Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Davos’taki oturumlarda, siyasetçilerin uğradığı güven kaybının Avrupa’da istikrarsızlık yaratabileceği, piyasalardaki aşırı oynaklığın ani fiyat şoklarına yol açabileceği konuşuluyor. Uzun lafın kısası beklemediğiniz her şey olabilir

Her an her şey olabilir ()

Davos’ta katıldığım oturumlarda duyduğuma göre önümüzdeki yıllarda:
- ABD bütçe disiplinini sağlayamazsa piyasalar ABD’nin kredi notunu kırabilir
- ABD işsizlik sorununu ancak doların değerini yüzde 20 düşürerek hafifletebilir
- Yunanistan ve İrlanda gibi AB ülkeleri borç ertelemesine gitmek zorunda kalabilir
- Avrupa’nın büyük bankalarından birkaçı batma noktasına gelebilir
- “Yükselen Pazar” ülkelerini yükselten iyimserlik balonu havada patlayabilir
- Tunus’ta başlayan ayaklanma dalgası hiç hesapta olmayan ülkelere de yayılabilir
- Siyasetçilerin uğradığı güven kaybı Avrupa’da istikrarsızlık yaratabilir
- Piyasalardaki aşırı volatilite (oynaklık) ani fiyat şoklarına yol açabilir
- Uzun lafın kısası, “beklemediğiniz her şey olabilir.”
Şimdi bunları duymak için Davos’a kadar gelip sabahın 8’inden gecenin 10’una kadar toplantılara katılmak, olan biten hakkında bilgi sahibi olduğu düşünülen kişileri dinlemek, onların ne düşündüğünü öğrenmek gerekli miydi? Aslında yukarda sıraladığım olasılıkları ben Davos’a gelmeden önce de duymuş, bunlarla ilgili bir şeyler okumuştum. Ancak aynı lafları Davos’ta, dünyanın ahvali konusunda kayda değer fikir sahibi olduğu düşünülen kişilerden duyunca durumun vahametini daha iyi kavrayabildim galiba.
Evet dünyada her an her şey olabilir çünkü dünya büyük bir değişim içinde. Hiçbir ülkenin, liderin, şirketin, bankanın şu andaki ya da geçmişteki gücüne, başarısına, itibarına güvenerek, “bana bir şey olmaz, benim durumum sağlam” deme lüksü yok bugünün dünyasında. Bu gerçeği kabul ettikten sonra hangi ülkenin, liderin, firmanın ya da bankanın diğerlerinden daha büyük bir risk altında olduğunu saptayabilirseniz kazançlı çıkabilirsiniz bu oyundan. Piyasaların mantığı da buna göre çalışıyor sanki.

“Yeni gerçek”le yüzleşme
Dünya Ekonomik Forumu, bu yılki Davos toplantısının ana başlığını belirlerken “yeni gerçek” kavramını kullanmak gereğini duymuş. “Yeni gerçek” deyimi, Batı’nın 200 yıllık küresel hakimiyetinin sona ermekte olduğunun bir itirafı aslında. Batı’nın her alanda küresel kuralları, normları, ölçüleri belirlediği bir dünyanın yerini, “paylaşılan normların” geçerli olacağı yeni bir dünyaya bırakmakta olduğu artık Davos’ta da kabul ediliyor ve bunun hazırlığının yapılması öngörülüyor.
“Yeni gerçek”le yüzleşme denince akla ilk olarak Batı’nın durumu geliyor ister istemez. Küresel dengelerin büyük ölçüde değiştiğini, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yıldızı parlarken ABD ve Avrupa’nın çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu Davos’taki tartışmalara katılan hemen herkes kabul ediyor ama ABD ve Avrupa’nın bu sorunları aşma yeteneği konusunda farklı görüşler var.

Geithner umutlu
ABD ekonomisinde gözlenen olumlu işaretlere bakarak ABD’nin krizden çıkmakta olduğunu düşünenler artmış durumda. ABD Hazine Bakanı Tim Geithner de dün Davos’ta Charlie Rose’un sorularını yanıtlarken oldukça iyimser bir tablo çizdi. Geithner’e göre ABD ekonomisi bu yıl ve gelecek yıl yüzde 3-4 bandında büyüyecek, işsizlik oranı da 2012’de yüzde 8’e düşebilecek. ABD Hazine Bakanı, mali disiplini yeniden sağlamak için gerekli planlamanın mutlaka yapılacağını söyleyerek mali piyasalara güvence vermeyi de ihmal etmedi.
Davos’ta ABD ekonomisinin durumu hakkında değerlendirme yapabilecek çok sayıda ünlü ekonomist var. Joseph Stiglitz, Fred Bergsten, Nouriel Roubini, Ken Rogoff, Raghuram Rajan, Simon Johnson ilk aklıma gelenler. Onların da katıldığı tartışmalarda ABD’nin karşı karşıya bulunduğu sorunlar biraz deşildiğinde ABD’nin işinin ne kadar zor olduğu ortaya çıkıyor.
Bütçe açığı 1.5 trilyon doları bulan ABD’nin, son krizin temelinde yatan muazzam eşitsizlik sorununu yaratan yapıyı değiştirmeden Başkan Obama’nın hedeflediği sıçramayı yapması çoğu kimseye olanaksız görünüyor.
Avrupa’nın durumu ise ABD’den daha da kritik görünüyor. Yarınki yazıda Avrupa’yı ele alacağım.