İzmir; Akdeniz’in incisi, batının en doğusu, doğunun en batısı...
İzmirli büyük ozan Homeros’un “Gökkubbenin altındaki en güzel şehir” olarak betimlediği, Aristo’nun İskender’e “Görmezsen eksik kalırsın” diyerek önemini vurguladığı, büyük yazar Victor Hugo’nun onu hiç görmeden adına şiir yazıp bir “Prenses”e benzettiği; farklı kültürlerin, yaşam tarzlarının, inançların binlerce yıldır birlikte barış içinde yaşadığı kavimler kapısı.
Doğu Akdeniz’in merkezi, Ege’nin gerdanlığı İzmir... Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’nı yenik kapamasıyla birlikte tüm emperyalist güçlerin gözünü üzerine çevirdiği kent oldu.
İmparatorluğun, 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Mütarekenamesi Anadolu’yu emperyalist devletlerin işgaline açık bir alan haline getirirken, I. Dünya Savaşı’nda emperyalistler arasında yapılan gizli anlaşmalarda aslında İzmir ve çevresi İtalya’ya bırakılmıştı.
Ancak savaş sonrasında İngiltere, Ortadoğu’daki petrol bölgelerini İngiliz çıkarları doğrultusunda koruyacak bir taşeron güç arıyordu. Bunun için Yunanistan biçilmiş kaftandı. Bu gelişmelerle birlikte İtilaf Devletleri 19 Ocak 1919’da toplanan Paris Barış Konferansı’nda Yunanistan’ın İzmir ve çevresini işgal etmesi kararlaştırdı. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunan Ordusu tarafından işgal edilmesi tüm Anadolu’da milli bilinci harekete geçirdi.
Bunun üzerine Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın nihai hedefini İzmir’in düşman işgalinden kurtulması olarak belirledi.
İzmir; işgaliyle birlikte modern Türk ulus- devletinin kuruluşunun temel harcı oldu. 15 Mayıs 1919’da Gazeteci Hasan Tahsin’in Yunan ordusuna karşı sıktığı ilk kurşun; üç yıl dört ay sürecek Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın da ilk kıvılcımıydı.
Türk ulusu Mustafa Kemal Paşa önderliğinde 20. yüzyılda emperyalizme karşı ilk ulusal bağımsızlık hareketini bu gelişmeler ışığında gerçekleştirdi. 26 Ağustos 1922’de TBMM’nin Başkomutanı Mustafa Kemal önderliğinde giriştiği Büyük Taarruz sonucunda 9 Eylül 1922’de yani ancak üç yıl dört ay sonra İzmir, emperyalist işgalden kurtulabiliyordu.
İzmir, hem kurtuluşun hem de kuruluşun simge kenti oldu. Atatürk Modern Türkiye’yi kurarken bütün önemli mesajlarını İzmir’den verdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde ilklerin kenti olan İzmir, bu özelliğini XX. yüzyılda da sürdürdü.
Çağdaş Türkiye’yi dünyanın evrensel değerlerine eklemleyen öncü bir kenttir İzmir...
Türk kadını tiyatro sahnesine ilk kez bu kentte çıktı. Ülkemizde futbol ilk kez İzmir’de oynandı. 17 Şubat 1923’te Cumhuriyet’in ilk İktisat Kongresi burada toplandı. Cumhuriyet’in ilk Uluslararası Fuarı İzmir’de açıldı.
Akdeniz Olimpiyatları ve Universiade gibi dünyanın büyük spor organizasyonlarına İzmir büyük bir misafirperverlikle ev sahipliği yaptı.
Demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü içtenlikle duyumsayanların ve onu bir yaşama biçimi haline getirenlerin kenti olan İzmir, 8 bin 500 yıllık zengin tarihsel ve kültürel birikimiyle taşıdığı bu devasa değerleri üçüncü bin yıla da aktarmaya devam ediyor...
Yurtseverliğin fedaisi Hasan Tahsin
15 Mayıs 1919 sabahı Konak Meydanı’ndaki askeri kıraathanenin önünde elinde Yunan bayrağı taşıyan bir Yunan teğmenini sıktığı ilk kurşunla öldüren ve sonra ilk kurşunu sıktığı yerden yüz elli metre uzakta Yunan askerleri tarafından vurularak şehit edilen tek başına direnen kişi, Hasan Tahsin’den başkası değildi. Peki, kimdi Hasan Tahsin?
1888 Selanik’te doğan, tıpkı Mustafa Kemal gibi önce Şemsi Efendi Okulu’na giden, daha sonra gittiği Fevziye Mektebi’nde sonradan İttihat ve Terakki’nin maliye nazırı olacak Cavit Bey’in gözetimi altına girerek yaşam çizgisi değişen ve asıl adı Osman Nevres olan bu maceraperest, ittihatçı, teşkilat-ı mahsusacı, gazeteci, yurtsever gencin otuz bir yıllık yaşamı, Osmanlı Devleti’nin batı emperyalizmi karşısında çözülüşü ile paralellik taşımaktaydı. 1909 ile 1914 yılları arasında Paris Sorbonne Üniversitesi’nde siyaset bilimi eğitimi gören Hasan Tahsin, dönüşünde ittihatçılarla çalışarak Teşkilat-ı Mahsusa’ya girdi. Trablusgarp Savaşı esnasında İsviçre’de Türkler aleyhine oynatılan bir filmde sahneye kurşun yağdırması , Birinci Dünya Savaşı başlarında 15 Ekim 1914 günü Bükreş’te İngiliz ajan kardeşlere yani Noel ve Charles Buxton kardeşlere suikast gerçekleştirmesi, hatta karanlıkta kalan gizemli bir rivayete göre İngiliz Avam Kamarası’nı havaya uçurmaya teşebbüs etmesi bu yüzdendi.
Buxton kardeşlere suikast yapmak için yola çıkarken kendisine “Hasan Tahsin” isimli bir hüviyet verilmişti.”