VEGAS’TA OLAN ARTIK VEGAS’TA KALMIYOR

10 Haziran 2012

Miller Music Tour West, Batı Amerika bazlı, müzik turnesinden hallice, birası, partisi, müziği, eğlencesi bol bir gece hayatı maratonu. Dört günde koşar adım üç farklı şehir, Los Angeles, San Francisco ve Las Vegas gezilecek, her gün başka bir şehirde, farklı bir kulüpte, sabahlanacak. Dur yok, durak yok, uyku yok, rahat nefes almak yok. Ekibi yavaşlatan geride kalıyor, ağırdan alanın bekleyeni yok.
Miller’in, Fransızı, Güney Afrikalısı, İngilizi, Amerikalısı, fotoğrafçısı, gazetecisi, blogger’ı, müzisyeni 200 kişilik parti insanından alıp veremediği ne olabilir? Her ülke kendi grubunu titizlikle seçmiş. Kimisi promosyanlarla tüketicisi arasından, kimisi çalışanlarını motive etmek için gruba dahil ederek, ortaya farklı kültürü, rengi, sesi bol global bir parti insanları topluluğu çıkmış. Toplanma sebebimiz de şu: Miller’in ‘tonight’ (bu gece) konseptiyle, gece hayatını Miller saatine göre yaşamak, Miller ritmine ayak uydurmak. Şehre tepeden bakmak, gece ritmine dair fikir vermek, en havalı bol civalı kulüplerinden bir kuple sunmak. İtiraf ediyorum. Bu köşenin hakkını veremedim. Pes ettim, jet lag’lere yenildim. Ne kadar gerilere düşsem de benzinim bitse de turneyi tek parça

Yazının Devamı

YENi NESiL ERKEK ERKEĞE RAKI ADABI

15 Şubat 2011

Erkek için rakı sofrası son kale niteliğindedir. Bu ritüelin yazılmamış birtakım kanunları vardır...

Erkek laf arasında baklayı çıkarır ağzından: “Bu arada akşam bizimkilerle rakı yapacağız.” Kadın tüm umursamazlığıyla gürül gürül cevabını verir: “Ne güzel. Ben de gelirim. Özledim çocukları. Görüşmüş oluruz.” “Aşkım erkek erkeğe olacağız ama.” Ve derin sessizlik... Çoğu kadının tahammül edemediği sözcük öbeklerinden biri ağızdan çıkmıştır bir kere. “Erkek erkeğe”... Bu laf karşısında “Peki aşkım” deyip, sevgilisinin sırtını okşayarak kendi elleriyle söz konusu rakı sofrasına teslim eden kadın görmemiş duyulmamıştır. Varsa izninizle tanışmak istiyorum, bir duble rakı eşliğinde.
* * *
Erkek için rakı sofrası son kale niteliğindedir. Kendine ait, yıkılmaz, her daim başını sokabileceği, taşlarını dökebileceği, dertlerini kusabileceği kutsal bir alan olarak görür. Her daim kendisine özel bir ritüel olarak kalmasını istemesi de sırf bu yüzden. Peki, ne oluyor neler dönüyor o masada? Kadınların içini serin sular serpecek açıklamaya önden yapıyorum: Her ‘erkek erkeğe’ lafı çapkınlık mesaisiyle eş

Yazının Devamı

BİR DAVETİN ANATOMİSİ

18 Ocak 2011

Yılbaşı öncesi, yaz sonrası kimi zamanlarda tavan yapan, sakin haftalara bile en az 1-2 adet serpiştirilmiş şehir hayatının ritüeli, bel kemiği, baştacı davetler/partiler. Kimisi lansman kimisi açılış niyetine, kimisi ekonomik takılır, kimisi platonik. Dışarıdan kusursuz bir film gibi gözükse de dikkatli bakınca, çekim hatalarını çıkarmak, altyazıları okumak, karakter analizi çıkarmak pek de zor olmuyor. Renk renk, boy boy insan manzaralarından kuşbakışı görüntüler alıyorum tek tek.

* Kapıda PR (halkla ilişkiler) insanları karşılar sizi. Tatlı bir gülüş/hoş bakış yüzlerinden eksik olmaz. Bir insanı, objeyi ya da mekanı ‘ürüne’ dönüştürüp doğru paketlemek onların işi. Hepsi rengarenk, sohbeti tatlı insanlar. Kolları uzun, dilleri daha da uzundur. Ulaşamayacakları bir şahıs/bilgi/dedikodu düşünülemez. Kimisi “Maili aldınız mı?” sualleriyle gazetecileri masum masum taciz eder, kimisi yaratıcı fikirleriyle şehir hayatına gizliden gizliye şekil verir.
* Etrafta fıldır fıldır dönenler ise organizasyon adamlarıdır. Parasını çal ama listesini çalma. Hayatı boyunca insan biriktirmiş, ‘bir davette olması gerekenler’ 11’lisinin teknik direktörlüğünü kapmış, her partiye sayısız ünlü çağırma

Yazının Devamı

‘DATE’ SENDROMU

15 Ocak 2011

Pembe balonlu, mavi bulutlu Hollywood işi romantik komedilerin hayatımıza kazandırdığı ‘First date’ işini ne kadar kıvırabiliyoruz? Hadi siz hakkını veriyorsunuz diyelim. Çevreniz buna hazır mı? Çaresiz şehir kadını için sihirli bir laftır: “Akşam date’im var.” Hemen en yakın arkadaşlar aranır. Ne giyilecek? Nereye gidilecek? İlk buluşmada ne kadar ileriye gidilecek? Saatler süren konuşmalar, konuşmalar... Sonuçta erkek ne 40 saatte karar verdiğinizin kıyafetin detayına ne de konuşurken alta alta vermek istediğiniz mesajların farkına varır. ‘Date’ konusu açılmışken bir ara masaya “Hiç date’im olmadı” gibi bir laf düştü. Sebebi de belli: “Eee yok bizde öyle filmlerdeki gibi ‘pat’ diye yemeğe davet etmeler, masum çıkma teklifleri. Bizde genelde uzaktan uzağa bakışılır, alkollü ortamda da doğrudan birbirine yumulursun. Bodoslama ilişkiye girersin.” Kabul, bu senaryo fazla gaddar, fazla ruhsuz oldu. Peki, ‘Date’ sırasında başınıza en fena, en talihsiz ne gelebilir? Herkesin üzerine başına bir şey dökebilir ya da karşıdan eski bir sevgili salına salına gelebilir. Bunlar klişe, hatta beklendik ilk buluşma kazaları. Peki ya en mum ışıklı, ahu bakışlı anda, yan masaya size birden

Yazının Devamı

HAFTADAN SARKAN: KARAKÖY ÇIKARMASI, MÜNFERİT VE KOD ADI: TEO

11 Ocak 2011

Karaköy’de sessiz sedasız açılan Bej Kahve için ufak bir parti verildi geçen hafta. Bej’in en şık sürpriziyse arka bölümdeki ufak dükkan, Kağıthane. Arkasında ise Lal Dede-oğlu’nun grafik tasarımcı ablası Emine Tusavul var
Karaköy Lokantası’nda rakı-balık, Namlı’da kahvaltı uğruna yıllardır kaldırımları arşınlanan Karaköy’ün o boş ve ıssız sokağı, şehrin ‘şimdilik’ en sıcak noktası. Önce yeni açılan Maya’nın nefis yemekleri, sonra otoparkta verilen Guerilla parti derken Lal Dedeoğlu’nun da gelişiyle Karaköy, yeni yükselenimiz.
Karaköy’de sessiz sedasız açılan Bej Kahve için ufak bir parti verildi geçen hafta. Bej’in en şık sürpriziyse arka bölümdeki ufak dükkan, Kağıthane. Tasarım işi kağıtların, defterlerin satıldığı Kağıthane’nin arkasında ise Lal Dedeoğlu’nun grafik tasarımcı ablası Emine Tusavul var. Partide mekanın henüz görünmeyen, üçüncü bir ev sahibi daha olduğunu öğreniyoruz: 333km.’in yaratıcsı Deniz Duru. Mobilya tasarımı yapan Duru, mekanın genel tasarımıyla ilgilenmekten kendi ürünlerini yetiştirmeye vakit bulamamış. Üç vakte (ya da haftaya) kadar Duru’nun ev aksesuarları ağırlığı koleksiyonu Bej Kahve/Kağıthane arası alana serpiştirilecek.
Duru’nun yokluğunda,

Yazının Devamı

FLÖRTÖZ MEKANLAR

8 Ocak 2011

Mahalle barlarından şaşmayın. Hem her iki tarafın evine yakın hem de en doğal halinizle tanışıp kaynaşıyorsunuz. Gerçek flört, makyaj sevmez


Gece flörtün püf noktası, hangi mekanda olduğunuzdan çok, mekanın neresinde konumlandığınızdan geçiyor. Her mekanın ‘kritik noktasını’ belirleyip, kör noktalarından kaçmaya bakın. Mekanların cool’luk mertebesi, gecenizi etkileyecek bir diğer faktör.
Asmalımescit’te sokak arası, ayak üstü flörtleşme için Otto Tünel değil, karşı bar Groove’da takılın. En tarz, cool tipler Otto Tünel’in önünde toplansa da o itiş kakış da, dip dibe olmanız işe yaramayabilir. Sempati yerine antipati yaratabilir. Yakın ama uzak durmak, iki adım öteden göz teması kurmak, flörtlerin en güzeli.
Yoksa siz hâlâ Beymen Bresserie’de pusuya yatmış, gelen geçeni mi süzüyorsunuz? Evet, mümkünse işlek ve köşe bir barda, restoranda oturup, hiza almak akıllıca. Fakat demode bir mekan seçimi işi bozabilir. Aynı stratejik konuma sahip yerlerden Nişantaşı’nda Beymen Bresserie değil, House Cafe Corner’ı; Bebek’te Lucca değil Happily Ever After’ı tercih edin.
Adı zamparaya çıkmış mekanlardan uzak durun. Örnek: Lucca. Lucca’da flört etmek, avlamak, avlanmak gayet avam

Yazının Devamı

KAPI KAPI KULÜP GEZMENİN GİZLİ RACONU

4 Ocak 2011

O kulüp senin bu kulüp benim turlamanın beklenmedik bir tarafı var. Partili bir gecenin ardından çıkan faturayı, ibretlik niyetine sıralıyorum


“BİR İÇKİYE BİR VESTİYERE”: Vestiyer meselesi, bol duraklı, başlı başına bir sorun. Bir gecede mekan başı 20 TL’den, toplam 80 TL ‘mont ver, mont al’ durumuna gittiğini bilirim. 80 TL indirimden de olsa basit de, bir mont alınır mı? Alınır! İki kadeh daha içki içilir. Hem de ne içilir. Hatta barda gözüne kestirdiğin sarışın bile nasiplenebilir: “Barmen! Yandaki güzele aynısından. ”Vestiyerle göz göze gelmemeye ant içmiş, kulüpte montları sarılı, Alaskalı turistler misali dans edenleri şimdi daha iyi anlıyorum.

RADYODAKİ SES: Bir partiden çıkmışsınız koşar adım ötekine yetişme halindesiniz. Taksi çevrildi, içeri doluşuldu. O da nesi? Radyodan yükselen efkarlı, gür bir Bülent Ersoy. Taksi şoförü kendinden geçmişçesine dinliyor, Ersoy’un her ‘Geceler’ diye titremesine, sert vites değiştirme eşlik ediyor. Eşi bulunmaz bir düet. Ve ne yazık ki tek şahit dinleyici sizsiniz. “Radyonun sesini biraz kısar mısınız?” deseniz bile nafile. Moraller bir anda sıfır, enerji alt üst. Gecenin devamından bir cacık olmaz. En etkin çözüm yolu “Çek abi

Yazının Devamı

HA KURBANLIK ET, HA NOEL HiNDiSi

28 Aralık 2010

Geçen hafta, ‘dost-aileler’ evlerde toplandı, hindiler pişirildi, Noel yemekleri yendi. Bir anda herkes kendini hıristiyan zannetti, Noel aşkı mı kabardı yoksa her şey aileye özlemden mi?
Kadro, 6-8 kişi arasında değişiyor. Hepsinin hali vakti yerinde. Biraz kariyer sevdası biraz İstanbul belası derken aileyle olan ilişkileri hafif gevşemiş. Aile içi sevgi, saygı, alaka sonsuz ama nedense bir türlü vakit bulunup da iki dakika uğrama olmuyor, olamıyor. Aile ilişkileri düğün, cenaze, doğum günü ve belli aralıklara düzenlenen yemekler arasında sıkışmış kalmış, aynı konular arasında dönüp dolanıyor. Oysa toplumumuzda aile dendi mi akan sular durur(du). Pek hassas, aşırı duygusal(dık). Kim bilir kaç nesil, Adile Naşit’in ağlamaklı ama şen kahkahası, Münir Özkül’ün babacan ama yorgun sesi etrafında toplanmış sıcak aile filmleriyle büyüdü.

Kadronun başlıca karakterleri
Değişen şehir yaşamı, izlenen filmler ve alınan örnekler, aile tablosunu da etkiledi, neticede alternatif bir aile çıkardı: Dost aileler. Kan bağı olmasa da gönülden birbirine bağlanmış, yazının başındaki durum gibi, ailesinden bir öte uzakta, aradığı aile sıcaklığını sayısı 6-8 arasında değişen dost aile

Yazının Devamı