Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yirminci yüzyıl, modern tarihin iki büyük dünya savaşına tanık oldu. Bu savaşların somut yıkıcı sonuçları yanı sıra, modern düşünce dünyasında yaptığı yıkım da büyük oldu. Öyle ki, ‘Aydınlanma’ hayali bitti, insanlık temel değerler üzerine yeniden düşünme gereği duydu, Batı medeniyetinin kendisi ile hesaplaşmasını yaptığı varsayıldı. Yüzyılın sonlarında Sovyetler’in çökmesi ile modern otoriterlik ve çatışmacı siyaset sayfasının tamamen kapandığı düşünüldü. O kadar ki, tarihin sona erdiğini ilan edenler oldu.

Yalancı bahar daha çok can yakar
Yirmi birinci yüzyıl ise, daha başından 11 Eylül ve ardından gelen ‘Terörle savaş’ ilanı ile tarihi, bütün kirli yüzü ile yeniden başlattı. Yüzyılın ilk on bir yılının sonunda vardığımız nokta; savaş, yıkım ve ekonomik kriz, daha doğrusu bir büyük insanlık krizi. Hiç değilse, son bir yıl içinde Ortadoğu’da ortaya çıkan olaylar hayra yorulmaya çalışılıyor ama, önce ‘Bahar’dan bahsedenlerin, kış ile karşılaşması, yalancı baharın meyveleri dallarında dondurması çok zaman almadı. Dahası, belli ki, bu yalancı bahar daha çok sürecek, daha çok can yakacak. Yine belli ki, bir zamanlar, kadifeden, gülden devrim biçenler nasıl geride neyin kaldığına bakma lüzumu hissetmediyse, bu baharın sarhoşları da geriye kalana kafa yormayacak, başka efsaneler peşine takılacak.
En kötüsü, demokrasi ve özgürlük laflarının en çok dolaşımda olduğu bir zamanda ve belki de tam da bu nedenle, bu değerlerin içeriğinin boşalması, tüketilip bitmesi. 2001’de Afganistan işgalinin adının ‘Kalıcı Özgürlük’ olduğunu unutmayalım. Özgürlük ve demokrasi adına yapılan edilenlerin iç yüzü bir yana, dünyanın her tarafında, savaş ve yıkım olmadığı durumlarda da, demokrasiler geriliyor, özgürlükler rafa kalkıyor. Son Rusya seçimlerinde Putinizm yara aldı, ama ufukta umut vaat eden ışık henüz görünmüyor. Dünyanın en kalabalık demokrasisi Hindistan’ın parlayan yıldızına gölgeler düşmeye başladı. Batı dünyasında, sokak hareketlerinden bir özgürlük ve demokrasi destanı çıkarmak pek mümkün değil.
Peki, dünya bu sözü çok edilen ülkelerden mi ibaret, dünyanın diğer taraflarında neler olup bitiyor, hiç düşünüyor muyuz? Bir zamanlar ‘kara kıta’ denilen Afrika, hâlâ karanlıklar içinde. Bir büyük paylaşım mücadelesinin tetiklediği çatışmalar ancak ya kıtlık ya da kurbanı milyonları bulan soykırımlar söz konusu olunca kısa bir dönem dikkat çekiyor. Daha dün, ülkemizin himayesine aldığımız Somali’de askeri müdahale var, ama haber bile olmuyor.

Gidişat hiç iyi görünmüyor
İşlerin daha iyi gittiği ülkelerde bile gidişat iç açıcı değil. Çoğumuzun hakkında bildiği tek şey Mandela olan, bir adım ötesinde Kürt meselesine çözümde model olarak gündeme gelen Güney Afrika’da, aslında Mandelalı ‘mutlu günler’den sonra çok şey oldu. Sadece Afrika’da değil, dünyanın birçok başka yerinde olduğu gibi, Güney Afrika’da da demokrasi bir türlü dikiş tutmadı. Irk ayrımının (apartheid) son bulması az şey değildi ama, halen ciddi bir gelir dağılımı ve asayiş sorunu var, daha kötüsü siyaset alanında halen demokrasi mücadelesi verenler bugünü apartheid dönemi ile kıyaslamaya bile başladılar. Güney Afrika’yı özgürlükle tanıştıran iktidar partisi ANC, iç iktidar mücadeleleri bir yana otoriter siyasetlere savruluşunu sürdürüyor.
Son olarak, iktidar, siyasi baskılama aracı olarak geniş kapsamlı bir ‘devlet sırrı kanunu’ çıkardı. Uzun zamandır gazeteciler baskı ve tehditlerden yakınıyor, en son tanınmış bir gazeteci olan Stefaans Brummer gözaltına alındı. Demokrasi adına mücadele edenler, Başkan Zuma’nın muhaliflerini her yol ile sindirmeye çalıştığından şikâyet ediyor. Brummer’in gazeteci arkadaşı Justice Malala, ‘özgürlük partisi, korku partisine dönüştü, kendimizi aldatılmış hissediyoruz’ diyor (‘The Shame of South Africa’, The Guardian, 23 Kasım 2011). Oldukça tanıdık değil mi?
Yok, bu yazıyı, ‘kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit’ diye yazmadım. Bu konularda söyleyeceklerimi, üstelik uzun zamandır açıkça yazıp, söylüyorum. Dünya ahvali ve çarpıcı bir örnekten söz etmemin nedeni, demokrasi ve özgürlüklerin tüm dünya ölçeğinde zor bir döneme girdiğine işaret etmek. Bu yolda çaba göstermek gibi bir niyeti olanların, Malala’nın dediği gibi, ‘şimdi yeni, uzun ve zor bir mücadele’nin başında olduğunun bilincinde olması gerek. Hatırlatmak istediğim bu.