Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Beyrut’ta yapılan ‘Arap Dünyasında Reform ve Demokrasiye Geçiş’ konulu BM toplantısında, Suriye’de ilan edilen ‘genel af’a temkinli yaklaşılmış. Esad rejiminin son günlerde izlediği politikalara kuşku ile yaklaşmak için çok sebep olabilir. Ama, zaten Suriye’nin kendine yönelen uluslararası tehdide karşı alelacele aldığı kararlar ile demokratikleşmesini beklemek mümkün değil. Daha kötüsü, konu iki taraf için de demokrasi falan değil, bir büyük tiyatro!
Bu koşullar altında kim demokratikleştirecek Suriye’yi? Kimi ve neyi temsil ettiği belli olmayan, Suriye içindeki muhalif çevreler ile bile anlaşamayan ‘Suriye Ulusal Meclisi’ mi? Kim olduğu ve kimin destekleyip silahlandırdığı meçhul silahlı muhalifler mi? Demokrasi gibi bir derdi olmayan Arap emirlikleri ve bilhassa Katar’ın yaptığı çağrılar mı?

Hanedan yönetimleri
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, toplantı sonrasında yaptığı konuşmada, Suriye’ye “Arap dünyasında otoriter tek adam rejimleri ve aile hanedanları artık geçmişte kaldı” diye seslenmiş. Ama keşke, bari konuyu ‘tek adam ve aile hanedanları’na getirmeseymiş, zira Arap dünyası, bırakın tek adamı, hanedan yönetimleriyle dolu. Batı dünyasının müttefiki olan Fas, Umman, Kuveyt, BAE, Katar, Suudi Arabistan ve Ürdün halen monarşik düzenle yönetiliyor. Sakın yanılmayalım bu monarşiler, İngiliz veya Avrupa monarşileri gibi de değil, bildiğiniz hanedan rejimleri. Irak, Mısır, Tunus ve Libya’da tek adam rejimleri yıkıldı ama gidişatlarının ne olacağı henüz meçhul. Geride, Cezayir ve Suriye kaldı ve şimdilik hedef Suriye. Lübnan konusuna hiç girmeyelim, o uzun hikâye.
O uzun hikâye, ama önemli bir hikâye. Her şeyden önce, yapılan spekülasyonlar bir yana, son günlerde Suriye’deki silahlı muhalefetin bir kısmının Lübnan’da barındığını biliyoruz. En son, pazar gecesi, El-Cezire’nin haber saatinde, Suriye ordusundan ayrıldığını iddia eden ve kar maskeleri ve kefiyeler ile yüzlerini kapatmış bir grup ile Lübnan’da yapılan bir röportajı izledik. Hatta bu röportaj esnasında, Türkiye’nin güneyi (kendi ifadeleri ile ‘southern Turkey’) ile bir bağlantıdan da söz edildi, malum bu son derece tartışmalı, doğrulama veya yanlışlamaya muhtaç bir konu, ben sadece El Cezire’de duyduğumu söylüyorum.
Bu arada, Türkiye’nin en büyük derdi, bölgede yaşayan Kürtleri kontrol altında tutmak. Hürriyet gazetesi, Beyrut’taki toplantı haberini ‘Kürt kartına karşı bölgesel koalisyon’ başlığı ile vermiş (16 Ocak). Aslında şimdilerde kimsenin ‘Kürt kartı’nı, bizim basının takdim ettiği şeklinde kullandığı yok. Basın, uzunca bir süredir, PKK ile İran ve Suriye’deki rejimi ilintilendirmeye çalışıyor ama, iki ülke de bu noktada fazlasıyla dikkatli davranıyor. Dahası, on gün önce yaptığımız Suriye gezisinde, rejimin temsilcileri, ‘Suriye’de rejimin yıkılması durumunda, sıranın Türkiye’ye geleceğini’ tekrarlayıp, Türkiye’yi bu yolla etkilemeye çalışarak böylece tıpkı Türkiye gibi, mevcut statükonun devamından yana akıl yürütmeyi tercih ediyorlardı.

Demokrasiyle alakası yok
Her şey bir yana, ‘Ortadoğu’da demokrasi mücadelesi’ denilen ve Batı dünyasının bayraktarlığını yaptığı sürece bakar mısınız? Adı, tek adam ve hanedanlara, otoriter rejimlere karşı koalisyon, ama Arap dünyasındaki baş müttefiklerin ne çoğulculukla ne demokrasi ile alakası yok. Diğer taraftan, Türkiye’nin, kendisine karşı silahlı isyana girişmiş Kürtlere ve hatta silahsız Kürt muhalefetine karşı izlediği sert politikalara kimsenin itirazı yok, ama Suriye’de birdenbire ortaya çıkan birtakım silahlı güçler ‘meşru muhalefet’ sayılıyor. Esad’ın muhalefete ‘silah bırakın’ çağrısı geçiştiriliyor.

İkiyüzlü ortam
Kısaca şunu söylemek istiyorum; bu denli ikiyüzlü bir uluslararası siyaset ortamından bölge adına barış da çıkmaz, demokrasi de, dahası bu bölgede yaşayan tüm insanlar feci maliyetler ödemek durumunda kalır. En azından bunu bilelim, ne hesapla olursa olsun bu politikaların peşine takılmayalım. Bir büyük savaş ve didişme her geçen gün daha fazla yaklaşıyor. Katar gibi, en fazla 300 bin nüfusu olan, her işini para ile yürüten, demokrasi, insan hakları gibi dertleri olmayan bir ‘tuhaf ülke’, İran’a müdahalenin başını çekmeyi bile göze alabilir. Zenginliği yeraltındaki gaz ve sıvılar değil, yer üstündeki insanları, kültürü, tarihi olan bir büyük ülkeyi ilk bakışta büyük, ama nihayetinde ucuz hesapların peşine takmanın âlemi yok. Artık, çok geç gibi gözüküyor ama yine de tekrar tekrar düşünelim, bu katarın peşine takılmak bize ve bölgede yaşayan tüm halklara çok acıya mal olacak bunu bilelim, bu suça ortak olmayalım.