitliliğine övgü niteliğindeki işler; polyester film üzerine yapılmış likid akrilik desenlerin, katmanlar halinde üst üste getirilmesiyle elde edilen kompozisyonlardan oluşuyor.
7 Aralık’ ta açılacak sergi 5 Ocak’a kadar Ankara Galeri Nev’de.

Haberin Devamı

BoBo’nun hikayesi

Haberin Devamı

Bohème Bourgeois ya da kısaca BoBo, 2011’de hayatımıza giren gencecik bir marka. Ama onu ortaya çıkaran çok yönlü birikimin temelleri uzun yıllara dayanıyor. Ankaralı girişimci bir kadın Aysun Berkant “Dünya kaynaklarının süratle azaldığı çağımızda; kaynaklarımızı, sağlığımızı, zamanımızı ve hatta ilişkilerimizi daha ekonomik kullanmamız gerektiği fikrinden yola çıkarak hayatımızı daha doğru kurgulayabilecek ürünler tasarlamak istedim; böyle doğdu BoBo” diyor.
Örneğin, hayatın koşuşturmacasından diyetiniz için salata hazırlayacak vakti bile bulamıyorsanız, sizin ürününüz bir ‘ot torbası’; içinde bölmeleri ve cepleri olan bu pamuklu torba yıkadığınız çeşit çeşit yeşilliği bir haftaya kadar taze tutuyor. Çantanızın derinliklerinde kaybolup duran eşyalarınız yüzünden hep gecikiyor musunuz, işte sizin için bir çanta düzenleyici.
Çağın ritminin önümüze çıkardığı sorunları analiz edip ihtiyacı gören sofistike bir marka Bobo. Yılbaşıyla hediye telaşına kapılacağımız şu günlerde BoBo iyi bir seçenek.